Evimin sokağındaki kafe-sergi mekânında oturmuş kahvemi içerken pencereden sokağa bakıyorum. Hava yaz aylarının o kendine özgü sıcaklığı ile bunaltıyor. Kafe o gün sakin. İçeride resim sergisinin anısına yapılmış kanvas tablolar, hatıralık eşyalar, resimlerin baskısının yer aldığı bez çantalar, makyaj çantaları, kupalar göze çarpıyor.
O arada orta yaşlı, sarışın bir kadın kafenin kapısından içeri giriyor. Başımı kaldırıp kadına bakıyorum. Bir an gözlerimiz karşılaşıyor. Sarışın kadın belli belirsiz gülümsüyor. Resim sergisinin tablolarına bir göz atıp hediyelik eşya reyonuna doğru yürüyor. Kupalardan birini beğenip hediyelik ambalaj yaptırıyor. O arada tekrar kadına bakıyorum. Büyük bir ihtimalle bizim sokakta oturuyor diyorum içimden. Gözlerimiz yine karşılaşıyor.
Kadına sevecen bir bakış atıp, “ Galiba buralarda oturuyorsunuz. Ben de bu sokakta oturuyorum. Hem komşu komşunun külüne muhtaçtır. Birbirimize cep telefonlarımızı verelim. Görüşürüz belki de, belli mi olur” diyorum. “Evet, bu sokakta oturuyorum. Karşıdaki üçüncü apartmanda, birinci katta.” diyor sarışın kadın. Yanıma geliyor. Elini uzatıyor. Tokalaşıyoruz. “Ben Güleser”, diyor. Ben de kendimi tanıtıyorum. Ardından da “Ben de sizin apartmandan üç apartman ileride oturuyorum. Taşınalı bir yıl oldu” diyorum. Telefon numaralarımızı birbirimize veriyoruz. Kadın “Görüşürüz” diyerek kafeden çıkıyor.
Aradan dört gün geçiyor. Bir öğleden sonra telefonum çalıyor. Karşımdaki buğulu ses,” Ben Güleser”, diyor. “Nasılsın?” “İyiyim. Sen nasılsın? “ diyorum. “Ben de iyiyim. Bize gelsene. Az önce çay demledim” diyor buğulu ses. “Peki, geliyorum.” diyorum. Hemen üzerime en çok sevdiğim mavi puanlı elbisemi geçiriyorum. Elbise mavi gözlerimin rengini iyice belirginleştiriyor.
Üç apartman ilerideki binaya giriyorum. Binanın loşluğu üstümde serin bir etki yaratıyor. Merdivenleri tırmanıp ikinci kata çıkıyorum. Sağ tarafımdaki zilin üstündeki yazıyı okuyorum. “Güleser Yaren.” Zili çalıyorum. Az sonra içeriden şıpıdık terlik sesleri geliyor. Kapı açılıyor. Güleser, siyah taytı ve kırmızı tünigi ile çok şık. “İçeri gel. Ayakkabılarını içerde çıkar.” diyor.
“Peki” diyorum.
Mutfaktan çayın kokusu geliyor. “Ben mutfakta oturmayı çok severim”, deyip pencere yanındaki iskemleye oturuyorum. “Ben de severim”, diyor. Güleser. O da masanın yanındaki iskemleye, tam karşıma oturuyor. Oradan, buradan konuşurken Güleser, “Sana bir şey göstereceğim”, diyor. “Şurada bir ben var; taytıma yapışmış vaziyette; canımı yakıyor.” Taytını sıyırıp söz ettiği beni bana gösteriyor. Görür görmez bu benin melanoma olduğunu fark ediyorum. Karşımdaki kadını telaşlandırmamaya çalışarak, “Canım,” diyorum. ” Yarın bir cildiye doktoruna git istersen. Teşhisi en iyi o koyar.” “Peki”, diyor Güleser.
Şimdi nefis bir çay eşliğinde komşumun pişirdiği havuçlu keki yiyorum. ” Ne kadar da marifetlisin!”, diyorum. “Kek muhteşem”
Güleser en güzel gülümsemesiyle karşılık veriyor. Benimse aklımda az önce gördüğüm kötü huylu ben var. Yine de gülümsemeye çalışıyorum.
Az sonra, “Geç oldu”, diyorum. “Gitmeliyim. Kızım gelecek.”
Güleser beni uğurlarken, “Bunu saymam “, diyor. “Çok az oturdun”. Tekrar gelme sözü vererek kapıdan çıkıyorum. Aklımda komşumun kalçasındaki melanom. Bir an yüzüm asılıyor. “Gün ola harman ola” ,diye mırıldanıyorum. ” Her işte bir hayır vardır”
Bir hafta sonra telefonum çalıyor. ” Merhaba Canan”, diyor Güleser o her zamanki buğulu ses tonuyla. “Nasılsın?” “İyiyim canım”, diyorum. “Seni sormalı” “Ben Kadıköy”ün en meşhur cilt doktoruna gittim geçen gün”, diyor. “Beni görür görmez biyopsi yaptı. Biyopside kötü huylu ben, melanom çıktı. Hemen ameliyat oldum. Çevredeki lenf notlarını da aldı doktor. Yarından itibaren de radyoterapiye baslayacağım” “Çok geçmiş olsun Güleserciğim”, diyorum. “Yapabileceğim bir şey varsa lütfen söyle” “Teşekkür ederim canım”, diyor. “Oğluma haber verdim evvelsi gün. İşinden izin aldı. Ukrayna’dan bu akşam geliyor.”
“Hoşçakal canım”, diyorum. “Yarına kadar biraz dinlen. Ameliyat sonrası, nekahat evresindesin şimdi.” “Hoşçakal Canan”, diyor. “Öpüyorum”
Telefonun almacını yerine koyarken,” Güleser’in yerinde ben olsam bu kadar soğukkanlı olabilir miydim?”, diyen iç sesimi dinliyorum. “Yok hayır, olamazdım” O anda komşumun bilgece davranışına imreniyorum. “Güleser, sevgili komşum sen bir tanesin”, sözcükleri dökülüyor dudaklarımdan.
” Eşsizsin”