İlk insanlar mağara duvarlarına resimler çizerken ne hissetmişlerdi? Neyi amaçlamışlardı? Bir iz mi bırakmak istiyorlardı dünyaya yoksa görsel günlükler mi oluşturuyorlardı kendilerince? Bir çeşit totem ya da büyü niteliği de taşıyor muydu bu resimler? Ölümsüzlük müydü amaçladıkları? Belki de hepsiydi sorunun cevabı. Sebebi her ne olursa olsun bu yaptıkları onları geliştirdi, dönüştürüp değiştirdi. Önceleri kendilerini korumak amacıyla yaptıkları heykeller ve kabartmalar sonrasında onları mağaralardan mimariye uzanan bir yolculuğa taşıdı. İnsan sanatı, sanat da insanı etkiledi yüzyıllar boyunca.
Şu anda “Sanat nedir?” diye düşünüyorsunuz belki de! Neyin sanat olup neyin olmadığı tarih boyunca netlik kazanmış değil aslında. En genel ifadesiyle yaratıcılığın ve hayal gücünün dışavurumudur ve tanımı sürekli değişmiştir. Kısaca toplum ya da bireyler neyi sanat olarak algıladıysa, neyi sanat olarak tanımladıysa sanat odur da diyebiliriz.
Sanatçılar yüzyıllar boyunca duygularını ifade etmek için pek çok şeyi sanat aracı olarak kullanmışlar. Notalar, çizgiler, harfler, renkler ve daha birçok şey.
Peki, sanat denen şey ne işimize yarar mı diyorsunuz? Mesela Farabi ve İbn-i Sina müziğin iyileştirici gücünü kullanmışlardır. Harvard mezunu ödüllü Dr. Horowitz’e göre Mozart, Bach, Vivaldi gibi büyük bestecilerin enstürmanlarını 432 hertz’e akortladıklarını ,ki bu frekans kalbin doğal atış frekansıdır ve meditasyon için çok uygundur ,ve Mozart’ın 528 hertz’deki müziğinin DNA onarıcı etkisi olduğunu savunmaktadır. Gregoryanlarda, Himalaya, Moğol ya da Tibet yerlilerinde şifa amaçlı kullanılan müzik aletlerinin de aynı frekansları çıkardığı tespit edilmiştir. Don Champbell’in “ Mozart etkisi” kitabında sınav öncesi 10 dakika Mozart eseri dinleyen çocukların sınavlarda daha başarılı olduğunu, bu müziğin ayrıca öğrenme zorluğu, hiperektivite ve alzheimer’a da iyi geldiğini öne sürmektedir. Renklerin de aynı güce sahip olduğunu biliyor muydunuz? Mesela mavinin ve yeşilin iyileştirici gücü olduğunu, sarı rengin konsantrasyonu arttırdığını,pembenin insanı mutlu hissettirdiğini, morun depresyonun rengi, beyazın saflık temizliği işaret ettiğini ,özellikle gıda sektöründe kırmızı ve sarı renklerin beraber kullanılıyor olması sizce tesadüf olabilir mi? Mavi rengin kırmızının tam tersi olarak iştah kapattığını ve diyet dönemlerinde mavi bardak ve tabakların kullanılması gerektiğini biliyorsunuzdur eminim. Mesela yas döneminde neden siyah renk tercih edilir hiç düşündünüz mü? Siyah renk metanetli olmanızda etkilidir çünkü. Kök çakradan tepe çakraya kadar olan 7 çakra da 7 farklı renkle ifade edilir ve her birinin farklı bir anlamı var tabi ki. İş görüşmelerinde mavi ve lacivert renklerin tercih edilmesinin daha iyi sonuç vermesi, kahverenginin iş görüşmelerinde uygun olmaması gibi birçok bilgi de var.
Düşünsenize Van Gogh, Nazım Hikmet, Charlie Chapline, Steven Spielberg, Abidin Dino, Dostoyevski, Nuri Bilge Ceylan, Sabahattin Ali, Dali, Fazıl Say aklıma ilk gelen isimler ki onlar da birer renk bu hayatta. Onların ve doğal olarak eserlerinin olmadığı bir dünya düşünebiliyor musunuz?
Ne kadar gri bir dünya olurdu değil mi?
Konuyu biraz dağıtmış olabilirim. Hemen toparlıyorum.” Sanat ne işimize yarar?” demiştim değil mi?
Bir tabloyu inceleyerek, bir fotoğrafa bakarak, bir film ya da tiyatro gösterisi izleyerek farkındalığımızı arttırabiliriz mesela. Ne kadar çok esere bakarsak gözlerimizi de o kadar eğitmiş oluruz ve eğitilen göz bakarken görmeyi de öğrenir; çünkü bakmak ve görmek aynı şey değildir. Görmeyi başaran gözlerin farkındalığı artar. Böylece sanatın her yerde ve her şeyde olduğunu kavrar. Sanat bazen bir duvarda, bazen bir kuşun kanadındadır.
Bu farkındalık bizlere ne kazandırır peki? Öncelikle sanat tüm kozmostadır ve biz bunu görebilirsek bunca farkındalıkla kötü bir insan olma ihtimalimiz yok. Bu farkındalıkla anın içerisinde kalıp bulunduğumuz mekânı algılayabilir ve böylece hayattan tat alabiliriz. Yaşam anlam kazanır böylece. Zamanı yavaşlatıp detayları görebilir, doğru şeyleri merak edip araştırır ve doğru analizler yapabiliriz.
Edindiğimiz bu yeteneklerin mesleğimiz üzerinde de pek çok katkıları olur kuşkusuz. Mesela bir doktor isek doğru teşhisler koyup pek çok canı kurtarabiliriz, bir polis isek doğru ipuçlarını fark edip adaletin tecelli etmesinde bu farkındalıktan faydalanabiliriz ya da bir öğretmen isek doğru gözlem yaparak bir çocuğun doğru mesleği bulup yönünü tayin etmesinde çocuğa ve ailesine yol gösterebiliriz. Bir aşçı isek sunumlarınımızı bir sanat eserine dönüştürebiliriz, bir terzi isek yaratıcılığımızı da kullanıp bir moda akımı yaratabiliriz. Örnekler çoğaltılabilir. Özet olarak mesleğimiz ne olursa olsun sanata yolu düşenler hayata farklı bir renk katmış olurlar. Mesleğinde de özel hayatında da arkadaş çevresinde de fark yaratır ve aranan bir insan olurlar. Hayata söyleyecek sözleri olur, susmanın da sanat olduğunu bilirler ama. Bu analiz ve araştırmalar doğru yerde doğru soruları sormamızı ve tutarsızlıkları daha kolay algılayabilmemizi de sağlar.
Tıpkı bir resme bakıyormuşçasına olaylara ve hatta kendi hayatlarımıza birkaç adım geriden ve belki farklı açılardan bakarak olayların ve hayatlarımızın iplerini elimize alabiliriz. Hayatta karşılaştığımız pek çok problemi farklı açılardan değerlendirebilir ve doğru kararlar verebiliriz böylece. Bu nedenle de sanat günlük hayatımızın da bir parçası olmalı, en azından ruhumuzu günlük hayatın kirinden pasından arındırmak için. O halde hayatınızdaki tüm karanlık alanları sanatla aydınlatın, sanatla soluklanın…