Sevgili okurlarım,
Karantina günlerinde hepimizin evlere kapandığı bu yağmurlu karanlık hafta sonunda ben de bol kitap, çok film ve dolu dolu müzikle geçiriyorum zamanımı. Yerli yabancı sanatçılardan dolu dolu… Fakat bu sabah öyle bir şarkıda takıldım kaldım ki akşama kadar kulağımda çınladı:
Sevince, sevince
Sevince durma durma koş ardından
Zaman yoktur git aşkı iste ondan
Sevince tüm insanlar bir başka
Durma dostum sen de yer ver aşka
Sevmek bil ki doğmaktır yeni baştan…
Erkin Koray üstada selam olsun. Ne güzel yazmış ve söylüyor…
Sonra, öyle bir kitap okudum ki bana sevmeyi bir kez daha düşündürdü: Stefan Zweig, Bilinmeyen Bir Kadının Mektubu. Kitabın başkahramanı isimsiz kadının sevgiyi tarif eden cümlelerine takıldım:
“ Seni ilk gördüğümde bana öyle kibar öyle sevecen ve öyle sıcaktın ki o andan itibaren sevdim seni. Ben bu sevecenliği sadece bana yalnızca bana gösterdiğini sanıyordum. Bu nedenle o an içimdeki kadın uyandı ve sana ömür boyu sürecek bir sevgiyle bağlandı. Biliyorum kadınların şımarttığı sen bu cümleyi çok sık duymuşsundur onlardan. Fakat inan bana seni hiç kimse seni seven benim kadar bir köle gibi sadık bir köpek gibi bütün benliğiyle sevmemiştir. Çünkü bu sevgi bu aşk o kadar çaresiz özverili itaatkar ürkek ve tutkulu ki arzulayan ve şuursuzca talep eden yetişkin bir kadının aşkına benzemez.
Sana ait her şeyi biliyordum. Tüm alışkanlıklarını her bir kravatını, her giysini biliyordum. Senin tüm kitaplarını defalarca okudum. Her bir satırını ezberlediğimi biliyor musun? Dünya sen varsın diye vardı. Viyana gazetelerindeki konserleri, prömiyerleri, sadece sen hangisine ilgi duyuyorsun düşüncesiyle okuyordum ve akşam olduğunda sana ta uzaklardan eşlik ediyordum. Şimdi salona giriyor, şimdi oturuyor, diyordum.
O akşam bütün gece sende kaldım. Daha önce hiçbir erkeğin bana dokunamadığını, bedenimi hissetmediğini veya görmediğini sezmedin. Fakat nasıl sezebilirdin ki, sevgilim, çünkü sana hiçbir biçimde karşı koymadım, utangaçlıktan kaynaklanabilecek her türlü çekingenliği bastırdım ve bunu da sana olan aşkımın eğer bilseydin, hiç kuşkusuz seni ürkütecek olan sırrını öğrenemeyesin diye yaptım. Çünkü yalnızca kolay, oyun gibi ve ağırlıktan yoksun olanı seversin, bir kadere müdahale etmekten korkarsın. Kendini israf etmek istediğin, herkese, dünyaya ve herhangi bir kurban istemezsin.
Kendini sana hiç karşı koymaksızın, dahası tutkuyla açmış olan kadının, gelip geçici bir karşılaşmanın adsız kadınının sana senin gibi sadakat nedir bilmeyen bir erkeğe sadık kaldığıma asla inanmazdın.
Seni olduğun gibi, ateşli ve unutkan birlikteyken tamamen kendini veren ancak sadık olmayan biri olarak seviyorum. Seni geçmişte nasıldıysan ve şimdi nasılsan öyle seviyorum. Ömrümün son saatlerinde senden tek bir satır yok, ömrümü verdiğim senden tek bir satır… Bekledim, çaresiz biri gibi bekledim. Fakat beni aramadın, tek bir satır yazmadın. Tek bir satır… Benim bilinçli bilerek yaşadığım sevgimin senin ise kayıtsızca, müsrifçe, neredeyse farkında bile olmadan verdiğin bu sevginle mutlu olmayı bildim.
Hayatım boyunca seninle geçirdiğim o gecelerden dolayı pişman olmadım. Sana olan aşkımı asla suçlamadım. Seni her zaman sevdim ve seninle karşılaştığım anı her zaman kutsal saydım. Ve bugün o cehennem saatlerini bir daha yaşayacağımı bilsem, beni nelerin beklediğini bilsem, aynı şeyleri bir kez daha yapardım sevgili, bir kez daha binlerce kez daha!
Tanıştığım her erkek sevdi beni sevdi, hepsi bana bağlandı, hepsi bana teşekkür etti- yalnızca sen, sen sevmedin Sevgilim!
İşte böylesine sevmiştim seni. Ve ölüm döşeğinde de olsam , sen beni çağırdığında sanırım ayağa kalkıp sana koşabilecek gücü bulabilirdim.”
Belli ki bu isimsiz kadın çok sevmişti. Sevgi, bir kez daha kanıtladı ki insan psikolojisinde çok güçlü yeri olan bir duygu. Günümüzde gerçekten içten, menfaatler olmadan seven insan bulmanın zor olduğu bir dönemde gerçek sevgiyi bulmakta zor…
Sevmek inanmaktır.
Sevmek yaşamaktır.
Sevdiğini kendisi gibi, kendisinden de çok duyumsamaktır.
Sevmek paylaşmaktır. Sevdiğiyle sevdiğini paylaşmaktır. Sevdiğiyle kalbini bölüşmektir sevmek.
Sevgide son yoktur. Sevgiler hiçbir zaman son bulmaz. Biten sevgiler yoktur, bitmiş gibi görünen sevgiler vardır. Vazgeçiş de yoktur sevgide. Yaşandıkça yaşatılır sevilen. Ama kimi zaman sevgili için kimi zamansa sevginin bir gereği olarak saklanır bu aşklar. Vazgeçiş yoktur, vazgeçmiş gibi görünmek vardır o yüzden.
Sevgi, anlayışın, hoşgörünün, barışın ve uyumun şemsiyesi altında toplanmaktır. Büyüklerin dünyasında çocuk olmanın masumluğunu yaşayarak örneğin küçük prens gibi, bozulmamış bir saflığı, iyi niyeti, temiz ve berrak bir kalbi taşımaktır sevgi.
Sevgi iyiliktir, dostluktur, emektir…
Uzaktan uzaktan seversin onu! Kokusunu almadan, boynuna sarılamadan sadece seversin. Elini tutmadan, yüreğine dokunmadan. Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden. Şu üç günlük sevdalara inat, serserice değil adam gibi seversin. Öyle uzaktan, kırmadan! Beş dakika görebilmek için saatlerce beklersin. Her gün buluşma hayaliyle bekleme anksiyetesine kapılırsın. Onu düşündükçe kalp atışlarınızda bir ritm bozukluğu başlar ve gün boyu heyecandan ölecekmiş gibi hissedersin. Oysa onun bu olan bitenden haberi bile yoktur. Hoş olsa ne yazar? Zorla kendinizi sevdiremezsiniz ya. Bir takım tutmak ile bir bir insanı sevmenin birbirinden farkı yoktur. ikisi de aynı şey. İkisi de bağımlılık yapar ikisi de niye seversin bilinmez ikisi de üzdü mü fena üzer…”
Aslına bakacak olursak sosyoloji, psikoloji, edebiyat felsefe ne derse desin sevginin en iyi tarifi insanın ne hissettikleridir:
Hele aşk bir değmeye görsün sana. Ahmet Arif’e tutunursun. Terketmez seni. Aç kalırsın susuz kalırsın. Can garip, can suskun, can paramparça… Tütünsüz uykusuz kalırsın geceleri. Terketmez o sevda seni…
Hele aşk bir değmeye görsün sana. Atilla İlhan’a tutunursun. Adını mıh gibi aklında tutarsın. Büyüdükçe büyür gözlerin. Sen ona mecbur kalırsın. İçini onunla ısıtırsın…
Hele aşk bir değmeye görsün sana. Sabahattin Ali’ye tutunursun. Başkalarına gülsen de, ondan uzakta kalsan da, sevmediğini bilsen de sen gene ona vurgunsun…
Hele aşk bir değmeye görsün sana. Özdemir Asaf’a tutunursun. Yaşamak değil, seni bu telaş öldürür…
Hele aşk bir değmeye görsün sana. Cemal Süreyya’ya tutunursun. Uzaktan uzaktan seversin onu! Kokusunu almadan, boynuna sarılamadan sadece seversin. Elini tutmadan, yüreğine dokunmadan. Gözlerinde dalıp dalıp gitmeden. Şu üç günlük sevdalara inat, serserice değil adam gibi seversin…
Dostluğun ve sevginin kıymetini bilenlerden olmak dileği ile kalın evde sağlıcakla…