Hal hatır soracaktım diye başlarız söze başka bahane bulamamışsak özlemin en bastıran anında…
Kendi halindeydi biriydi diye dertlenirken, vakitsiz ölümüne içlenirken çok da tanımıyordum, yormazdı kimseleri, tutuktu, soğuktu, içine dönük yaşadı bu ömrü demek yerine…
İmrenirken başka hiçbir fazla yönü, belki de güzel huyu yoksa konuşacak tasvirinde hali vakti yerinde üstelik diyerek var etmeye çalışırız hiç olmadığı yerde dahil etmeye çalışırken ömre…
Halden anlamıyor bu çocuk derken kendi evladımıza dahi sözüm geçmiyor aslında demek bizi güçsüz kılar sanıp bir cümlede siteme, çözümsüz kalmışçasına isyana sarılırız.
Hal bilmek başka şey der, yüceltiriz sevmeye niyet ettiysek muhatabı, halden anlıyor insan işte der samimiyetle övgüye dökeriz sözü içimizden gözümüze yansıyan gülümsemede…
Hiç halim yok en güzel mazeretimizin özetidir kaçıyorsak muhatap olmaktan talepte bulunan her kim olsa neden gelmedin sorusuna…
Sana geri dönecek hal mi bıraktın kırıp dökerken derken aslında aç kapıyı gireyim dediğimiz her geri dönüşün ilk adımı olan soruyu sorarken
…
Gün daima bulutta kalmaz.
Her hal ilerdedir
yaşanacak günlerin
en güzelleri…
Şimdilik
sohbetimizde kederi :
kesilip
satılmış
bir ceviz ağacının… derken NAZIM HİKMET MİSALİ
Yaşanmayana bir özlem, geleceğe umudumuz yatar…
Seni çok merak ettim, çok da özledim bana ihtiyacın var mı? Demek yerine Ne haldesin der kurtuluruz kısa yoldan… Her halin güzel senin derken kalbinden kucaklamaz mıyız bu kadar kısa ve öz bir cümlede…
…
‘Çabuk mu büyüdük dersin
Biliyorum..
Ne olacak halim…
Sen bu satırları okurken, ben nerde olacağım kim bilir.
Neleri bırakmış olacağım bir de,
Ne aşkları
Ne başlangıçları
Ne ayrılıkları tıpkı senin gibi.
Biliyor musun?
Tek sorum var kendimle şimdi
Ahhh
Ne olacak şimdi halim…’sorusuyla bitirdiği şiirinde İCLAL AYDIN belki de geleceğe duyduğu kaygıyı açık etmek yerine, yalnızlığın zorluğuna dem vurmak niyetindedir belki de…
…
Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.
Ve gönül Tanrısına der ki:
– Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden! Cahit Sıtkı Tarancı kızmıyorum kabulleniyorum derken
Hal bilmezin, belki de had bilmezin nasıl da arttığına dikkat çekme niyetini koyar da aldığı nefese doğan güne şükr’ünü ortaya
Ne halin varsa gör derken, düşsen de tutmam seni diyecek kadar acımasız hallerinde çıkar insanın ağzından kimine elveda, kimine beddua mahiyetinde…
Hal bilene; dolduracaksa yürekte açılan boşluğu, halden bilmese de had bilene çıksın yolumuz dilerim bir ömür…