Ne yazık ki psikolojik rahatsızlıklar hayatımızı her geçen gün daha da tehdit etmeye devam ediyor. Durum böyleyken, psikolojik destek alan kişilerle ilgili doğru bilinen yanlışları ortadan kaldırmak benim en büyük sorumluluğum diye düşünüyorum. Tek amacım insanlara biraz psikoloji bilimini anlatmak ve insanlarda psikoloji kültürünün oluşması…
Bildiğimiz gibi fiziksel bir sorunumuz olduğunda, vücudumuzun herhangi bir yeri ağrıdığında hemen doktora gidip bir çare bulmak isteriz öyle değil mi? Fakat iş ruh sağlığımıza geldiğinde bir psikolog ile görüşüp sorunlarımızı çözme konusunda bir erteleme davranışına giriyoruz. Genelde “insanlar ne der”, “bana deli mi derler”, “vaktim yok” gibi bahanelerle psikologla görüşmeyi reddediyoruz. Fakat psikolojik rahatsızlıklarda erteleme davranışına gitmek ileri zamanlarda bizim için yıpratıcı olabilir.
Dünya sağlık örgütü 1948 yılında sağlık kavramını; “sadece sakatlık ve hastalık durumunun olmayışı değil, kişinin bedenen, ruhen ve sosyal yönden tam bir iyilik durumunda olması” şeklinde tanımlıyor.
Psikolojik rahatsızlıklara karşı duyulan bu tür ön yargılar nedeniyle dünya çapında milyonlarca kişi yaşamları boyunca ihtiyaç duydukları teşhis ve tedavi uygulamalarına hiçbir zaman ulaşamaz. Bu vahim durum kişilerin daha da yalnızlaşmasına ve sağlıklı bir gelecekten uzaklaşmasına neden olur. Mutlu bir yaşama ulaşmak için yalnızca bedenen değil ruhen de sağlıklı olmanın bir şart olduğunu unutmamak gerekir.
Nasıl ki yıllık düzenli kontrollerimiz, şüphelendiğimiz bir hastalığa karşı kan testlerimizin yapılması için bir doktora, sağlıklı beslenme alışkanlıklarını öğrenebilmek ve kilo gibi beden sağlığımızla ilgili süreçlerimizi bilinçli bir şekilde takip edebilmek için bir diyetisyene gidiyorsak yaşadığımız psikolojik problemleri ön yargısızca dinleyip sorunlarımızla baş edebilmemizi sağlayan sağlıklı ve etkili yolları öğrenmek için psikologlara ihtiyaç duyarız. Sıkıntılı dönemlerimizde bize destek olabilecek yardıma ulaşmak için attığımız adımlar “hasta” olduğumuz anlamını asla taşımaz. Aksine problemlere çözüm üretmek için bilinçli adımlar atan “cesur” bireyler olduğumuzu gösterir.
Peki her yaşadığımız sorunda psikoloğa mı gideceğiz?
Terapilerin sona erme kararı verilirken danışanın bir anlamda kendi terapisti olmayı öğrenmiş olması beklenmekte. Danışanın her yaşadığı zorlukta psikoloğa gelmesi amaçlanan bir şey değildir. Kendini keşfetmeyi deneyimlemiş olan kişi terapiden sonra yaşadığı sorunları tek başına aşabiliyorsa başarılı bir terapi süreci geçmiş demektir. Burada da psikoloğun her şeyi bilen ve yöneten konumda olmaması danışanları güçlendirmektedir. Kendi terapisti olmayı öğrenmiş kişi hayatını daha sağlıklı bir şekilde sürdürecektir.
Fakat gel gelelim ki ortalıkta çok fazla psikoloğum diyerek dolaşan, birkaç tv programında gövde gösterisi yapıp danışanlarından yüksek rakamlar alan ama eğitimi psikoloji olmayan pek çok kişisel gelişimci, yaşam koçu, şifacı, v.s. var. Kişisel gelişim diye bir meslek yok aslında. Bir takım insanlar birkaç kitap okuyarak öğrendiklerini satmaya başlarlar 10 adımda mutluluk, 5 adımda öfke yönetimi v.s gibi. Yaşam koçları ise ‘biz gerektiğinde yönlendiriyoruz’ diye savunma yapmakta. Neyi anlayıp yönlendiriyorlar acaba ? Terapist olmakla ilgili ya da klinik görüşme becerileriyle ilgili nasıl bir donanımları var da” Bu kişide kişilik bozukluğu olabilir” diyorlar? Bu kimsenin kimseye diploma soramadığı bir furya. Tabi aynı zamanda ruh sağlığı yasası olmadığı için psikolog kimdir, psikiyatr kimdir bunların hiçbirinin yasal zemini olmadığı için bu kadar kargaşa var. ‘Terapist’ ve ‘the rapist’ arasında tek bir boşluk var. Birincisi terapist demek, ikincisi tecavüzcü demek. Eğer işin ehline gitmezseniz ruhunuza tecavüz ederler, ruhunuz duymaz. Kime gittiğiniz çok önemli. Benim derdim de bu yazıda bunu anlatmak.
Ha bir de sosyal medyada dolaşan şu sahte psikologlar var. Psikolog taklidi yapıyorlar. Role playing. Adına ASMR deniliyor. ASMR’nin açılımı ‘autonomous sensory meridian response’tur. Anlamı ise otonom duyusal meridyen tepkidir. Böyle söyleyince hiçbir şey anlamadınız, farkındayım. O zaman şöyle Türkçeleştirelim; beyinsel orgazm ya da ‘iç gıdıklanması’ olarak ifade edebiliriz. ASMR videolarında çıkan seslerin rahatlatıcı etkisi sayesinde pek çok Youtube izleyicisi bu video serilerinin adeta müptelası olmuş durumda. ASMR videolarının uyku problemi yaşayan kişilerin vazgeçilmezi olmuş durumda. Yapılan çeşitli araştırmalarla da ‘beyin orgazmı’ olarak adlandırılan bu tip videoların akıl sağlığını olumlu yönde etkilediği belirtiyorlar. Bana sorarsanız bunların hepsi yeni medyanın başının altından çıkan insanları uyuşturan bir oyun. Hayatında hiç psikoloji kitabı okumamış biri veya birileri size psikolog rolü yapıyor ve sizi etkisi altına alıyor. Üstüne üstlük bir de size iyi geliyor!
Durum böyle olunca kim gider psikoloğa?
Eh ne diyorduk bilimin işine karışırsanız ortalık psikolog değil psikopatlardan geçilmez. Aman dikkat!!
Hemen belirteyim pandemi sürecinde milyonlarca kişinin aktif olarak kullandığı online terapi uygulamaları hem çok daha uygun fiyatlarla psikolojik destek alabilme hem de evinizden bile çıkmadan psikoloğunuzla görüşebilme imkanı sağlıyor. Özellikle gizliliğe önem veren, kendini bu şekilde daha rahat ifade edeceğini düşünen kişiler sohbet ve telefon yoluyla online terapi alarak ruh sağlığını koruyor.
Günümüzde artık herkesin bir psikoloğu olması gerek.
Aklınızı ve ruhunuzu daima koruyun…