‘’Senin bu ellerinde ne var
Bilinmeyen
göğe bakalım …’’Turgut Uyar
Yepyeni bir yaşama doğru uzun yolculuğa başlıyordu genç… Heyecanlı umursamaz, ardında hasreti şimdiden her yanını sarmış Anne uzattı elini usulca veda zamanı geldiğinde… Sallayamadı, daha kalkmadan indi çaresiz… Ellerine mendili, mendili gözüne bastırdı hasreti bağrına bastığı gibi…
Elinden tuttu hiç bırakmadı yol boyu babasının yıllarca çocuk… Korkuyordu büyümekten, birey olmaktan en çok da sorumluluk almaktan kim bilir belki de bir başına var olmaktan…
Elinden her iş gelir diye yine başladı söze yıllarca hiçbir işte dikiş tutturamayan arkadaşının haline acırken… Bir şey gelse yetecekti oysa akşam eve ekmek götürmesine…
‘’Bana ellerini ver hayat seni sevince güzel
Sana gönlümü verdim nazlı güzel’’ diyordu Özdemir Erdoğan… Gelen ses huzur verdi, önünden hızla geçen arabanın radyosundan… Mırıldanırken şarkıyı düşündü… Kaldı mı böyle aşklar, tutunca sıcacık elini sevgilinin dünyayı kucaklayacaktı zira…
Elinde avucunda ne varsa hepsini kumarda batırmıştı çocukların babası… İki eli doğuştan olmayan kadının ailesince alınan çamaşır, bulaşık makinası haciz arabasına yüklenirken o vakit söz vermişti kendine avukat, bir daha eline icra takibi almamaya…
Elinden geleni ardına bırakma diye hiddetlenirken nasıl da güçlü gösteririz kendimizi oysa başımızı alıp kaçarken kavganın ortasından…
‘’Bir elim elinde sabaha dek
Öteki yorganının üstünde
Üşümezdi artık örttüm sardım ya…’’Gülten Akın
Bunca yılın küskünlüğü bitsin artık uzat elini de barışın diye başlar söze büyüklük sende kalsın ölümlü dünya, yarına çıkar mıyız bilmem dedikçe ellerini ovalamaya başladığını gördükçe mahallenin, ailenin en eski toprağı, en bilir en kucaklayan söz sahibi kişisi…
Onurlu bilmişiz öteden beri, hakkı olsa da kızmışsa mirası almayanı, zengin adamı tercih etmeyen fakir kızı, eliyle itti hiç tenezzül etmedi derken biz dahi o gururu birlikte mimiklerimizde yaşarcasına ifade ederken…
‘’Ellerinizden geçinen
Ve ellerinizden başka her şey…’’Cezmi Ersöz
Kutsalına yöneldi mi istemediğimiz biri çek o pis ellerini üzerimden diye haykırır bir anda kaplan kesilir en zarif bildiğimiz…
Dışarda buz gibi bir hava yüzümüz buz kesilmiş bedenimiz ince bir elbise lakin elimiz cebimizde sanki sadece ellerimizde canımız ısınırız birden soğuğa karşı yürürüz yol ne kadar uzun olsa da…
‘’Ellerinden utanıyorsun,
benim mutlu olmaktan utandığım gibi…
herkes yalan söylüyorsa…’’Nazım Hikmet
Yan komşunun kızı gelin olmuş düğünün en eğlenceli havasında herkes eğlenirken, ‘’Haydi şimdi bütün eller havaya…’’ derken İzel –Çelik tam da fonda… Dolar gözler bir daha göremeyecekmiş gibi, oysa eliyle işaret eder evini aha şuracıkta, yan sokakta yeni yuvasını… Ama adettendir gözler dolar doğumundan bugüne kadar geçen zamanın tanımıdır elimde büyüdün şimdi gelin mi oldun…
‘’Giden ilkbahara, gelecek kışa
Beraber göçelim tut ellerimden…’’Abdürrahim Karakoç
Nasır tutmuş ellerinden bir kez daha öpseydim diye adaklar verdiğimiz ama asla geri gelmeyecek köklerimiz var bizim artık ebediyen öpemeyeceğimiz…
Ah ederken de dua ederken de göğe kalkar ellerimiz arşa uzanacağız da duayı tutup indirecekmişcesine inanmış…
‘’Bilmem mi ellerin vardır, umuttan yuvarlar çizerler
Bakılan bir şeydir el, boşluğu dengede tutan
Bir uzantıdır işte umutla insan arası… ‘’Edip Cansever