Bazen sihirli bir perinin üzerimize abartma tozu serptiğini düşünüyorum:
“Selin Hanım, sizi kutlarım. Gerçekten büyük cesaret. Bu zamanda iki çocuk”…
“Şekerim ne yapacaksın! Bizimkisi tutturdu, tek çocuk olmasın diye… kendisi tek çocuk ya, kardeş istermiş her zaman. Bizimkisinin de böyle geleneksel bir kafası var işte. Ben de tek çocuktum ama, halimden hiç de şikayetçi değilim”.
“Ablamız nasıl karşıladı bu kardeş fikrini”?
“Bir psikolog eşliğinde söyledik. Doğum öncesinde bir müddet terapi aldı da bu sayede kabullenme süreci çabuk oldu. Çocuk yogasına da götürdüm üzerindeki negatif enerjiyi alsın diye. Bence onun da çok büyük faydası oldu. Zaten bu aralar çocuk derslerden başını kaldıramıyor. İlkokul dörde gidiyor. 10 yaşında olduk”.
“Aaaa genç kız olmuş artık”!
“Evet, evet, cicili bicili çocuk kıyafetleri istemiyormuş. Gardırobunu yenileyeceğiz önümüzdeki ay. Hele şu sınavları bir bitsin”.
“Sınav döneminde misiniz? Aman canım akıllı kız o. Kesin halleder”.
“Şekerim, çocuk aslında matematiği çok seviyor. Ama kitaplardaki sorulan soruları anlamakta zorluk çekiyor. Mesela bir problem okuyoruz. “Annem pazara gitti.” Çocuk Pazar ne demek bilmiyor ki! Dönüp bana soruyor. Hem sonra pazara neden ben gidiyorum canım? Artık sanal marketler var, sanal mağazalar var… Bu devirde pazarlı, manavlı soru sormak da ne tanrı aşkına? Sonra efendim pazardan alınan meyveler hep elma, portakal. Yahu başka meyve mi yok? Avokado, mango, ananas girmeyen ev mi kaldı? Bunların da artık problemlerde yerini alması gerekiyor. Diyeceğim o ki şekerim, bu müfredatın en acilinden değiştirilmesi gerekiyor”.
“Çok haklısınız. Hiç bu açıdan düşünmemiştim”.
“Çocuğun olunca hepsini öğreniyorsun tatlım”.
Ne dersiniz, biraz fazla mı abarttık?
İnsanlar bazen benim yanıma gelip öyle abartılı tepkiler veriyorlar ki, hani kendimi bilmesem mükemmel ötesi bir şey olduğuma inanacağım… Örnek mi istediniz? Buyurun:
“Geçenlerde Çiğdem’in yanına geldim. Bir şey soracaktım. Beni sesimi duyar duymaz tanıdı. İnanabiliyor musun ya? Hala şoktayım! Resmen sesimden tanıdı beni. Müthiş zeki bir kadın ya…”
Hâlbuki ses de tıpkı sima gibi kişiye özgüdür ve görmeyen birinin sizi sesinizden tanıması kadar olağan bir şey yoktur. Yani, birini sesinden tanıyabilmek çok akıllı olunduğunun göstergesi filan değildir.
“Bu noktalardan oluşan yazıyı nasıl okuyabiliyorsunuz? Hayretlerim şaşıyor doğrusu! Ben dokunuyorum, dokunuyorum, hiçbir şey anlayamıyorum. Pes doğrusu! Ben olsam asla okuyamam.
Şu an okuduğunuz yazıya baktığınızda aslında pek çok çizgiden ve şekilden oluştuğunu göreceksiniz. Bunu karışık değil de anlamlı hale getiren şey sizin bu yazıyı öğrenmiş olmanızdır. Dokunup dokunup bir şey anlayamamanız çok normal. Çünkü bu alfabe de öğrenilen bir şey. Yani, öyle dokununca içinize ilham gelip de birden okumaya başlayabileceğiniz bir şey değil. Çok merak ediyorsanız mantığını anlamanız için on dakikanızı ayırmanız yeterli olacaktır. Gereksiz abartılara, şaşkınlık niğdalarına gerçekten gerek yok.
“Ben T.C. kimlik numaramı ancak ezberleyebildim. Düşünebiliyor musunuz? Çiğdem kendininkinden hariç eşinin, çocuklarının, annesinin, babasının, kardeşlerininkisini bile biliyormuş. Kızım bu sendeki nasıl bir hafıza ya”!
Sevgili arkadaşlar, nüfus kâğıtlarımızın üzerinde kabartılı hiçbir alan bulunmadığından ben mecburiyetten dolayı bütün bu numaraları ezberlemek zorunda kalıyorum. Hatta bunun yanı sıra kredi kartı numaramı da ezbere biliyorum. Bunun nedeni hiçbir bankanın banka kartı üzerine Braille sayıları yazmayı akıl edememesidir. Kişiye özel kredi kartı deyince takım logosu konulmaktan, renk değiştirmekten ileri gidemeyen bir anlayış olduğu için mecburen kredi kart numaralarımı da ezberlemek zorunda kalıyorum.
“Şu gömlek ne renk mesela”?
“Beyaz, yakaları ve kolları siyah”.
“Nerden biliyorsun ya? Sırasını mı ezberliyorsun? Kızım harikasın”!
Hayır, değilim. Her gömleğin kendine ait bir rengi olduğu gibi kendine has bir dokusu ve modeli vardır. Bunlar da sizin kıyafetlerinizi tanımanız için yeterli olacaktır.
Bir keresinde şunu bile duymuştum:
“Bir kızı varmış. Şimdi ikinci çocuğa hamileymiş. Görmediği halde nasıl çocuk yapıyor ya? Allah Allaaah”!
Buna çok gülmüştüm. Şimdi yeniden hamile olduğumu duysalar ne düşünürlerdi acaba? Neyse, onlara daha söylemedim. İyisi mi bu bizim aramızda kalsın. Anlaştık mı?
Bu soruları çoğaltabiliriz:
“Mutfaktaki her şeyin yerini nasıl aklında tutabiliyorsun”?
“Çocuklarına nasıl bakıyorsun”?
“Yani her zaman merak etmişimdir şu bilgisayarı nasıl kullanıyorsun”?
“Yok, artık saç boyanı kendin mi yaptın? Kızım ne mükemmel birisin sen ya”!
“Gerçekten bu yemeği sen mi yaptın? Salatayı da gözümün önünde yap da göreyim. İnanılmazsın”!
Sevgili arkadaşlar, herkesin yapabildiği şeyleri yapmanın bir yolunu bulmuş olmam bence beni gerçekten olağanüstü, mükemmel, harikulade vb. yapmıyor. Acaba diyorum, şu abartma tozunu biraz daha mı az kullansak… Ne dersiniz?