Üzerinde güneş batmayan CIO
30 yıllık ödeme sistemleri deneyiminin ardından Kanada’ya, DCBank’a CIO olarak transfer olan Gülçin Kuvancı, “beyin göçü” olup ülkenin kaybı olmak bir yana Türkiye’den teknoloji ihracatının önünü açan bir elçi oldu. Salgın öncesinde ayın 15 gününü Kanada’da geçirirken Kuvancı şu sıralar İstanbul’da, uzaktan çalışarak işleri yönetiyor. Kanada’ya yerleşmeyi hiç düşünmemiş zaten. Hedefinde, Kuzey Amerika’da bir şeyler öğrenip buraya taşımaktan ziyade Türkiye’den teknolojiyi ihraç etmek var. Nitekim DCBank teknoloji rotasını Türkiye’ye çevirmiş, birçok Türk teknoloji şirketiyle iş ortaklığı yapıp diğer uluslararası şirketler için de örnek olmuşsa, bunda Kuvancı’nın vizyonunun ve Türkiye’de kurduğu yazılım ekibinin büyük rolü ve katkısı var.
Kuvancı’nın kariyer ve başarı öyküsünü, “çocuk da yaparım, kariyer de” aforizmasıyla yola çıkanların tekrar tekrar okuyup feyz almasında yarar var…
Gülçin Kuvancı kimdir, sizi tanıyabilir miyiz? Kanada DCBank ile kesişen kariyer öykünüzü anlatır mısınız?
Kartlı ödeme sistemleriyle yeni tanıştığımız yıllarda, 1989’da kariyerime başladım. Tüm sürecin defterlere elle yazılarak, haberleşmenin teleksle sağlandığı bir kapıdan içeri girip, bugün bir elektronik ağ üzerinden saliselerle ölçülen hızlara ulaştığı tüm süreci bizzat deneyimleme imkanım oldu. Böylece ödeme sistemlerinin her alanına dokunarak uçtan uca, sindire sindire öğrenme fırsatı buldum. 2019 yılına kadar FinTek alanında öncü şirketlerde çalıştım. Ekim 2019 itibarıyla da Kanada DCBank’ın teklifini kabul ederek göreve başladım. DCBank beni bir adım daha ileriye götürecek, ödeme sistemlerinde “işte bu yeni bir şey” dedirtecek bir fırsat olarak karşıma çıktı. Klasik bankacılığın ötesinde yeni bir ödeme sistemleri deneyimi sunuyorlar. Bu yapılanmanın birebir örneğini, farklı bir finansal yapılanma içinde olan ülkemizde deneyimlemek ne yazık ki mümkün değil. Aslına bakarsanız detayını öğrenmeyi çok istediğim için bu kapıdan içeri girmiştim. Bu deneyim 30 yıldan sonra bile hala öğrenecek çok şey olduğunu bana gösterdi. Benim için öğrenmek hiç bitmeyen bir yolculuk…
DCBank’ın Türk FinTek şirketleriyle iş ortaklıkları yapılmasının önünü açtınız, ülkemizde yazılım ekipleri kurarak ülke ekonomisine katkıda bulunuyorsunuz. Bize bu oluşumu anlatır mısınız?
Kovid-19’la birlikte iş hayatı değişti, uzaktan çalışmanın yayınlaşmasıyla birlikte süreçte hızlı ilerledi. Artık özellikle teknolojide çalışan insanların iş üretmek için nerede yaşadığının bir önemi yok. Aslında bankamızın sermayedarı da Türkiye’deki yeteneklerin farkındaydı. Bu yetenekleri nasıl kullanabileceğimizi birlikte planladık ve bankanın teknoloji rotasını Türkiye’ye çevirdik. Önceliğim Türkiye’de tamamen uzaktan çalışan bir yazılım ekibi kurmak oldu. Ben buna “gün batımını takip ederek yazılım geliştirmek ve bakım yapmak” diyorum. Hem Kanada hem de Türkiye’de çalışan bir yazılım ekibimiz var. Aradaki saat farkı sayesinde üretim bandımız ve sistem bakımımız 24 saat çalışır durumda. Bunun bence çok ciddi bir avantajı var. Bu hayalimi gerçekleştirebildiğim için mutluyum ve daha da genişletmeyi istiyorum. Türkiye’den başta Amerika kıtası olmak üzere tüm dünyaya teknoloji ihraç eden ve sektöre liderlik eden yazılım ekiplerinin kurulduğunu, hizmet verdiğini görmek en büyük hayalim. Bunu gerçekleştiren ben olur muyum bilmiyorum ama ülkemiz insanının inisiyatif alan, pratik zekalı, tasarım yeteneği olan kaynaklarının bunu yapacak potansiyeli olduğunu düşünüyorum. Yurtdışında çalışmak için kimsenin ülkeyi terk etmesine gerek kalmasın istiyorum. Çünkü bu yeni düzen, uzaktan yapmamıza olanak sağlayacak tüm imkanları bize sunuyor. Bir diğer hayalim de yeni fikirler. Hep denir ya ülkede bu fikirleri satın alacak kimseyi bulamadığımız için yetenekler ölüyor. O fikirlere yatırım yapacak o kadar çok fırsat var ki dünyada, o fikirleri hayata geçirmek, yatırımcı bulmak için de aslında yurtdışına gitmek gerekmiyor. Sadece uygun şekilde uygun yerlerde fikri tanıtabilmek gerekiyor. Startup şirketlere bu dünyanın kapılarını açmak, fikir ve teknolojilerini ihraç ederek ülkemize katkıda bulunmalarını sağlamak bir diğer hayalim.
DCBank olarak Türkiye’de 4-5 teknoloji firmasıyla yazılım geliştirme konusunda anlaşma yaptık ve yapmaya devam ediyoruz. O kadar güzel fikirleri olan o kadar yetenekli startup’larımız var ki bu fikirlerine yurtdışında bir kapı açabilmek bile bana gurur veriyor. Bunu daha yaygınlaştırarak, artırmak istiyorum.
Erkek egemen ödeme sistemleri dünyasında çalışmanın avantajları ve dezavantajları neler oldu?
Çalışma hayatının büyük bir kısmını geçirdiğim ülkemizde “kadın olmanın hiçbir dezavantajını yaşamadım” diyen olur mu bilmiyorum. Günümüzde epey bir ilerleme kaydedilse de “cam tavan” halen devam ediyor. Yönetim kademesindeki kadın sayısının azlığı, fısıltıların arka tarafta devam ettiği birçok durum olduğunu düşünüyorum ve duyuyorum. Bunun karşılaştırmasını yapabilecek bir konumda olmak da diğer yandan güzel, çünkü şu an çalıştığım bankada tüm üst düzey kadro, hatta yönetim kurulu başkanımız dahi kadın. Burada bir anne ve bir kadın olmanızın açıkçası ne avantajını ne de dezavantajını yaşarsınız. Çünkü size bakış bu yönde değil. Siz bu banka için bunların çok daha ötesinde, bir bilgi ve deneyim kaynağısınız. Sizden de sahip olduklarınızı bankanın büyümesi ve gelişmesi için kullanmanız bekleniyor.
İş hayatının zorluklarıyla başa çıkmanın yanı sıra özel hayatınızdaki birçok zorluğun da üstesinden gelmeyi başardınız. Anne olmak kariyerinizi nasıl etkiledi?
Kızım hayatımdaki en kıymetli öğretmenim. Hayatımın dönüm noktası onun hayatıma girdiği andır. Ben “serebral palsi” hastalığı olan dünyalar tatlısı bir kızın annesiyim. Doğduğu o ilk iki gün çektiğim acıyı tarif edebilecek hiçbir şey olamaz. Çok üzüldüğüm iki gün geçirdim. Gidebileceğim en dip noktaya kadar gittim. Sonra birkaç saat sızmışım. Uyandım, gözyaşlarımı sildim ayağa kalktım, iki ayağımın üzerine bastım bir daha hiç kırılmayacak, sendelemeyecek şekilde yere bastım, dimdik durdum kızım için. Bir daha geriye bakmayacak, bir daha devrilmeyecek bir yere basıştı bu. Bundan sonrası sadece kızımı kucağıma alıp, sadece onu taşıdığım bir hayatı hep ileri doğru bakarak ve hep o iki ayağım üzerine basarak ikimiz için yürüyecektim. Bunu anlamak ve kabul etmek iki günümü aldı. Önümde iki seçenek vardı: Ya o gün sadece Defne’nin annesi olacaktım ya da onun geleceğine yatırım yapan Defne’nin annesi bir iş kadını olacaktım. Ben ikincisini seçtim. Öyle de oldu. Şu ana kadar ne kendi hayallerimden vazgeçtim ne de kızımın geleceğine doğru ilerleyen yolda durdum. Hem işime hem de kızıma sımsıkı sarıldım. Bir yandan çareler aradım; duyduğum, bildiğim her umuda sıkıca sarıldım. Bir gün anladım ki gerçekten de kızımın durumuna bir çare yok. Ama umudum bitmedi. Tıp o kadar hızlı ilerliyor ki biliyorum çok yakında o çare bulunacak ve kızımla uzun sohbetler edip, oyunlar oynayıp el ele yürüyebileceğiz. Şimdi tek hedefim var. O çareyi dünyanın neresinde olursa olsun bulan yere ilk giden biz olacağız ve şu ana kadar sahip olduğum her şeyi bunun için harcayacağım.