SAHA’nın 2020 yılında Birleşik Krallık’taki Tate St Ives müzesi ile başlattığı iş birliği kapsamında, Türk sanatçı Cansu Çakar’ın “New Rarities” başlıklı kişisel sergisi 19 Ekim’de ziyarete açılıyor. Aynı gün Türkiye saatiyle 09:00’da, müze direktörü Anne Barlow ile sanatçı arasında bir söyleşi de gerçekleşecek.
SAHA, Türkiye’de araştırmalarına ve atölye ziyaretlerine yardımcı olduğu Anne Barlow tarafından programa davet edilen Cansu Çakar’ın St Ives’ta misafir sanatçı programına katılıp araştırma yapmasına ve yeni eser üretimine destek oldu. Çakar’ın sergisi, Hera Büyüktaşcıyan’ın 2023 yılı Mayıs ayında açılan Eartbound Whisperers ve Burçak Bingöl’ün Ekim 2022’de açılan Minor Vibrations on Earth sergilerinden sonra üçüncü kişisel sergi niteliğinde.
Sanatçının minyatürden esinlenen enstalasyonu, St Ives’dayken deniz kabuklarının temsilleriyle ilgilenmeye başladığı, onları hem ev hem de mezar olarak yeniden düşündüğü bir sürece dayanıyor. Bu çerçevede sanatçı, Murex cinsi deniz salyangozlarından oldukça zahmetli bir şekilde elde edilen ve adını aldığı Fenike uygarlığının merkezi kabul edilen Sur’da bu pigmentin en eski türlerinden olan Tirya moru ile Cornwall kalayı gibi doğal kaynakların değişen kültürel değerini ve bunların çıkarılması yoluyla doğanın ve emeğin sömürüsünü araştırmaya yöneliyor.
Çakar’ın enstalasyonu, gerçek ya da hayali, eski ticaret yollarının izini sürerek bu kaynakların değerli ve nadide olma durumunu ve kültürel miras kavramlarını inceliyor. Antik bir haritayı ya da bir deniz kabuğunu andıran, spiral şeklinde yerleştirilmiş ve dışa doğru açılan desen enstalasyonu, tarihi kayıtlardan çok sözlü geleneklerin rehberliğinde bir hikâye sunuyor.
Cansu Çakar (1988, İstanbul)
Sanatçı, Dokuz Eylül Güzel Sanatlar Üniversitesi Geleneksel Türk Sanatları Bölümü Tezhip Anasanat Dalı lisans derecesine sahip. Üretimleri tezhip ve minyatür gibi geleneksel sanat formlarını çağdaş sanat uygulamaları ve konularıyla araştırmaya dayanır. Geleneksel ifade biçimlerini basmakalıp sınıflandırmalardan kurtarma arzusu çizimleri, resimleri ve atölyelerinde kendine özgü kişisel bir inceleme ve hikaye anlatımı ile tipik olarak erkek egemen konuları eleştirel olarak sorgular. Araştırdığı konular, genellikle kadınların beklenen rolleri, Yakın Doğu ve Akdeniz kültürünün tarihi ve çağdaş yorumları gibi sosyal, tarihsel ve mimari başlıkları kapsar. Bu çalışmalar, çağdaş dünyada geleneklerin sürekliliğini ve çağdaşlıkla çatışma halindeymiş gibi görünen yanlarını ima eden sembolik bir diyalog üretir. Minyatür resminde kullanılan sembolik dilin asla ölmediğine, sadece biçim değiştirdiğine inanan sanatçı, eserlerinde ölü olarak kabul edilen eski bir görsel dil yaratmaya çalışır. Böylece, üretimlerinde minyatürün geleneksel formatını da yeniden tanımlar. Sanatçının geleneksel tarzlarda çalışmalarının yanı sıra, kolektif üretme ve düşünme geleneğine olan ilgisi işlerinde merkezi konumdadır; bu ilgi atölye çalışmalarında karşılığını bulur. Düzenlediği atölyeler baskıcı bir toplumda kadın veya mahkum olmanın ne anlama geldiği ile çağdaş sanat dünyamızdaki geleneksel sanat estetiği arasında bir çizgi çizer. İkisi de muhafazakarlığa karşı çoğulcu dil arayışını ve özgürleşme ihtiyacını paylaşırlar.