Kadın çay bardağına bakıyor; dalgın. Elini amaçsızca bardağın kenarlarında gezdiriyor. Diğer eli adamın avuçlarında. Adam kadının elini sıkıca tutuyor. Konuşmuyorlar. Sessizliği paylaşmak hoşlarına gidiyor.
Salaş çay bahçesi cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle dolu. Masaların etrafında koşup oynayan çocuklara gözü takılıyor kadının. İç geçiriyor. Karşısında gözlerini içine bakmaktan çekindiği adamdan bir çocuğu olsa…
Bu düşünceler acı veriyor. Sessizce içini çekiyor.
“Sen imkânsızsın, sensizlik imkânsız” diye mırıldanıyor.
Adam denize bakıyor. Kadının mırıltılarını duyup duymadığını anlayamıyoruz.
Adam merak dolu sevecen bakışlarla kadına bakıyor şimdi. Ne düşünüyorsun diyor kadına. Kadın hiç diyor; sana öylesine bakmak hoşuma gidiyor, sana daldım. Şimdi adamın gözlerinin içine sevgiyle bakıyor. Adam bu kez bakışlarını kaçırmıyor. Gülen gözlerle bakıyor kadına. Kadın işte sevgi bu diyor içinden. Beni seviyor, ne güzel. Aşk acısını bastıramıyor bu sevgi dolu bakışlar ne yazık ki diye düşünüyor. Adam bir ara, ben aşık olamıyorum Selva demişti kadına. Bu sözleri anımsıyor kadın. İçi eziliyor. Adamın iki elini eline alıp hafifçe sıkıyor. Adam yine gülümsüyor. Kadının hüznünü hissediyor birden. Bu kadar mutluyken hüzün de nereden çıktı diyor kadına. Bilmem diyor kadın. Aşk yüzünden olmalı. Onun hüznünü ta içimizde hissediyoruz şimdi.
Adam kadını onaylarcasına ona bakıyor. Sessizce başını salladığını görüyoruz. İkisi de bir süre hiç konuşmuyorlar. Karşılarındaki deniz manzarasına bakıyorlar şimdi. Gözleri uzaklara dalıyor. Dalıp da çıkamıyorcasına.
Sessizliği kadın bozuyor.
Lodos var galiba, bak nasıl da köpürüyor deniz.
Evet, diyor adam usulca. Tekrar yüzünü kadına dönüyor, gülümsüyor.
Eee anlat bakalım diyor. Bugün ne yaptın? Ne olsun diyor kadın.
Aynı şeyler. Konuşmak istemiyor. Adamın gözlerinin içine bakıp kendi yansısını görüyor. Sana bakınca çok heyecanlanıyorum, diyor.
Adamın gülümsemesi neredeyse tüm vücudunu kaplıyor şimdi. Avucunun içindeki elini sıkıyor kadının. Beni şımartıyorsun ama diyor.
Yoo diyor kadın.
Duygularımı tüm çıplaklığıyla sana sunuyorum sadece.
Duygularını ilk dile getirenin kendisi olmasının bir sıfır mağlup olmakla eş anlamlı olduğunu bilmiyor henüz. Daha sonra bu sözlerini anımsayıp gülümseyecek yine de. Adamı sevmeyi seviyor kadın. İçi bir hoş oluyor.
Hadi eve gidelim diyor adama.
Adam anlıyor. Biraz sonra eve gidip saatlerce sevişecekler. İki bedenin birbirinin içinde erircesine birleşmesi bir mucize diye düşünüyor.
Aşk bu mu acaba?
Bedenlerin birbirini tutkuyla istemesi mi aşk? Yoksa her şey bir yanılsama mı? İkircikli duygular içinde iç geçiriyor adam. Peki, gidelim diyor kadına. Garsondan hesabı istiyor. Kalkıyorlar.
Adam kadının elini sımsıkı tutuyor. Otomobile doğru yürüyorlar. Kadın adamın yüzüne kaçamak bir bakış fırlatıyor. Adamın yüz ifadesinden duygularını anlamak istiyor. Adam anlıyor. Kadına gülümsüyor, avucundaki eli biraz daha sıkıyor. Şimdi kadının yüzü de gülüyor. Otomobilin kapısını her zamanki zarifliğiyle açıyor adam. Kadın otomobile biniyor. Adam direksiyonun başına geçip hem kendinin hem de kadının otomobil kemerini bağlıyor. Sağ ol, diyor kadın.
Otomobil hareket ediyor. Adam radyoyu açıyor. Bak senin istediğin kanalı ayarladım derken gülümsüyor kadına. Otomobilin içine güzel bir melodi doluyor. Kadın minnetle adamın yüzüne bakıyor. Gözlerini adamdan alamıyor. Adam da kadına bakıyor bir an, gülümsüyor. Sessizliği paylaşıyorlar şimdi. İkisi de biraz sonra tutkuyla sevişeceklerini biliyorlar. Mutluluk işte bu diyor kadın içinden. Radyodan yayılan müziği mırıldanmaya başlıyor. Adam kadına yine gülümsüyor. Avuç içiyle kadının yanağını okşuyor.
Canım, diyor kadın usulca, neredeyse duyulur duyulmaz bir sesle
“Seni seviyorum.”