Yürüyüp nereye gidiyorsun
Kan çiçeklerine başa basa
Saklaya saklaya canını başını
Bir aykırı cansın ki
İzlemiyor seni dirimin
Yürüyüp nereye gidiyorsun
GÜLTEN AKIN
Okula başlar başlamaz Hacettepe Üniversitesi’nin yurduna kayıt için başvuruyorum. Ailemin ekonomik durumu Ankara’,da ev kiralamak için elverişli değil. Yurda kayıt yaptırana kadar Anıttepe’de oturan dayımın kayınvalidesinin evinde kalıyorum. Birkaç gün yanımda kalan babam İstanbul’a dönüyor. Bana Ankara’yı yeterince tanıttığına kanaat getirmiş olmalı. Babamla neredeyse her gece gittiğimiz Kızılay’daki restoranın yemeklerini özleyeceğimi düşünüyorum. Annemi ve babaannemi ise her zaman özleyeceğim. Onlardan her bahsettiğimde burnunun direği sızlıyor, gözlerim doluyor.
Fakültedeki dersler okul kaydından bir ay önce başladığı için yoğun bir ders çalışma sürecine giriyorum. Fizik, kimya ve matematik dersleri lisenin tekrarları gibi ama daha kapsamlı. Hele organik kimya dersinin o formülleri yok mu, onları ezberlemek ten gına geliyor. Ders çalışırken epeyce zorlanıyorum.
Sol düşünceye yakın gençler birbirimizi okuduğumuz günlük gazetelerden keşfediyoruz. Ben de o sıralarda solcu bir gazete olan “Yeni Ortam” gazetesini okuyorum. “ADYÖD”lü arkadaşlarla bu vesileyle tanışıyorum.
O sıralarda Siyasal Bilgiler Fakültesinin kantini siyasi tartışmaların odağı durumunda. Bizim okulun kantini de öyle. Okulumuzda pek fazla sağ görüşlü öğrenci olmadığından okula dışarıdan gelen faşistler kantinimizi basıp gözümüzü korkutmaya çalışıyorlar. Bizler de kavgaya karşılık verip onları okulda barınamaz hale getiriyoruz. Tıp Fakültesinde faşist öğrenci yok denecek kadar az. Sınıflarımız da daha çok İslamcı öğrenciler göze çarpıyor. Hazırlık sınıfında olan az sayıdaki faşist öğrenci de fırsat buldukça arkadaşlarımıza bıçak, muşta ile saldırıyorlar. Okul hayatımız böylece gelip geçiyor.
Üniversiteye başladığımda katıldığım ilk eylem ABD Dışişleri Bakanı Henry Kissinger’in Ankara’ya gelişi nedeniyle düzenlenen bir protesto gösterisi oluyor. 7 Kasım 1974 günü için ADYÖD tüm üniversitelerde boykot kararı alıyor. Bu boykot kararının oy çokluğuyla alındığını, boykota muhalif olup okulları terk etmeme ve protestoyu okullarda yapma taraflısı olan arkadaşlarımızdan Beytepe öğrencisi Şerif Şener’,in o gün okula dışarıdan gelen faşistlerin saldırısına uğramış olduğunu yıllar sonra öğreniyorum. Şerif o sabah solçu öğrencilerden Selçuk ve Sıtkı tarafından fasistlerin elinden kurtarılıyor.
Biz o sabah fakültenin meydanında toplanıyoruz. Bir arkadaşımız konuşma yapıyor. O arada bir yandan okula dışarıdan gelen faşistler, diğer yandan da polisler gösteriye müdahale ediyor. O gün sınıfımızdan Hıdır Yılmaz abimiz polisler tarafından gözaltına alınıyor.
Kızılay meydanında düzenlenen gösterilerde devrimci gençler Kissinger ve Amerika aleyhine sloganlar atıyorlar. Ülke genelinde düzenlenen boykotlarda o gün 68.000 öğrencinin derslere girmediği tespit ediliyor.
Ertesi sabah erken saatlerde okulumuza faşistler polislerin desteğiyle silahlı saldırıda bulunuyorlar. Ayhan Yalın ismindeki sınıf arkadaşımızın yaralandığı haberini alıyoruz. Ayhan’ı daha sonra birkaç kez Ulucanlar cezaevinfe ziyaret edeceğim. Yine sığ arkadaşlarımızdan Semih, Ayhan’ın şimdilerde Avrupa’da yaşadığını ve orada da politikayla uğraştığını anlatıyor. Yüzünde kocaman bir gülümseme…
Aynı gün faşistler ODTÜ otobüslerine binerek öğrencileri tartaklıyorlar. Aynı anda ODTÜ kampüsü de dışarıdan gelen faşistlerce basılıyor. Okuldaki boykotu kırmak isteyen faşistler yakaladıkları gençleri dövmeye başlıyorlar. Yurtlardan gelen ODTÜ öğrencilerinin taş ve sopayla karşılık vermeleri üzerine faşistler bu kez de silahla saldırıyorlar. İçlerinde ADYÖD yönetim kurulu üyesi Uğurkan Gazi Berkokun da bulunduğu üç öğrenci yaralanıyor.
Saldırganlar kaçtıktan sonra Ülkü Ocakları Derneği Başkanı Muharrem Şemsekin düşürdüğü kimlik olay mahallinde bulunuyor. Bir asistanın tanıklık edip Şemseki kendisinin kampüse çağırdığını söylemesi üzerine Muharrem Şemsek salıveriliyor. Olaydan üç saat sonra jandarma ODTÜ’ye gelerek üniversite bina ve yurtlarında arama yapıyor. Bu olaydan sonra jandarma yeniden kampüse yerleşiyor.
Hacettepe Üniversitesi nin yurduna bir türlü kayıt yaptıramıyorum. İsmim yedek listede geçiyor. Bunun üzerine Cebecide özel bir kız öğrenci yurdunda kalmaya başlıyorum. Yurttaki arkadaşlarım Ankara’nın çeşitli fakültelerinde okuyorlar. Kısa sürede tanışıp kaynaşıyoruz.
1974 yılı Kasım ayının sonunda fakültede ki ilk sınavıma giriyorum. FKB sınavını geçmiyor; bütünlemeye kalıyorum. Bütünleme sınavı tüm dersler bittikten sonra Haziran ayında yapılacak. O yıl diğer tüm sınavlarda başarılı oluyorum. Bütünleme sınavında da FKB sınavından geçiyorum.
Üniversiteye kaydımın yapılmasından üç ay sonra Hacettepe yurduna kayıt yaptırıyorum. Beş kişilik bir odaya yerleşiyorum. Yurttaki oda arkadaşım Yeterden ilk defa Alevi sözcüğünü duyuyorum ve Alevilerin çektiği acıları.
1974 Aralık ve 1975 Ocak aylarında İstanbul’daki fakültelerden ilk ölüm haberleri geliyor. Yıldız Mühendislikten Şahin Aydın ve Vatan Mühendislikten Kerim Yaman faşistlerce öldürülüyorlar. Bu olaylardan sonra fakültelerde ki devrimci öğrenciler sabahları okullarına toplu halde yürüyerek gitmeye başlıyorlar. 2000li yıllarda kolejden bir sınıf arkadaşım, bir arkadaşıyla birlikte otobüsle okula giderken Yıldız Mühendislikten on beş İslamcı öğrencinin saldırısına uğradıklarını anlatıyor. Arkadaşım okullarında o zamanlar daha çok İslamcı diye adlandırılan yobaz öğrencilerin bulunduğunu belirtiyor.
Ankara’daki devrimci öğrenciler Kerim Yaman için bir protesto gösterisi düzenliyoruz. Sloganlar caddeyi inletiyor. “Kahrolsun Faşizm!”
15 Şubat 1975’te “Malatya Olayları” baş gösteriyor. Olaylarda yaralanan bir öğretmeni tedavi için Hacettepe Hastanesi’ne getiriyorlar. Hastanede kendisiyle ben ilgileniyorum.
Olaylar Malatya TÖB,-DER şubesinin düzenlediği bir salon toplantısına saldırı düzenlenmesiyle başlıyor. Dışarıdan Malatya’ya gelen, 40-60 kişi ellerinde sopalar ve demir çubuklarla tekbirler okuyarak şehir meydanında toplanmaya başlıyorlar. Önce etrafı yağmalamaya ve yıkmaya başlıyorlar. Kalabalık. “Şeriat İsteriz”, “Müslüman Türkiye”, “Komünistlere Ölüm”, “Cihat” sloganlarıyla saldırıyı başlatıyor.
İki gün süren olayların bilançosu, 60 işyerinin tahribi. Bir ölü. Yüzlerce yaralı… Diğer birçok saldırıda olduğu gibi bu olay da suçluları ortaya çıkarılmadan örtbas ediliyor ve dava kapatılıyor.
1975 yılı Ankara’da devrimci öğrencilerin birer birer öldürülmelerinin başlangıcı oluyor. 21 Ocak’ta Ticaret ve Turizm Yüksekokulu öğrencisi Veli Yıldırım’ın öldürülmesiyle sarsılıyoruz. O sırada ADYÖD’ün kapatılmasıyla yerine açılan AYÖD’ün Kızılay meydanında düzenlediği kitlesel bir mitingle faşizm lanetleniyor.
Milliyetçi Cephe’nin kuruluşuyla beraber ülkenin dört bir yanında faşistler saldırılarını daha bir arttırıyorlar. Ülkenin çeşitli yerlerinde devrimciler faşistlerce öldürülüyorlar.
Nisan 1975’te İstanbul Site Talebe Yurdu’nu basan faşistler müstahdem Abdi Gönen’i öldürüyorlar. Bu ölümü protesto için boykot yapan ADMMA öğrencilerinin üzerine ateş açan faşistler otobüs bekleyen annesinin kucağında iki yaşındaki Bzurcu Öztürk’ün ölümüne neden oluyorlar.
1975 yılsonuna doğru Nisan ayı Hacettepe yurdunda faşist ve devrimci öğrenciler arasındaki kantin kavgalarıyla geçiyor. Yurt idaresi sandalyelerin havaya fırlatılıp saldırı aleti olarak kullanılmasını önlemek amacıyla kantini yere sabitlenmiş taburelerle dösetiyor. Yine de kavgalar önlenemiyor. Bu çatışmalar sonrasında faşist öğrencilet yurttan fiili olarak atılıyorlar. İki devrimci arkadaşımız Ümit ve Şerif polislerce gözaltına alınıp tutuklanıyorlar. Yurt bir süreliğine kapatılıyor. Biz kızlar Ümit’i Ulucanlar Cezaevi’nde ziyaret ediyoruz. Onu hiç yalnız bırakmıyoruz.
19 Mayıs günü ellerimizde pankartlar okulumuza yakın bir futbol sahasına gidiyoruz. Tören sırasında bir grup devrimci arkadaş anti-fasist sloganlar eşliğinde pankartlarımızı çıkarıyoruz. Az sonra bizleri yakalamak için polislerin geldiğini görüyoruz. Hemen oradan ayrılıyoruz.
Sonunda yılsonu geliyor. Tüm öğrenciler evlerimize gitmek için hazırlanıyoruz. AYÖD binasında yapılan fakülte derneği toplantısında yaz aylarında yapacağımız faaliyetleri konuşuyoruz. Ben 12, Mart dönemindeki gazeteleri tarayarak, o günlerin devrimci gençlik hareketlerini bir rapor haline getirme görevini üstleniyorum. 1975 yazında Beyazıt Devlet Kütüphanesine giderek arşiv çalışması yapıyorum. Günler geçip gidiyor…