Bazı ülkelerde çocuk sahibi olmadan önce anne-babalık eğitiminin zorunlu olduğunu okumuştum. Hatta kimi ülkelerde evlilik öncesinde verilen bir eğitime katılıp başarılı olmak da şartmış. Gündüz kuşağındaki televizyon programlarına bakınca aslında ne kadar da isabetli bir karar olduğunu düşünmeden edemedim. Sabahtan akşama kadar kanal kanal gezdim. Her kanalda karşıma çıkan programlarda çarpık aile ilişkileri, dolandırıcılık çeteleri, evlatlarını veya annelerini arayanlar, evden kaçanlar… Oturup izlesem resmen dert sahibi olacağım. Hadi bu programlardan kaçmayı başardım diyelim! Bu sefer de karşımda birbirinin yemeğinin tabağını, peçetesinin rengini beğenmeyen burnu büyükler, Moda ikonu olacağım umuduyla kendini rezil edenler. Ev hanımlarına kitap öneren, çocuk yetiştirmekle ilgili ipuçları veren programların sayısı yok denecek kadar az… Hâlbuki bu tür önerilere ne çok ihtiyacımız var. Çünkü çocuk sahibi olmak için bence eğitim şart… Şimdi sizi yıllar öncesine götüreyim:
Bir çocukluk arkadaşım vardı. Capcanlı, neşeli, güzel bir kızdı. Ben ortaokulu bitirince liseye başladım. İlkyazımı hatırlayanlar bilecektir, zorlu bir kabul edilme sürecinden sonra girdim liseye. Arkadaşım okumak istemedi. Derslere pek düşkün olduğu söylenemezdi. Annesinin çalıştığı iş yerindeki bir çocuğa aşık oldu. Ne zaman onların evlerine gitsem, destansı aşklarını anlata anlata bitiremiyordu. Arkadaşım mutluydu, annesi mutluydu. Benimse derslerden ve beni zorlayan öğretmenlerimden başka anlatacak şeyim yoktu. Arkadaşım 16 yaşındayken evlendi. Ama maalesef sonraki günler anlatıldığı kadar parlak geçmedi. Arkadaşım küçücük bir bebekle döndü evine. Ailesinin büyük desteği sayesinde büyüttü dünya güzeli kızını. Birçok sıkıntı çektiklerini söylememe gerek yok sanırım.
Arkadaşım anne olduğunda o kadar küçüktü ki, birçok şeyden haberi bile yoktu. Bir gün bebeğine öksürük şurubu almak için birlikte eczaneye gittik. Eczacıya öksürük şurubu almak istediğimizi söyledik. Eczacı sordu: “Kuru mu, dolu mu”? İkimizde bu sorudan hiçbir şey anlamadık. Eczacı tekrar sordu: “Kuru mu, dolu mu”? ne diyeceğimizi bilemeyerek bekledik. Eczacı anlamadığımızı görünce nihayet açıklama yapma gereği duydu: “Bebeğin öksürüğü kuru öksürük mü, dolu dolu öksürük mü”? Arkadaşım bana döndü: “Nasıl öksürüyor Çiğdem” diye sordu. “Bilmiyorum ki, sanki kuru öksürük” dedim tereddütle. Eczacı hemen arkasını dönüp raftan bir şurup aldı ve poşete koyarken bebek öksürmeye başladı. “Aaa bu çocuk dolu dolu öksürüyor.” dedi ve hemen ilacı değiştirdi. Her ikimizde eczaneden çıktığımızda çok mahcup olmuştuk. Bilgisizliğimiz yüzünden bebeğe yanlış ilaç alacaktık az kalsın. O günden sonra bir çocuk sahibi olmadan önce eğitim alacağıma kendi kendime söz vermiştim.
Yıllar sonra evlenip de çocuk sahibi olmaya karar verince Öncelikle Doğan Cüceloğlu’nun kitaplarını okudum. Onun gibi bir değeri kaybetmiş olmamız ne kadar üzücü! Her kitabı öyle güzel, öyle dolu bilgiler içeriyor ki… Alırsanız pişman olacağınızı hiç sanmıyorum. İki hafta önce bir son dakika haberinde kendisinin vefat ettiğini okuyunca “Yok canım,” dedim. “Yanlış haberdir. Doğan hocam niye ölsün”? öyle inanıyorum ki yanlış haber olduğuna kardeşim bana doğru hayretle döndü ve: “Çiğdem, Doğan hocanın yaşı epey ilerlemişti. Belki de haber doğrudur” dedi. İkimiz de çok üzüldük. Yıllar önce bizi bir röportaj yapmak için evinde kabul etmişti. Bana dediği şu sözleri hiç unutamıyorum: “Çiğdem, sen mutlaka başarılı bir insan olacaksın. Çok da iyi bir anne olacaksın. Çocuklarını en güzel şekilde bilinçle ve sevgiyle yetiştireceksin. Karşına zorluk çıkardıklarında benim şu sözümü hatırlayacaksın: Sen de herkes kadar değerlisin, özelsin. Canda Özür Olmaz”…
Kitaplardan sonra kursları araştırmaya başladım. Evimizin yakınındaki bir Halk Eğitim Merkezinde Eğitici Annelik adı altında bir kurs olduğunu gördüm. Hemen kursa yazıldım. Çok tatlı bir öğretmenimiz vardı. Her hafta kursa düzenli olarak gidiyor ve bir sürü yararlı bilgi öğreniyordum. Birkaç hafta sonra öğretmenimiz bana yönetimin mesajını iletmek zorunda olduğunu, bu kurs sonunda verilen Eğitici Annelik Sertifikasının bana verilemeyeceğini söyledi. Buna her ne kadar çok üzülmüş olsam da sertifikanın benim için önemli olmadığını, bu kursa bilgilenmek ve bilinçli bir anne olabilmek için geldiğimi söyledim. Kurs sonunda ne mi oldu? Sadece birkaç derse katılan kursiyerler bilr sertifikalarını aldı. Ama ben tüm dersleri sıkı bir şekilde takip ettiğim halde sertifikayı alamadım. Anlayacağınız onların gözünde eğitici bir anne olamadım. Ama Doğan hocanın o aksanlı sesi hep kulaklarımda. Ne demişti bana? Ben çok iyi bir anne olacaktım. Çocuklarımı bilinci bir şekilde sevgiyle büyütecektim. Bana çıkartılan zorlukları umursamayacaktım. Öyle de yaptım. Bu vesileyle Doğan Cüceloğlu’nu sevgi, özlem ve yazmaya çok üzülsem de rahmetle anıyorum. Mekânı cennet olsun!