ANKSİYETE
Anksiyete, hem meydan okuyan ve hem de ödüllendiren bir araştırma konusudur. Normal anksiyete, bireye tehlike işaretlerini bildirmekle ve harekete geçmesi için onu hazırlamaktadır. Anksiyete yetişkinleri sadece tehlikelere karşı korumak ve motive etmekle kalmaz, aynı zamanda geçerliliğini yitirmiş tutumların da değiştirilmesine yardımcı olur. Anksiyetenin aynı zamanda, birlikteliği artırmak gibi sosyal bir işlevi de vardır.
Anksiyete, bedensel rahatsızlığın da eşlik ettiği sıkıntı verici bir duygudur. Tehdide karşı gelişen bir tepki olup, geleceğe yöneliktir. Burada sözü edilen tehdit; bir tehlike, destekten yoksun olma, ya da bilinmeyen bir şey olabilir. Normal koşullarda anksiyete, bireyi koruyucu bir tepki verme yönünde hazırlar. Düşük düzeyde anksiyete, olumsuz durumlarla başa çıkmak için yararlıdır; fakat yüksek anksiyete düzeyi, kişiyi zayıflatır ve günlük etkinliklerini bozabilir.
Anksiyete, aşırı uyarılmakla birlikte ruhsal ve bedensel belirtilerden oluşan karmaşık bir deneyimdir. Ruhsal belirtiler, gerginlikten korkuya kadar uzanan afektif tepkilerden oluşur; en aşırı halinde ise panik biçiminde görülebilir.
Anksiyetenin biyolojisi karmaşık olup eşlik eden fizyolojik değişiklerle birlikte uyarılmayı, tehlikeli durumlarla uğraşmak için gerekli becerilerin öğrenilmesi ve edinilmesini ve bilişsel ayrıntıları içermektedir. İçinde bulunulan durumla başa çıkma konusunda belirsizlik, anksiyetenin bilişsel yönünü oluşturmaktadır. Bunların yanında tasalanma, korku, felaket önsezisi, içinde bulunulan durumla başa çıkamama korkusu, anksiyete geliştirme korkusu ve bunun sonucunda insanlarla beraberken utanma gibi özellikler de yer almaktadır. Öfke, anksiyeteyle ilişkilidir; öfkenin azalması anksiyetede de azalmaya neden olur. Kişinin anksiyeteyi kontrol etme becerisi konusunda kendine olan güvenini yitirmesi, , sıklıkla geçici depresyon duygusuna neden olur.
Anksiyetede kas sistemiyle ilgili hafif gerginlikten tremor, spazm ve bazen kas güçsüzlüğüne kadar uzanan yelpazede duyular gözlenmektedir. Anksiyete durumunda baş, boyun ve omuz kaslarında aktivite artışı sık görülür ve bu bölgelere ağrıya yol açar. Anksiyetede ayrıca çarpıntı, ciltte kızarıklık, sıcaklık hissi, terleme, ellerde terleme, ağızda kuruluk, göğüste sıkışma hissi, hızlı nefes alıp verme, nefes darlığı, sinirlilik hissi, bulantı, sık idrar yapma ya da dışkılama gereksinimi yer almaktadır.
Ağır anksiyete sırasında, aşırı uyarılma dikkat dağınıklığına ve dikkatin odaklanamamasına neden olur. Aşırı uyarılma geceleri uykusuzluğa yol açabilir.
Anksiyetenin davranışsal belirtileri ciltte kızarıklık veya solukluk, görülebilecek derecede titreme, gergin yüz ifadesi, gergin bir ses tonu, yerinde duramama ya da bazen hareket edememe, gülme ya da ağlama ve çok konuşmadır. Anksiyete bireyin kişiliğine bağlı olarak kaçınma, hayal kurmaya yönelme, başkalarına bağımlılık, güven arama, başkalarından ısrarla öneri isteme ya da dikkati dağıtıcı etkinlikler aramaya neden olabilir. Anksiyete aynı zamanda kuşkuculuğu artırabilir ya da saldırgan hareketlere neden olabilir.
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Travma sonrası stres bozukluğu, travmatik bir yaşantı sonrasında ortaya çıkan ve bir aydan uzun süren, iyi tanımlanmış bir sendromdur. Stres etkenlerine ya da travmatik olaylara karşı gelişen daha kısa süreli tepkiler, akut stres reaksiyonu; daha hafif olduklarında da uyum bozukluğu şeklinde sınıflandırılır.
AKUT STRES BOZUKLUĞU
Travma karşısındaki geçici reaksiyonlar, sağlıklı bir tepki olabilir ve sık olarak karşılaşılabilen bir durumdur. Bu tepki saatler, günler ya da haftalarca devam ettikten sonra kısa sürede söner ya da uyum bozukluğu, özgül fobi, yaygın anksiyete bozukluğu ya da depresyon biçiminde uzun süre devam edebilir. Akut stres bozukluğu, travmaya karşı verilen akut bir tepki olup, belirtileri bakımından travma sonrası stres bozukluğuna benzer.
Akut stres bozukluğunun belirtileri arasında yerinde duramama, psikomotor yavaşlama, sosyal çekilme, artmış irkilme tepkisi, konfüzyon, dissosiyasyon, amnezi, farkındalığın azalması, gerçekleri yanlış değerlendirme, bulantı, kusma ve paranoid düşünme biçimi yer almaktadır. Ayrıca kişilerin güvenli ortamdan ayrılma konusunda korku ve isteksizlik duyduğu belirtilmiştir.
Akut stres bozukluğunun belirtileri travmadan sonraki bir ay içinde ortaya çıkmalı, en az iki gün sürmeli ve dört hafta içinde gerilemelidir. Belirtilen sürede , travmatik olayın yeniden yaşandığı duygusu, travmayla ilgili uyaranlardan kaçınma, psikolojik uyarılmada artış, ve işlevsellikte bozulma gibi tipik travma sonrası stres bozukluğu belirtileri ortaya çıkar. Akut stres bozukluğu, bu yönden travma sonrası stres bozukluğunu andırmaktadır. Ancak, bu bozukluk travma sonrası stres bozukluğundan daha belirsiz olup değişik biçimlerde görülebilir. Akut stres bozukluğu travma sonrası stres bozukluğunun daha kısa süren ve hafif biçimi ya da travma sonrası stres bozukluğunun öncülü olarak kabul edilebilir.
TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU
Travma sonrası stres bozukluğu fenomeni, travmatik deneyimlerden sonra ortaya çıkan intruzif anıların ve bu anılara karşı verilen fobik tepkinin bileşimidir. Duysal algıların geçici yanlış yorumlanmasına olanlar da dahil olmak üzere, intruzif düşünce ve düşler, travma sonrası stres bozukluğuna özgü değildir.
Travma sonrası stres bozukluğunda, intruzif anılar travmatik olay üzerine odaklanır ve travmayı anımsatan etkenlerle uyarılır. Travma sonrası stres bozukluğunda yaşanan travmatik anımsamalar, anksiyeteyi ve sıklıkla,suçluluk duygularını kışkırtır; böylece, birey kışkırtıcı uyaranlara karşı fobik yanıtlar geliştirir ve bunlardan kaçınmaya çalışır. Aşırı uyarılma, çabuk kızma ve depresyon durumlarının varlığı, ağır şekilde etkilenmiş bireylerin durumunu daha da kötüleştirir.
Travma sonrası stres bozukluğunun gelişimi travmanın şiddetine, travma sonrasında alınan sosyal desteğe ve kişinin olay sonrası kırılganlığın bağlıdır.
Travma sonrası stres bozukluğu savaşlar, işkence ve kötü muamele,sürekli ölüm tehdidi altında yaşamak, tecavüz ve cinsel taciz, kazalar, doğal afetler , salgınlar sonrasında görülebilir.
Travmatik olaylara maruz kalanların yalnızca bir bölümünde travma sonrası stres bozukluğu ortaya çıktığı için, bozukluğun gelişiminde travma karşısında artmış kırılganlık önemli bir rol oynamaktadır. Bireyleri travma sonrası stres bozukluğu gelişimine duyarlı duruma getiren etkenler arasında, geçirilmiş ya da geçirilmekte olan psikiyatrik bozukluklar ve ailede psikiyatrik bozukluk öyküsü yer almaktadır. Birkaç çalışma, özellikle depresyon, anksiyete bozuklukları ya da alkolizm açısından pozitif aile öyküsünün, bireyi travma sonrası stres bozukluğuna yatkın duruma getirdiğini bildirmiştir. Kişide önceden var olan anksiyete ve depresyonun, bireyleri stres etkilerine karşı daha duyarlı duruma getirdiği ortaya konulmuştur.
Travma sonrası stres bozukluğunun temel belirtisi intruzif düşünce, imge ve rüyalardır. Bu nedenle bozukluğun, aşırı uyarılma sırasında anıların psikolojik bir biçimde yerleşmesinden kaynaklanması olasıdır. Araştırmalar, anıların öğrenilmesi ve edinilmesinde sinaptik iletide özel bir değişim olması gerektiğini göstermiştir; bu değişiklik, uzun dönemli güçlendirme olarak bilinir.
Öğrenilmiş bir yanıt ( korku dahil ) bir kez oluştuğunda, yanıtın edinilmesini engelleyen ilaçlar etkinliğini yitirebilmektedir. Yanıtın unutulması ( alışma dahil ) için, edinilme aşamasında gerekli olan aynı mekanizmalar ve aktif bir süreç gerekmektedir.
İntruzif anılar, kişiye travmayı anımsatan önemsiz ve tehlikesiz uyaranlarla tetiklenmektedir. Bu tür anılar, olumsuz duyguların pekiştirilmediği bir durumda ortaya çıkarsa, daha güçsüz ve nadir duruma gelir ve birey bunların zararsız olduğunu öğrenir. İntruzyonlara yoğun anksiyete eşlik ederse, patolojik öğrenme pekiştirilmiş olur ve belirtiler sürer yada şiddetlenir; bu nedenle bazı hastalarda, intruzif anılar sönmez ve ilaç tedavisine göreceli dirençli duruma gelir. Bunların söndürülebilmesi bazı emosyonel-bilişsel tekniklerle yeniden aktif öğrenmeyi gerektirir. Diğer türdeki psikoterapiler, değişiklik yaratmada daha az etkilidir.
Travma sonrası stres bozukluğu bulunan kişilerde en sık görülen yakınmalardan biri rahat uyuyamamaktır. Hastalar uykuya dalmada güçlük, sık sık uyanma ve uyku sırasında aşırı hareket bildirmektedir. Ayrıca, hastalar sık kabus görmekte ve gece panik nöbetleri yaşamaktadır.
Çeşitli psikolojik etkenlerin travma sonrası stres bozukluğuna yatkınlıkla ilişkili olduğu gösterilmiştir. Bunlar arasında, uygun olmayan bir çocukluk çağı ortamı, çocukluk çağı istismarı, on yaşından önce anne ya da babadan ayrılma, düşük eğitim düzeyi ve erken yaşta davranım bozukluğu görülmesi gibi sorunlar yer almaktadır.
Bir travmayla nasıl başa çıkılacağı konusunda hazırlık yapmak koruyucu etki gösterir. Beklenti, zihinsel hazırlık yapılmasına olanak tanır. Geçmişte başarıyla üstesinden gelinmiş travmatik deneyimler, özgüveni arttırmakta ve gelecekteki travmaların etkisini azaltmaktadır. Önceki travmatik deneyimler kişiyi güçlendirebilir ya da zayıflatabilir. Güçlü kişiliği olan bireyler, yineleyen travmalarla mücadele etmeyi öğrenmektedirler. Fakat duyarlı kişiler, travma yaşadıklarında daha kırılgan olmakta ve böylece travma sonrası stres bozukluğu gelişimine daha yatkın duruma gelmektedirler.
Travmanın sonuçları, psikolojik açıdan büyük önem taşımaktadır. Bazı bireyler travmadan sonra karşılaştıkları kabulden etkilenmektedir. Örneğin kendisine bir kahraman gibi davranılacağını bekleyen bir askere karşı ilgi yoksunluğu ya da yoldaşlar arasında kurbanın işkence altında kendilerini ele vermiş olabileceği hissi, travmanın kendisinden daha önemli olabilir.
Klinik Tablo:
Travma sonrası stres bozukluğu belirtileri travmatik bir deneyim sırasında ya da sonrasında ortaya çıkabilir. Belirtilerin gelişiminde travmanın şiddeti ve öznel olarak nasıl algılandığı önem taşımaktadır.
Akut stresten hemen sonra, bireyler dezorganize, işlevsiz ve yönlendirmeye açık duruma gelebilir. Kişilerde görülen en baskın belirtiler, intruzif anılar ve düşlerdir. Bu belirtiler kendiliğinden ortaya çıkabileceği gibi, genellikle travma sonrası stres bozukluğuna yol açan deneyimi anımsatan ve konuyla ilgisiz görünen uyaranlarla tetiklenebilir. Travmayla ilişkisi olan kokular bile belirtilerin ortaya çıkmasını tetikleyebilir. İntruzif düşünceler kişide panik nöbeti yoğunluğuna ulaşan derecede sıkıntı yaratabilir. Bu flaşbekler uyarıcıdır, gerilim artışı ve kontrol duygusu ile seyredebilir; bu durumu sakinleşme ve gevşeme izler.
Ek olarak travma sonrası stres bozukluğu olan kişilerde aşırı dikkat, artmış irkilme tepkisi ve uykunun bölünmesi gibi aşırı uyarılma belirtileri sık olarak görülür. Sürekli anksiyete, halsizliğe ve duygusal instabiliteye katkıda bulunabilir. Daha hafif olgularda, bu tür tepkiler görülmeyebilir. Ağır olgularda ise kas gerginliğinde artış, çarpıntı, terleme, nefes almada güçlük görülebilir. Hastalar geçmişe dönüşler yaşadıklarında, ani ve yoğun olarak başlayan panik nöbetleri sonucunda anksiyete yaşayabilir. Sıkıntı dayanılmaz boyuta ulaştığında hastalar duygusal uyuşukluk yöntemini kullanarak ve anıları tetikleyen uyaranlardan kaçınarak, sıkıntının önüne geçmeye çalışır Bu tepkiler, kaçınma olası değilse, aniden alevlenen davranışlara, çabuk kızma ve sosyal çekilmeye yol açmaktadır.
Hastaların az bir bölümünde post travmatik stres bozukluğu kronikleşebilir. Bu durumda, belirtiler durağanlaşabilir, ya da artıp azalan bir seyir izleyebilir; hastalarda artık görülmeyen belirtiler stres altında ya da belirgin bir neden olmaksızın yeniden ortaya çıkabilir. Belirtilerin şiddeti değişkendir. Hastaların çoğu fobik kaçınma ya da sosyal etkileşimde azalma gibi sınırlamalarla sosyal işlevlerini sürdürebilir. Hastalar travmadan sonra genellikle çalışma yerlerine geri dönemezler. Aşırı anksiyete ve depresyon bulunan hastalar yetersiz duruma gelebilir. Bu kişiler travmatik olayla ilgili düşünce ve duyguları hem yeniden yaşamakta hem de bunlardan kaçınmaktadır.
Travma sonrası stres bozukluğu bulunan kişilerde görülen disosiyatif belirtiler içinde amnezi, özellikle de seçici amnezi yer almaktadır. Bellek zayıflığı, öğrenme yetisinde ve görev motivasyonunda azalma, ve stresle ya da yeni durumlarla başa çıkma güçlüğü klinik tabloyu karmaşık duruma getirebilir.
Güçlü bir dünya görüşü ya da dünyanın düzenli ve amaçlı olduğu görüşü travmadan koruyucu olabilir.
Gidiş Ve Sonlanış:
Travma sonrası stres bozukluğunu kurbanlarının çoğu tamamen ya da en azından kısmen iyileşmektedir. Psikolojik açıdan sağlıklı olup, travma sonrasında yeterince destek alan bireylerde belirtiler birkaç günle birkaç hafta içerisinde gerilemektedir.
Kronik travma sonrası stres bozukluğu, fiziksel saldırıya uğrayan, savaşta yaralanan ya da birisinin yaralandığını ya da öldüğünü gören kişilerde daha sık ortaya çıkmaktadır. Birkaç çalışmada, travmadan sonraki üçüncü aydaki travma sonrası stres bozukluğu varlığının hastanın kronikleştiğini öngördüğü ileri sürülmüştür. İntrüzyon, kaçınma ve aşırı uyarılma belirtilerinin birbirlerine göre oranları zaman içinde değişkenlik gösterebilir. İntrüzyon belirtileri başlangıçta, kaçınma belirtileri ise daha sonra baskın duruma gelebilir. Çoğu olguda, travma sonrası stres bozukluğu belirtileri zamanla azalmakta, ancak küçük bir hasta grubunda değişmeden kalmakta ya da kötüleşmektedir. Bazı durumlarda kabus görme gibi hafif ve izole travma sonrası stres belirtileri ısrarcı olabilir. Eşzamanlı hastalıklar da zamanla değişebilir.
Travma sonrası stres bozukluğu bulunan kişiler iyileştikten sonra bile strese karşı duyarlı ve hastalığın yinelemesine karşı yatkın olabilmektedir. Hastalık belirtileri uzun süreler boyunca görülmeyip stres dönemlerinde yeniden ortaya çıkabilmektedir. Bazı durumlarda ise belirtiler açık bir neden olmaksızın yeniden ortaya çıkabilmektedir.
İleri yaşa ilişkin stres etkenleri travma sonrası stres bozukluğunun yeniden ortaya çıkışına ya da kötüleşmesine neden olabilir. Yaşlanma sürecine eşlik eden başa çıkma yetisindeki azalma travma sonrası stres bozukluğunun şiddetini artırabilir. Yaşlı kişilerde depresyon, gençlerde anksiyete daha sık görülmektedir.
Komplikasyonlar:
Travma sonrası stres bozukluğunun klinik tablosu alkolizm, madde kötüye kullanımı, intihar düşüncesi ve girişimleriyle birlikte majör depresyon ve anksiyete bozuklukları ile komplike olabilir. Bu bozukluğun sık görülen komplikasyonları arasında yer alan sosyal çekilme, saldırgan davranışlar ve kişilik değişiklikleri, gelişimleri travmayla çarpıtılan gençlerde daha sıktır. Ayrıca ileri yaşa özgü bedensel ve zihisel güçsüzlük, hastaların belirtilerle başa çıkmasını zorlaştırmaktadır.
Tedavi:
Stresin yol açtığı bozukluklarda uygulanacak tedavi yaklaşımında, belirtiler, travmanın şiddeti, süresi ve sosyal yansımaları dikkate alınmalıdır. Tedavi planlanırken eşlik eden bozuklukların da dikkate alınması önemlidir. Psikolojik girişimler travma sonrası stres bozukluğu tedavisinde her zaman kullanılmaktadır. Psikolojik tedaviye yardımcı olarak ya da stresin yol açtığı belirtileri baskılamak amacıyla ilaç tedavisi de uygulanabilir.
PSİKOSOSYAL TRAVMAYA TOPLUM TEMELLİ YAKLAŞIMLAR
Sosyal dokuları savaş veya süregen terör eylemleri tarafından parçalanmış toplumlardaki iktisadi ve toplumsal sistemler genellikle kaostadır. Bireylerin anlam ve kimliklerini oluşturdukları bu sistemleri yeniden oluşturmak, yeniden yapılanma ve iyileşmenin vazgeçilmez parçasıdır. Psikososyal yaklaşım, kişilerin savaştan ve terör eylemlerinden çeşitli biçimde etkilenmesine karşın en temel olarak üç alanın zarar gördüğünü öne sürer: İnsan kapasitesi ( beceriler, bilgi ve yetenekler ), sosyal ekoloji (sosyal bağlılık ve ağlar ), kültür ve değerler. Bunları düzeltmek için toplum bazında bilinçlendirme ve katılımcı eylem planlamaları uygulanmaktadır.
KORONA VİRUS SALGINI ESNASINDA RUH SAĞLIĞIMIZI NASIL KORUMALIYIZ
En önemli destek sistemlerimiz yakın çevremizdeki çekirdek ailemiz ve arkadaş, dost çevremizdir. Bu çevrelerde dayanışma halinde olmak ruh sağlığımızı koruma bakımından önemlidir. Korkuyu büyütmeden tekrar travmatizasyon yapmayan paylaşımlar duygusal boşalımı sağladığı gibi yalnız olmadığının görülmesi, birlik olunca güçlenildiği ve değişim için umudu yeşerten kitlesel eylemler yapma ön planda gelmelidir. Ayrıca bilgi kirliliğine karşı internetin hızlı haber paylaşımı için kullanılması yakınlarımız ve bizim için güvenliğimizi koruyacak eylem biçimlerinden biri olabilir. İşimize ve okulumuza devam ederek olağan günlük eylemlerimizi sürdürmek ruh sağlığımızı korumak açısından yararlıdır. Olabildiğince günlük rutinimize geri dönmeliyiz. Sevdiğimiz ve stres attığımız hobilerimize devam etmeliyiz. Zaman zaman sıkıntı duymanın normal olduğunu ve bütün bunların geçici olduğunu bilmeliyiz: bunlar için kendimizi suçlamamalıyız. Medyayı takip edip yorulduğumuzda takibi bırakmak yararlı olabilir. Spor, derin düşünme, yoğa gibi bedeni çalıştıran ve sakinleştiren uğraşlarda bulunmak faydalı olabilir. Mizah kaygının panzehiridir. Güne espritüel yaklaşmak ve bu türden yazıları takip etmek kaygıyı azaltabilir. Kısacası ruh sağlığımızı korumaya yönelik davranış ve tutumlar bizi aşırı travmatize olmaktan koruyabilir.
Referanslar
Noyes Russel, Hoehn-Saric Jr. Rudolf 1998. Normal anksiyete ve korkunun psikolojik vre biyolojik yönleri. Anksiyete Bozuklukları
Noyes Russel, Hoehn-Saric Jr. Rudolf 1998. Travma sonrası stres bozukluğu. Anksiyete Bozuklukları
Fox D., Prilleltensky I., Austin S. 2012. Savaş sonrası toplumlarda psikososyal travma, yoksulluk ve insan hakları. Eleştirel Psikoloji