“Otobüse bedava biniyorsunuz. Arabada da indirim var. Vergi indirimleri desen hep size. Su faturalarında indirim… Müzeler, tiyatrolar desen bedava. Vallahi sırtınızı dayamışınız devlete. Ooooh! Beleş yaşıyorsunuz bu hayatı. Eee hayat size güzel”…
İçinizde böyle düşünenler var mı?
Peki, gerçekten bu hayatı beleş mi yaşıyoruz? Birlikte inceleyelim mi?
En çok göze batan indirimle başlayalım. Otobüsler… Şimdi otobüslerde sesli anons sistemleri var. Şoförün canı isterse, açıyor. Bir görmeyenin kendi başına otobüse binmesi başlı başına bir kitap konusu olur. Durakta bekliyorsunuz diyelim. Bir otobüs yaklaştı. Yanınızdakine “Beşiktaş’a giden otobüs mü?” diye sorarsınız. “Yok, bu değil. Ben size gelince söylerim” der. Şimdi siz ona güvenirsiniz. Bekler de beklersiniz ki size Beşiktaş otobüsünü söylesin. Oysaki o yolcunun otobüsü sizin otobüsünüzden önce gelmiştir ve siz boşuna bekliyorsunuzdur. Bu sırada önünüzden kim bilir kaç Beşiktaş otobüsü geçmiştir! Durağa yaklaşan otobüsü söyleyen bir sistem kurmak çok zor çünkü. Ama olsun, otobüsler bedava değil mi?
Otobüse bindiniz. Bir süre sonra bir genç kızın telefonu çalıyor. “Evet anne. Sarıyer’e Ezgilere gidiyoruz. Ders çalışacağız”. Hoppalaaa, yahu bu Beşiktaş otobüsü değil miydi? Şu an neredeyiz acaba? Şoför ses çıkarıyor diye sesli anons sistemini de açmak istemiyor. Ama olsun, nerede olduğumuzu bilemesek de çok şükür otobüsler bedava…
Bir keresinde otobüs şoförüne ineceğim yeri söylemiş, oraya gelince beni bilgilendirmesini rica etmiştim. Şoförler dalgın insanlar. Yolculuğun ortasında da hatırlatmıştım. Yine de ineceğim durağı iki durak geçtikten sonra hatırlayabildi beni. Ama olsun, otobüsler bedava değil mi?
Araba indirimi konusu da pek göze batar. Hâlbuki öyle rahatsızlıkları olan insanlar vardır ki onlar için araba çok elzemdir. Taksiciler kızmasın ama ellerine düştük mü, hele bir de görmüyorsan İstanbul turu attırırlar sana. 5 lira ödeyeceğin yere 10 lira ödersin.
Bebeğinle doktora gidiyorsun diyelim. Bebek arabasını mı süreceksin, çantasını mı taşıyacaksın, yönünü mü tayin edeceksin? Araba böyle durumlar için büyük nimettir.
Vergi konusuna gelelim. Ev aldınız ve emlak vergisinden muaf olacaksınız diyelim. Bunun için bankada imzanız ve siz yok sayılırsınız. Kimseden istenmeyen bilmem ne belgelerini noterden almanız istenir. Notere gittiniz. Bir kâğıda dünyanın parasını öder, şahit dayatmasıyla karşılaşır, sinirlerinizi de bir güzel yıpratırsınız. Aynı durum araba için de geçerlidir.
Müzeler bedava. Öncelikle şunu söyleyeyim, müzeler benim için bedava olsa ne olur, olmasa ne olur? Hepsi camekânların içinde hiç dokunamayacağım objeleri ziyaret edip de ne anlayacağım? Erişilebilir kaç müze var bildiğiniz? Ama olsun, müzeler bedava değil mi?
Üniversitenin ilk senesi. Arkadaşlarla sinemaya gidiyoruz. Ben her söyleneni anlayabileyim diye bir Türk filmi seçiyoruz. Filmin adı Balalayka. Bir girdim ki filmin yarısı Rusça. Görenler için sorun yok. Altyazıda Türkçesi akıyor. Ben mi? Ben filmden hiçbir şey anlayamadım… Ama olsun, hayat bize güzeldi değil mi?
Bir bilgisayar alıyoruz. Siz de ben de aynı bilgisayarı aldık. Sorun yok. Siz alıp hemen kullanmaya başlayabilirsiniz. Benim öncelikle bir sürü para ödeyip ekran okuyucu almam gerekir ki bu da bir bilgisayar parası eder.
Bir televizyon alalım. İçinde ekran okuyucusu da olsun. Webos 3 ve üstü işletim sisteminde bir televizyon almalıyım ki kanalların ve programların isimlerini bana okuyabilsin. Siz mi? Buyurun hangisini beğenirseniz alabilirsiniz.
Beyaz eşya alalım. Çamaşır makinesinde sağa doğru birinci beyazları yıkama ayarı, Soldan ikincisi kısa yıkama programı, narinler için sağdan beşinci… Bulaşık makinesinde 1. Program, uzun yıkama, 2. Program yarım yük, 3. Program yağlı bulaşıklar için, 4. Program kısa yıkama… Kurutma makinesinde sağdan birinci ütü ayarı, ikincisi dolaba kaldırma kuruluğu… Sakın ola bunların erişilebilir modellerini sormayın. Sorarsanız da “Bu modelimizde değil ama şu modelimizde Braille yazı bulunuyor efendim. Fiyatı da…”… Eh tahmin edersiniz, hem dünyanın parası hem de istediğiniz model değil.
Temizliği kolay olsun diye üzeri dümdüz indüksiyonlu bir ocak almaya karar verdiniz. “Bu modelde üzerine tencere koyacağımız bölümleri gösteren çizgiler pek belli olmuyor. Biraz daha belirgin hale getirilmesini isteyebilir miyiz?” diye sorduğunuzda alacağınız cevap “Efendim, bunlar fabrikadan bu şekilde geliyor. Ama isterseniz farklı bir modelimiz var. Bu ocağımızda tencereyi istediğiniz yere koyabiliyorsunuz. Çizgilerin içine denk getirmek zorunda değilsiniz. Bunun fiyatı…”… Beğendiğiniz modelin tam üç buçuk katı.
Bir waffle makinesi veya tost makinesi alırsınız. Termostat ısınınca ışık söner. Ufacık bir bip sesi eklenemez. Ekmek yapma makinesi alırsınız. Her şey led ekrandan takip edilir. Düğmeye basar hangi programa geldiğinizi sayarsınız. Her basıştaki bip sesi aynıdır. Her program için farklı ses koymak çok zordur çünkü. Bir mutfak terazisi almakla konuşan bir mutfak terazisi almak arasındaki fark o ürüne on katı fiyat ödemekten geçer.
Hele bir mutfak robotu aldım ki burada yazmadan geçemeyecağim. Öyle güzel, öyle teknik bir alet ki görüp de beğenmeyecek olanınız azdır. Bir sürü yemeği sizi yönlendirmesi sayesinde sıfır hatayla mükemmel şekilde yapabiliyorsunuz. Küçücük bir çip içine yüzlerce yemek tarifi koymuşlar ve bir mıknatısla makinenize yapıştığında bütün tarifler makinenin ekranında görünüyor. Ama gelin görün ki, bu Alman teknolojisiyle dopdolu –hadi adını da yazalım- Thermomix robotunuzda erişilebilirlik sıfır… o eleştirdiğiniz tek tip bip bile yok.
Örnekleri çoğalttıkça çoğaltabiliriz. Bedava sunulan ama erişilebilir olmayan hizmetler, herkesle aynı parayı ödediğiniz halde herkes kadar yararlanamadığınız ürünler ve bir de ekstradan almak zorunda olduğunuz şeyler. Bir bastonun, bir kitap okuyucunun, Braille bir yazıcının fiyatı kaç lira? Üşenmeyeniniz araştırsın.
Şimdi başa dönelim. Bu hayatı beleş yaşayan kim? Sizce hayat kime güzel?