Yaz buralardan gidiyor… Son birkaç çöl sıcağını andıran günlere vedaya ahından, yasından yanar derecede yakan har’ının ardından sessizce… Haftaya gelir sonbahar, yaprak dökülür, doğada hazan olur, vurur yüze akşamın esintisi…
Mevsimler gibidir insan da; ilkbaharla başlar ömre; yürümeyi, konuşmayı, birey olmayı öğrenir, yazla kendini tanır; seçer, sever, tercih eder, terk eder…
Sonrası hazin bir sonbahar. Seçtiklerini çoğaltır bazen de azaltır yoğunluğunu, gurbeti tanır, sılayı özler, içinde tutmayı, biriktirmeyi güzellikleri, yok saymayı çirkinlikleri, verdiğinin hesabını tutmayı, donanımını, heyecanını, tüm varını harcarken öğreniyor…
Sonrası kış; getirdiği bembeyaz karlı bir buz dağının ardından bakarcasına ilk adımından son adıma dek kaç ömür eşlik ederek gelebilmiş yanı başında, ne kalmış belleğinde, ilkbahara dek uyuturken tüm umutlarını, Lakin gelir mi gelmez mi cevabı Yaradan’a havale…
Haydi, çık gel Eylül… Göğün bulutuna, yaprağın sarı soluk hazanına, hasretle bekleyenine… İster ilki ister sonu gelsin bahar deyince; en hüzünlü zaman içinde dahi yıldız misali ışıyan, kendini güneşe devreden bir aydınlığın, sabahı karşılayan bir güzel sebebin olmalı, seni hayata bağlayan…
Kim değişmez ki Eylülde… Az buruk, çokça kaygılı, ziyadesiyle mesafeli, her birimiz diğerine.
Yaprağın en sarı, umudun en kahverengi, yağmurun en sağanak, günlerin en serin zamanları geldiğinde…
Mevsim sonbahar, aylardan Eylül, şiirin şairin dimağından koptuğu, evrene hüznünü akıttığı zamanlar kapında…
Eylül hazan kadar hasadın da hesabını yaptığın aydır… Neler kalmış yazdan, neler yanmış kül olup gitmiş ağustos sıcağında…
Bir varmış, bir yokmuş… Durup ortasında ömrün bakacaksın hevesle ileriye ve hiç takılmadan geriye…
‘’Bir gün aklına gelecek olursam Bana şiir ısmarla, Eylül’ü konuşalım. ‘’mısralarıyla Eylüle tutkulu Cemal SÜREYA
‘’Bırakırsın acı anıları, hepsini katarsın eylül rüzgârlarının önüne.
Dipdiri, güçlü, en taze, en yeni duygularla dolu çıkarsın ana yola…’’diyerek hafifleyen OKTAY AKBAL gibi umutlu ya da
‘’Vazgeçtim sen Ekimde gel.
Eylülde herkes geliyormuş. ‘’diyen Zarif Kalem, Cahit Zarifoğlu gibi Eylülden umudunu kesmiş olan şairlerimiz dahi vardı Türk Edebiyatında …
İç çayını, soğutma… Eylülü kucakla… Geçiyor günler, akıyor hayat, kalmasın hesabını ödeyemediğin bir borcun, masada unutulmasın huzurun ve en çok da dilerim yüreğine hiç takamadığın, yüzünde de masken olmasın bir sonraki Eylülde…
Yakındır bir haber gelecek, kainat eski dengesini bulacak, kalabalıklarda yürüyeceksin korkmadan yine, birden salgına yenilmiş coğrafyalarda, sağlık bulacak yine insanlık…
Geçmiş gitmiş olsa da yaz, umut her mevsim, her baharda…