Unutmak tamamen mümkün bir eylemlilik değildir. Çoğu zaman nafile bir çabadır. Zihnin arka planına attığını sandığı şeyler hayat yolunda istenmeyen misafirler olarak olmadık bir anda olmadık yerde canlanıverir. Her an, her mekân, her koku, her ezgi unutmanın karşısında bir engel olur.
Olmadık zamanlarda karşına yaşanan anlarla dikili verir unutmaya çalıştığın ve zihninde o günkü berraklığı ile belirir. Tam da unuttum derken ortaya çıkar her şey ve tam ayrıntısıyla saçılır. Zaman da ilacı değildir unutmanın. Zaman unutturmaz uyuşturur. Geçmişinde bastırdığın ne varsa gün kadar aşikâr belirir zihninde. Bir ezgi ile çoğu kez… “Çoktan unuturdum ben seni çoktan ah bu şarkıların gözü kör olsun” güftesinde gizlidir unutamamanın sırrı. Yahut ona sarılırken içine çektiğin parfümü kullanan biri geçse yanından, birden duraksarsın ve tam da unutmak istediğin, unuttuğunu sandığın ne kadar anı varsa canlanıverir zihnin tenhalarında, gizli dehlizlerinde onun kokusuyla…
Birlikte gidilen bir mekâna yolunun düşmesi bile, yıllar sonra anılar yumağının tüm ayrıntısıyla belirmesine neden olur. Velhasıl unutmaya çalışmak zordur sanılanın aksine… Çünkü unutmak çabası yıllar alırken, hatırlamak bir andır sadece. İşte o bir anda, unutmaya çalıştığına dair geçmişte yaşadığın önce güzel anılar, akabinde acı dolu hatıralar canlanır.
Çoğu insan vardır artık “onu” sevmediğini bilinç düzeyinde düşünen ama aslında bilinçaltında hala seven. Geceleri tanrıya unutmak için yakarırlar ve yalvarırlar unutamayan ve hayaletlerin gölgesinde yaşayan insanlar. Çünkü insanlar aşk acısının unutarak dineceğini sanırlar. O yüzden bütün gayretleri, zihinsel telkinleri bu yöndedir. Oysa kendimize uygulayacağımız zorlayıcı tedbirler böylesi durumlarda ters tepecektir. Zihin biz onu zorladıkça geçmişe sarılır. Unutmak kendiliğinden olmalıdır. Bu ister kötü bir anı, isterse biten bir aşkın acısı olsun bu böyledir. Nasılsa hayatta tüm canlıların bir ömrü varsa unutulmak istenen duyguların da bir ömrü vardır. O zaman geldiğinde bu kendiliğinden gerçekleşecektir. Olumsuz duyguların miadı dolduğunda ki bu süre yaşanan duygu yoğunluğuna ve kişinin geçmişe bağlı kalma isteğine göre değişir, her şey zihinde silikleşir. Yine de yüzde yüzlük bir başarı beklememek gerekir. Çünkü tekrar hatırlamak her ayrıntı vesilesiyle mümkündür.
Pablo Neruda bunu “Aşk ne kadar kısa ve unutmak ne kadar uzun.” sözü ile ifade etmiştir. Bazen yaşadığınız bir lahzayı bile bir ömür boyu tekrar tekrar hatırlarsınız zihninizde. Bu konuda söylenen güzel sözlerden biri de Halil Cibran’a aittir. Cibran ; “Anımsamak bir tür buluşmadır. Unutmak ise bir tür özgürlüktür.” der. Gerçekten de unutmayı başarmak, sırtımızda o kişiye veya ana dair sürekli taşıdığımız ister olumlu ister olumsuz anılardan kurtulmak, insanı özgürleştirir. Bir de ilginçtir ki unutmak bir intikam alış biçimidir aslında. İnsanın içini soğutur. Nazım Hikmet şiirinde;
“Mâziye karışıp sevda yeminim,
Bir anda unuttum seni, eminim,
Kalbimde kalbine yok bile kinim
Bence artık sen de herkes gibisin.”
diye seslenir. Burada sevilen kişiyi unutmak onu bütün biricik özellikleri ile birlikte herkesleştirmiş, sıradanlaştırmıştır. Şair aslında burada bir tür intikam almak arzusu da duymaktadır. Fakat bu şiirde ne derse desin hala eski sevgiliye referansla düşünmek, onun hala unutulmadığının bir göstergesidir de. Bu durumda hiçlik noktasına gelmek yahut zihnimizi o insan veya olaya dair “tabula rasa” durumuna getirmek de kendimize uygulayacağımız telkin ile kısmen de olsa mümkündür. Ama tamamen unutmak değildir söz konusu olan şey…
Nazım Hikmet’in çok sevdiğim bir sözü vardır. “Gitmek, sadece bir eylemdir. Unutmak ise kocaman bir devrim.” der üstat. Dilerim bu yazıyı okuyan herkes sevmekten vazgeçmeksizin, unutma yolunda kendi içsel devrimini gerçekleştirerek, daha huzurlu ve dingin bir hayata sahip olsun…