Son zamanlarda Koçluk firmaları sektörde hızla artmaya başladı. Sektördeki firmalar diğer sektörlere göre daha dinamik ve uzun vadeli ayakta kalıyorlar. Elbette bu işi yapanların bir alt yapısı, eğitimleri var. Zaten olmazsa bu kadar dinamik sektör haline gelmezler.
Bu bağlamda sektörün deneyimli isimleri arasında yer alan Mari Camgöz Pektezol ile söyleşi gerçekleştirdik. İlgiyle okuyacağınızı umuyoruz. İyi okumalar.
Kendinizden kısaca bahseder misiniz?
1976 yılında İstanbul’da doğdum. Yıldız Teknik Universitesi 1997 yılı İstatistik Bölümü Mezunuyum. 2012 yılında İşletme alanında Yüksek lisans yaptım. Şu an Psikoloji alanında yüksek lisans yapıyorum. 19 yıl süren Kurumsal iş yaşamımda yönetici ve son 10 yılı Finans Direktörü olarak süren kariyerime2016 yılı sonunda son verdim.
Kurumsal iş yaşamının kişinin yaşamında istemesek de yarattığı bazı zorlukları artıya çevirebilmek adına önce kendi içsel dengemi daha sağlıklı oluşturabilmek adına Duygusal Zekamı daha kuvvetlendirecek çeşitli çalışmalarda yer aldım.
Stresi doğru yönetebilmeyi, yaşama daha olumlu bakabilmeyi deneyimleyen birçok öğretileri önce kendimi iyileştirmek için kullandım daha sonra da bu yolda eğitmen olarak ilerledim. Yaklaşık 10 yıldır süren bir yolculuk ve hala yürümeye devam ediyorum. Bu yıl kurucusu olduğum www.3ddonusum.comile hem kurumsal hem bireysel alanda bütünsel iyileşme çalışmalarını, yaşam sürecine katmaya istekli birey ve kurumlar ile buluşturmak üzere yeni kariyerimin kapılarını açtım. Evliyim, 24 yıldır hayat arkadaşım can yoldaşım ile yaşamı paylaşıyoruz ve 14 yaşında da harika bir oğlumuz var. Ailem eşsiz hazinem:)
Koçluk son zamanlarda ciddi bir sektör haline geldi, Koçluğun kıstasları nelerdir? Dönüşüm Koçluğu tam olarak nedir?
Koçluk bir değişim & dönüşüm yolculuğunda danışanına yolculuğunda eşlik edebilmektir. Koçluk, danışanının ne bildiğini daha iyi netleştirebilmek, nasıl yapacağım? sorusuna birlikte yanıt bulabilmektir. Hedefin, amacın olduğu, karşılıklı güvenin, sağlıklı bir iletişimin, niyet ile isteğin birlikte ilerlediği, emek yoğun bir süreçtir. Tüm bunların duygu, düşünce ve davranış üçgeninde bütünsel olarak ilerlemesi ve bilimsel alt yapı ile birleştirilerek hem bilimsel hem sezgisel ilerleyen bir çalışmalar bütününe Dönüşüm Koçluğu diyebiliriz.
Yaşamını daha iyileştirme hedefinde ve isteğinde olan kişiler ile çalışılan aktif bir süreçtir. Koçluk yapma kriterleri
artık çok daha detaylı sorgulanmalı, incelenmeli diyorum. Belli bir temel eğitim alan ve arka arkaya belli eğitim modüllerini tamamlayıp sertifikamı aldım ben koç oldum diye birşey olamaz. Böyle yola çıkanlar da ne yazık ki uzun vadeli yol alamazlar diye düşünüyorum. Nedenine gelince, bu işin önce kendi içinizde derinleşmesi ve deneyimler ile köklenmesidir diyebilirim. Alınan eğitimin uluslararası akredite edilen eğitimler olmasını ve eğitim veren kurumun bu uluslararası federasyona üye bir kuruluş ve yetkili bir eğitmen olması gerekmektedir. Koçluk kıstaslarına biraz örnek olabilmesi adına söyleyebileceklerim; alınan eğitimlerin staj çalışmaları ile hayata geçebilmesi, süpervizör eşliğinde kritik edilmesi, kişinin kendini sürekli yenilemesi, literatür takip edebilmeyi bilmesi, araştırma odaklı olması, gözlemci, iyi dinleyen, anlatma ve anlama becerisini geliştirmeye özen gösteren, enerjisi yüksek, yaşama pozitif bakmak gibi özellikleri belirtebilirim. Tüm bu kritelerleri artık olabildiğince kritik edebilmek, çok daha kolay yani bu anlamda hizmet aldığınız kişiyi de irdelemek, hizmet aldığınız kurumu da incelemek, referansları ile görüşmek gibi birçok detay bu konuda istekli kişinin biraz da sorumluluğu demek durumundayım.
Değişim mi ? Dönüşüm mü? Bunlar tam olarak ne demektir?
Değişim yaşamın her anında önüne geçemediğimiz bir durum. Çünkü hayat dinamik, hareketli. Her uyandığımız gün bir önceki günden farklı, yani bu doğanın kanunu, gerçeği. Bize düşen bunu kabul edebilmek, uyum sağlayabilme becerimizi geliştirebilmek.
Dönüşüm ise; kişinin bazı şeyleri gerçek anlamıyla fark edebilmesi, şikayet ettiği konulara dikkatlice bakabilmesi, anlayabilmesi ve bilinçli olarak bunları dönüştürme konusunda seçim yapmasıdır. Aslında bilinçli olarak harekete geçebilmesidir. Yani kendi kontrolünü ele alabilmesidir.
İnsanın kendisini tanıması gerekliliğini hep duyuyoruz peki bu nasıl yapılır?
İnsanın kendini tanıması bir günde, bir yılda veya bir ömürde olabilecek bir yolculuk diyorum. Önce tanımaya gönüllü olmak gerekiyor. Gönüllü olmak derken demek istediğim hiçbirimizin mükemmel olmadığı, olamayacağını bilmek, sevdiğimiz, sevemediğimiz her yönümüzü önce görmeye, bunları sahiplenebilmeye gönüllü olmak demek. Kendini tanımak çaba isteyen bir çalışma, zaman zaman canını acıtan, zaman zaman keyif veren deneyimler bütünü diyebiliriz. Tanımak, bilmek ve anlamak demek, bilmeden ilerlemek ise mümkün değil. Bilmek tabii yolun başı, çok şeyi biliyoruz, artık bilmek yeterli mi? Hayır. Bildiğini ne kadar uygulayabiliyorsun, ne kadarını yaşamına geçirebiliyorsun asıl maharet burada.
İnsanın içsel dönüşümünü sağlayabilmesi için hangi teknikler kullanılır?
İçsel dönüşüm ile başlamak kalıcı dönüşümü sağlayan bir adım. İçsel dönüşümü sağlayan birçok teknikler mevcut, bunun temelinde önce istemek ve kendi sorumluluğunu almak ile başlamak gerektiğini vurgulamak isterim. Kendi sorumluluğunu almaktan kastettiğim şey ise aslında “tepki verme yeteneğimizin” gelişmesi demek. Hayat temelde bir etki- tepki üzerine kurulu iken
bizi özellikli bir canlı yapan ise tepkilerimizi kontrol edebilme ve bunları düzenleyebilme yeteneğimizin olmasıdır. Bu temel üzerinden ilerleyerek birçok dönüşüm tekniklerinden bahsedebiliriz.
Günümüzde NLP, E.F.T, Koçluk, Mindfullness, yoga çok yaygınlaştı, bunların en faydalısı hangisidir?
En faydalısı diye bir ayrım yapabilmem mümkün değil, nedeni ise tüm bu çalışmaların bize birşeyler artı beceriler kazandırabilme üzerine kurulu bir felsefesi olmasıdır. Güvendiğim doğru metod “bütünsellik” içeren çalışmalardır. Nedeni ise insanın bütünsel bir varlık olduğu yani hem biyolojik, hem psikolojik hem de toplumsal bir varlıkdır insan. Bazı çalışmalar duygularımızı düzenlemeyi hedeflerken, bazıları bedensel iyileşmeyi, bazıları düşüncelerimizi düzenleyebilmeyi bize öncelikli öğretmektedir.Bütün bu çalışmalar araştırıldığında özünde insana bütünde iyileşmeyi sağlamayı hedeflemektedir. Çünkü kalıcı olan “bütünsel iyi oluş” halidir. Bu insan olarak da toplum olarak da, dünya olarak da en küçükten en büyüğüne kadar giden bir silsiledir. Yola nereden başlamak belki kritik olabilir, ondan önce ise “başlamak” yeterlidir.
“3dDönüşüm” isminin hikayesini anlatır mısınız?
3d, Duygu, düşünce, davranış üçgenini simgeler. İçinde de bir enerjiyi barındırır, yani insanı. İnsan hem duygudur, hem düşüncedir, hem davranıştır, hem de eşsiz bir ruhtur, deneyimdir. Hem sezgiseldir , hem mantıklıdır. Bu bütünlüğü kabul ettikten sonra ikinci adım, her birimizin yatkınlıklarının farklı olduğunu bilmekten geçer. Yani kimimiz daha duygusaldır, kimimiz daha mantıklı bakar olaylara duygularını biraz da ikinci, üçüncü sıraya almıştır. Kimisi görmeden, yapmadan inanmam der onlar daha davranış ağırlıklı kişilerdir. Bu da bize aynı konunun her kişide farklı çözüm yollarının olduğunu göstermektedir. Bazı kişilere daha duygu dönüşüm odaklı çalışmalar yapabilirken, bazı kişiler ile ağırlıklı düşünce – bilişsel bir temelde ilerlememiz daha uygun olur. Hepsi özünde insan ve ortak kaygı, düşünce, endişe, mutluluk zigzaglarında gidip gelmekte. Önemli olan her kişinin en uygun ve hazır olduğu zaman ihtiyacı olan çözüm ile buluşturabilmeniz. 3dDönüşümün hikayesinin temelinde bu vardır, hepimiz aynıyız, hepimiz eşsiziz. Hem bilimsel hem sezgisel ilerlemek kalıcı dönüşümü yaratabilmekte.
“Duygu, düşünce, davranış” kavramlarından ne anlamalıyız? Bunlar bizim müdahale edebileceğimiz bir şeyler midir? Psikoloji bu konuların neresindedir?
Bu üç kavram bizi biz yapan deneyimleri oluşturan araçlar. Hepimiz duygu, düşünce ve davranış bütününden oluşsak da tüm bunlar bizim algı süzgecimizden geçerek yine bizim dünyamızda yeniden anlam buluyor ve eşsiz oluyor. Kimsenin deneyimi kimseyle aynı olamaz mümkün değil. Dolayısı ile önce kendi içimizdeki bu haritayı anlamak ile bir adım atarsak göreceğiz ki hepimizin haritaları farklı. Müdahale kısmı burada başlıyor. Anladığınız an derinleşmeye ve ne anladığınızı netleştirmeye başlıyorsunuz. Netleştirmek demek benim haritamdaki yerin ayrıntıları ile senin haritandaki yerin ayrıntılarını karşılıklı anlatmak, konuşmak, görselleştirmek ki bunu görünür, anlaşılır yapabilelim. İşte asıl orada konuşmak , anlaşmak, karşılıklı iletişim başlıyor. Çünkü
neyi konuştuğumuzu ikimiz de tam olarak biliyoruz ve amacımızı bu noktada belirginleştirebiliyoruz.
Psikoloji bu konuların önemli bir yerinde çünkü insan hem biyoljik, hem psikolojik hem toplumsal dedik. Psikoloji daha çok onarma kısmında, bazen onarmak gerekiyor, bazen ise sadece daha iyi olmak için neler mümkün? Buna odaklanmak gerekiyor. İkisinin izleyeceği yol farklı, özünde birleştiği yer ise aynı. Daha iyi düşünen, hisseden, davranan insan olabilmek.
Değişime karşı bir miktar dirençliyiz, peki “dönüşüm” de insanda bir direnç, korku gibi duygular yaratabiliyor mu?
Değişim, aslında bir yenilik . Yenilik, beyinde korteks kısmında özel bir bölgeyi aktifliyor. Burası reklam, pazarlama meslek grubunun odaklandığı yerdir, aynı zamanda aşk yaşamında da ilk buluşmada da bu bölge daha aktifleniyor. Dikkat çekmek, farklı olmak, etkilemek bizi olumlu etkileyen şeyler ve beynin bu bölgesinde bir ateşleme oluyor. Değişim ani ve büyük olması halinde ise bu ateşleme fazla olmaya başlayınca korku ve endişe yaratmaya başlıyor. İnsan korku ve acıyla buluşmaktan kaçmak istediği için değişim bu anlamda otomatik olarak insanda direnç yaratıyor.
Dönüşüm’ün direnç yaratması işin doğasına uygun değil çünkü dönüşüm için insanın bilinçli olarak karar vermesi, analiz etmesi, seçim yapması, hedef belirlemesi gibi beynin düşünen kısmını yani ön kortekse yönelik faaliyetlerini aktif ediyor. Burada artık istek ve motivasyon da işin içine girebiliyor,
Beynimiz ve bedenimiz dönüşüm sürecinin neresinde var?
İnsan biyolojik dediğimiz kısımda işte tam bunlardan bahsediyoruz. Dönüşüm sürecinde beynimizde, bedenimizde, hormonlarımızda farklı bölgeler, işlevler devreye giriyor. Sadece dönüşüm sürecinde değil yaşamımızın her anında bu fonksiyonlar devrededir. Önemli olan bu fonksiyonları bizim yararımıza olacak bölgelere ve miktarlara getirebilmek. Bunun için bilinçli seçim, bilinçlik farkındalık diyoruz dönüşüm sürecine. Korku ve endişenin yoğunlaşmasında beynimizde Amigdala denen bir kısım devreye giriyor ki bu kısmın ana amacı bizi hayatta tutabilmek, bunun için de zamanı da enerjiyi de en verimli şekilde kullanmalı, saniyeler içinde karar verebilmeli. Kaygı, korku, endişe bir tehdit algısında oluşan duygular ve amigdala da bizim duygu hafızamız. Evrimsel bir varlığız özünde ve yaşamda kalmak için atalarımızdan kodladığımız bilgiler var. Bir tehdit varsa ya kaçmalıyız, ya savaşmalıyız ya da donup kalmayız. Burada mantıklı düşünme gibi bir durum da yok zaman da yok.
Eğitimimiz, koşullarımız, deneyimlerimiz ne olursa olsun zaman zaman bizi bu duruma getiren olayları hepimiz yaşıyoruz. Buradaki kritik nokta o an bunu fark edebilmek ve “bana ne oluyor?” sorusunu sorabilmek. Bu soruyu sorduğunuz an biyolojik yapı da değişiyor buna bağlı seçimler, düşünce tarzı, davranış ve tabii ki sonuçlar da değişiyor.
Günlük yaşamdaki problemlerimizi çözebilme anahtarlarımız nelerdir?
En önemli anahtar duygu, düşünce, davranış üçgeninde yani 3d Dönüşüm sürecinde neler olduğunu fark edip, burada
ne oluyor? sorusunu kendimize sorabiliyor hale gelebilmek. Bu yapıldığı an muhakkak ki önce bir durup sonra bir yerden başlayıp kendimizi daha iyi hissedebilecek ve düşünebilecek hale getirebileceğiz. Problem çözmek için düşünebiliyor olabilmemiz gerekiyor. Aşırı duygu yüklü bir kişinin düşünebilmesi mümkün olmadığını artık biliyoruz.
İş yaşamında huzurlu olmamız için neler gerekiyor?
İş yaşamında huzurlu olmamız diye birşey aslında yok, çünkü huzur evimizde olur.
İş yaşamında ise belli bir dengeyi sağlabilmek gerekiyor. Karmaşık bir duruma ne kadar uyum sağlayabiliyoruz asıl konu bu. Burada da değiştirebileceklerimiz ve değiştiremeyeceklerimizi belirleyebilmek önemli. Etki alanımızı netleştirebilmek önemli. Bazı konuları yapabilme becerimiz var da bunu hayata geçirememek başka bir konu, bazı konuları yapabilmek için yetkinlik, beceri gelişirmeye ihtiyacımız var ise bu başka bir konu. Genelde konulara teknik bakıyoruz, bunu yapmak için şunu yapmak gerek gibi bu işin %20’sidir. Asıl konu adaptasyon yani uyum konusudur bu da işin %80’inin oluşturur. Burada kişinin kendi öznel deneyimleri, yetenekleri, algısı, emeği gibi bir sürü etken işin içine girer.
İş ve özel yaşam dengesi nasıl kurulabilir?
İkisinin ayrı alanlar olduğunu kabul ederek ve gerçekten olabildiğince birbirinden ayırarak başlamak gerekiyor. Örneğin komşumuzun evi ile bizim evin bahçesinin sınırını belirleyecek birşey yapmaz isek sonrasında bir hak idda etmemiz, oluşabilecek rahatsızlığımızı dile getirmemiz de daha zor olacaktır. Yapılması gereken baştan sınırları iki tarafın da anlayabileceği şekilde yapılandırmak. Dolayısı ile iş ve özel yaşamı da birbirinden olabildiğince ayırmak biraz da bunun gibi birşey.
İş başka birşey özel yaşam başka birşey. Aynı zamanda bizler de bu alanlarda başka kişileriz aslında. Yani biz tek bir kişi değiliz, yaşamımızın birçok bölümünde farklı kimliklerimiz var, iş kadını, iş adamı, anne, baba, arkadaş, öğretmen, öğrenci vbg. Ve her kimlikteki özelliklerimiz, değerlerimiz farklı farklı.
İş ve özel yaşamdaki farklılıklarımız önce kendimiz için netleştirmek, gerekli durumlarda doğru tepki verebilme yeteneğimizi devreye alabilmek adına bize yardımcı olacaktır. Ve tabii netleşmek, netlik sağlayabilmek işimizi her durumda kolaylaştıracaktır. Her iki durumda da yaşadığımız sorunları kişisel algılamak yerine daha “durum odaklı” düşünmemiz de dengemizi sağlayabilecek unsurlardan biri.
Hep mutlu olmamız gerekli midir?
Hep mutlu olmak diye bir şeyin gerekli olduğunu düşünmüyorum. Sebebi ise her duygu ve yaşanan her deneyimin bize birçok şey öğretmesi, bizi zenginleştirmesidir. Bunları farkındalık ile hayatımıza aldığımızda mutluluk yerine aslında içsel huzuru aradığımızı anlayacağız. O çok daha büyük bir duygu. Bu duygu ile buluştuğumuzda mutluluk, mutlu olma halinin bunun için sadece bir araç olduğunu anlayacağız.
“Bütünsel denge” tam olarak ne demektir? Bunu yaşadığımızı nasıl anlayabiliriz?
Bütünsel denge için yaşamımıza tek bir pencereden bakmayıp, yaşamımızı küçük bölümlere ayırabilmek, her bir dilimde hissettiğimiz tatmin, mutluluk, huzur, keyif, verim gibi konuları arttırabilme hali diyebiliriz.
Bunu yapabilmemizdeki en önemli fayda ise; bu dilimleri oluşturan örneğin iş yaşamı, özel yaşam, sağlık, hobi, ilişkilerimiz gibi yaşam bölümlerimizden biri veya birkaçı yaşam döngümüz içinde doğal olarak azalması, yok olması veya artması halinde de dengede kalabilmemizdir. Bu iniş çıkışları, değişimleri doğal biçimde yaşayıp kendimizi belli ünvanlar, son model araba, lüks yaşam gibi bizim dışımızda ve çok da kontrolümüzde olmayacak şeyler ile eşleştirme tuzağına düşmemeyi sağlayabilmek hali.
Bizleri iyi hissettiren şeylere sahip olmak, bunları yaşamak kötü mü hayır değil, yaşarken ne yaşadığını nasıl yaşadığına bakıp, bunun hem kendine hem çevrene katkısına odaklanmak kaliteli yaşamanı sağlayacaktır. Bir gün bunlar seninle olmadığın da sen yine kendinle mutlu olup yola devam edebilyorsan, bütünsel dengeni yaşabiliyorsun demektir. Yaşamın iniş çıkışları ile kendine ve hayata güvenerek ilerleyebilmektir bütünsel denge.
Sosyal medya ve başkalarının yaşamları bizim yaşam dengemizi etkiliyor mu? Nasıl?
Etkilemiyor demek pek mümkün değil, saniyeler içinde birçok bilgi alıyoruz, bunlar bizde yine saniyeler içinde anlamlar buluyor. Ruh hallerimize göre tüm bunların bizde yarattığı etkiler de değişiyor, beyin hemen kıyaslamaya meyillidir, karşılaştırıp işe yarıyor yaramıyor, bunu tanıyorum, tanımıyorum, bu tehdit bu fırsat gibi birçok işlemi yine saniyeler içinde yapıyor ve bir sonuç üretiyor. Ruh halimizin değişkenliğine göre bir gün gördüğümüz bir şey bizi coşku içine sokarken, başka bir gün bizi diplere indirebiliyor. Oysa tüm gördüklerimiz bir algı, anlık bir görüntü, biz ise bunun bütün bir yaşam olduğunu zannediyoruz.
Hayat bu kısacık anlar ile anlam bulamaz. Bunu fark edebilmek ve dengemizi korumak bizim aynı zamanda kendimize ve çevremize karşı da bir sorumluluğumuz.
Bir “Dönüşüm Ustası® “sürdürülebilir başarı ve huzur için bize bir yol haritası verebilir mi?
Dönüşüm Ustası® olmak sizin de o işe dahil olmanız, üretmeniz, yaratmanız ve bunu kendinize has yapmanız demek. Bunu yaparken de sizinle yolculuğunuzu paylaşan her kişinin kendine has yaşamlarını yeniden yaratabilmesine aracı olabilmeniz demektir.
Böyle baktığınızda önce ne yapıyorsunuz, neredesiniz mevcut nedir bunu fark edebilmeniz, durup bir anlamanız önemli. Fark ettiğinizde tamam derseniz işte orada sizi üretken bir ataletliğe iten bir durum oluşur. Asıl şimdi başlar işimiz çünkü fark etmek, anlamak demektir ve bu da neye ihtiyaç var, neleri eksiltip neleri çoğaltacağız, neleri koruyacağız bunları belirleyip yeni bir hazırlanma dönemine geçilir.
Bu hazırlık döneminde eğitim, çalışmalar, yapmak, yaşama geçirmek vardır.
Her deneyim içindeki dersi alabilme farkındalığı ile yaşama katılmak, yaşadığının da etkilerini izlemek takip edebilmek, geri bildirimler almak önemlidir. Her geri bildirim aslında çok önemlidir bunlar bizim güncellenme
noktalarımızı işaret eder. Kendinizi günceller ve yaşamaya devam edersiniz. Tüm bunları yaparken işin içine emeğinizi ve yüreğinizi de katarsanız işte eşsiz olur, kendi özünüz ile buluşursunuz. Başarı da huzur da bu dengeyi yaşamınızın bütününde yaşayabilme halidir.
Kitapları sevdiğinizi biliyoruz, şu an okuduğunuz kitap hangisidir?
İş’te Beyniniz – David Rock
Yoğun bir tempo içinde hobi diyebileceğiniz molalarınız var mıdır?
O molalar olmazsa olmaz diyorum:) Onlar yenilenme zamanıdır benim için. Çay saati tariflerini severek yaparım, taş boyama geçen yaz edindiğim yeni hobim. Ailemle sohbetler, doğada zaman geçirmek, yazmak ve üretmek. En büyük şansım artık işim hobim, hobim ise işim:)