Anne Çocuk Eğitim Vakfı (AÇEV), “Bilimden Uygulamaya: Erken Çocukluk Gelişiminin Geleceği Sempozyumu” ile dünyanın dört bir yanından bilim insanlarını ve önde gelen kurumların uzmanlarını bir araya getirdi. 13 Mayıs 2024 tarihinde gerçekleşen sempozyumda, dezavantajlı koşullarda yaşayan çocukların sağlıklı bir şekilde gelişebilmesi için izlenecek yollar ve erken çocukluk gelişimi alanındaki ilerlemeler masaya yatırıldı.
Sempozyumda açılış konuşmasını gerçekleştiren AÇEV Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Ayla Göksel, “AÇEV 30 yıldır, bilimin rehberliğinde kendini erken yaşlardaki çocukların gelişimine adamış bir kurum. Yüz yüze eğitim programları ile bugüne kadar 1 buçuk milyon kişiye ulaştı, 15 bini aşkın eğitimci yetiştirdi, TV ve dijital programları ile 17 milyon kişiye erişti. Bu alanda katedilen yola rağmen bugün eğitime katılım oranı 3-5 yaş grubunda halen yüzde 52. Demek ki ülkemizde çocukların yarısı, hak ettikleri hayata eşit başlama fırsatına erişemiyor ve bu eşitsizlik hayatları boyunca onları etkilemeye devam ediyor. Dünyada ise 250 milyon çocuğun gelişimi risk altında. Bu sempozyumu hayata geçirmemizin nedeni de erken çocukluk alanının dünyadaki uzmanlarıyla bir araya gelerek, ortak akılla hayalimizdeki geleceğe ulaşmak için hangi bilgi ve iş birlikleriyle ilerlememiz gerektiğini konuşmak ve bu konulara ışık tutabilmek” dedi.
Sempozyumda dört panel gerçekleşti
Erken yaştaki her çocuğun güvende, sağlıklı, mutlu ve öğreniyor olması için hem Türkiye’de hem de yurt dışında, tam 30 yıldır bilimsel temelli çalışmalar yürüten AÇEV, dünyanın dört bir yanından erken çocukluk alanında çalışan bilim insanlarını ve önde gelen kurumların uzmanlarını İstanbul’da bir araya getirdi. 13 Mayıs 2024 tarihinde Swissotel The Bosphorus İstanbul’da gerçekleşen “Bilimden Uygulamaya: Erken Çocukluk Gelişiminin Geleceği” başlıklı sempozyumda, erken çocukluk gelişimi alanında ufuk açıcı dört panel gerçekleşti.
Ana konuşmacı olarak New York Üniversitesi, Global TIES for Children (Çocuklara Yönelik Küresel Çapta Eşitlik ve Sürdürülebilirlik için Dönüştürücü Yenilikler Merkezi) Direktörü Prof. Dr. Hiro Yoshikawa’un konuk olduğu sempozyumda, erken çocukluk programlarının geliştirilmesi, destekleyici ev ortamlarının oluşturulması, bütünleşik yaklaşımlar, bakanlıklarla iş birliklerinin yarattığı sonuçlar, kriz ve afetlerde erken çocukluk hizmetleri ve erken çocukluk çalışmalarının geleceği gibi birçok konu başlığı masaya yatırıldı.
“Sabırlı olmak gerekiyor”
Sosyal politikalarda bilim temelli kanıtların rolüne dikkat çeken Yoshikawa, ABD, Suriye, Lübnan, El Salvador gibi ülkelerde yürütülen projelerden, 14 ülkeyi kapsayan “EQUAL” adlı eğitim programından örnekler vererek, önemli açıklamalarda bulundu: “Bilim temelli kanıt için pek çok araştırma yapılıyor ama bu araştırmalar üretilen politika üzerinde yüzde 5-7 oranında etkiye sahip. Bunun anlamı şu; çalışmamızın ne zaman etki yaratabileceğini daha iyi anlamamız gerekiyor. Ayrıca politikacıların da yeni kanıtlara açık olması çok önemli. Erken çocukluk eğitimine olan ilgiyi canlı tutmak için sabırlı olmak, politikaya etki etme fırsatı yakalandığında da beklemeden harekete geçmek gerekiyor. Bu yolculukta, sürdürülebilir ve uzun vadeli iş birliği geliştirebilmek çok önemli. Ulusal ölçeklendirmede, demografi, iş gücü gelişimi ve maliyetlendirme becerilerini geliştirmek; farklı dil, etnik köken, yerli ve göçmen gruplarla iş birliği ve veri alışverişi yapmak gerekiyor.”
“En önemlisi umudu hiç kaybetmemek”
Prof. Dr. Yankı Yazgan’ın moderatörlüğünde düzenlenen söyleşide, Yale Tıp Fakültesi öğretim üyesi Prof. Kyle Pruett ise insan yaşamındaki ilk 1000 günün önemine ve bu dönemde yaşananların etkisinin ömür boyu sürdüğüne dikkat çekti: “İlk deneyimler çok çok önemli. Bir çocuğun ilk 1000 günü, sevgi ve bakım yerine, nefret, üzüntü, şiddet veya kaosla geçiyorsa, o çocuk yetişkin olduğunda içinde, barış ve huzur iştahı çok doğmayabiliyor. Çatışma alanlarında dahi eğitimi, ebeveyn desteğini askıya almamalıyız. En önemlisi de umudu hiç kaybetmemek. Barış, huzur, umut birbirinden ayrılamaz.” Erken çocukluk döneminde babanın bakıma katılımının pozitif etkisinin de altını çizen Pruett, “Erken çocukluk bakımına babayı dahil etmediğinizde, çocuğun babaya olan ilgisini de azaltıyorsunuz. Babalar kendi çocuklarının ihtiyaçlarıyla ilgilenirken, şiddete daha az meyilli hale geliyorlar. Babasının bakımına katkı sunduğu çocuklar, sorun çözmede, eğitim hayatlarında daha başarılı oluyorlar. Bilim bunu söylüyor. Özetlemek gerekirse erken çocuklukta hem anneye hem babaya odaklanmak önem taşıyor” dedi.
Panellerde neler konuşuldu?
Gün boyu gerçekleşen panellerde, çocukların potansiyellerine ulaşabilmeleri ve ailelerinin desteklenebilmesi için çok sektörlü ve bütünleşik müdahale programları uygulamanın gerekliliğine; bunu yapabilmek için ise sivil toplum, akademi, özel sektör ve kamu arasında uzun vadeli iş birlikleri geliştirilmesinin önemine dikkat çekildi. Bu programların, yerel yönetimler aracılığıyla yaygınlaşması için yapılması gerekenler değerlendirildi.
Küçük çocuklar için destekleyici ve sağlıklı ev ortamlarının yeniden nasıl şekillendirilebileceği konuşulurken, önümüzdeki dönemde yapay zekanın ev ortamını ve çocuk gelişimini nasıl etkileyeceğine dair bilimsel araştırmalara ihtiyaç duyulduğu vurgulandı.
İklim krizleri, afetler, savaşlar ve göçler gibi çoklu kriz durumlarında, etkili erken çocukluk hizmetlerini planlama, uygulama ve ölçmenin önemi; izleme, değerlendirme çalışmaları ve araştırmaların, etkili politikalar geliştirmedeki etkisi üzerine konuşuldu.
OECD ve AB üyesi olan 39 ülke arasında yapılan araştırmada, çocuk yoksulluğunda Türkiye’nin ikinci sırada olduğuna ve önümüzdeki dönemde bu konunun önceliklendirilmesine dikkat çekildi. Her daim, çocuk ve aileyi merkeze alarak politika geliştiricilerle iş birliği içinde olmanın ülkemize ve dünyaya sağlayacağı katkı üzerinde duruldu.
Bugün, dünyada gelişimi risk altında olan 250 milyon çocuğun gelişiminin desteklenebilmesi ve temel haklarından faydalanabilmesinin önemine ve bunun için daha fazla çalışmak gerektiğine değinildi.