Ben kimim “şu yalancı dünyada?” ” Kimin ne hakkı var ki karışır hayatıma?” Benim benim senin benini yener diyor başhekim. Benim babam da senin babanı döver. Babalardan söz açılmışken, hep ben diyen bir babam vardı benim. Bu kelimeyi o kadar sık kullanırdı ki adının önüne konulan lakapla anılırdı. ” Ben Recep.” Ben, ben, yine ben derdi sık sık. Ve devam ederdi. ” Ben Paris’teyken bütün kadınlar bana hayrandı biliyor musunuz?” Ona sorsanız Türk, Fransız, Rus, Amerikalı kadınların hepsi peşindeydi. Oysa ki ecnebi kadınlar bir yana annemden başkasının elinin eline değmişliği yoktu. Ben annemin yalancısıyım.
Ben bencilimdir. Tek çocuk olmanın arızalarından biri. Arıza deyince benliğim zedelendi sanki. Siz de fark ettiniz mi bilmem. Bir gıcırtı var bu sessizliğin içinde. Zedelenmenin gıcırtısı besbelli. Ben de o gıcırtıyı duymamak için kulaklarımı mühürledim. Yok aslında mühürlenen dudaklarımdı. Konuşmamam gerekiyordu. Öyle emredilmişti. Emreden kim miydi? Bilmiyorum. Belki de başhekimdir diyor kulağımdaki ses. Yok o ses kulağımdan gelmiyor. Kafamın içinden bana sesleniyor ikide bir. İkide bir dediysem siz onu üçün biri diye anlayın. Ya da 3! Evet 6 ediyor. Matematiğim 8’di lisede. Bende matematik kafası varmış. Öyle demişti bir seferinde babam. Babam kim mi? ” Ben Recep” demiştim ya. İşte o. İlçe Emniyet amiri Recep Arkan. Bütün kumpasları kuran amirim.
Benim böyle söylediğime bakmayın “Amirim Recep” iyi adamdır aslında. Aslında mı dedim? Aslandır ya hadi neyse. Aslan burcundandır babam. Ateş burcu. Zaten beni yakan da o oldu. Hangi ateşle mi yandığımı soruyorsunuz? Cigaramın ateşi. Cigaramın dumanına sarsam saklasam seni… Beni yakan sensin sen. Beni ve de benliğimi… Hem sen demez miydin gözlerin bir içim su; içim yandı doğrusu. Bu şarkıyı Emel Sayın mı söylüyordu yoksa Radyo Alaturka’da. Her sabah işyerine giderken bindiğim takside Radyo Alaturka’nın o hoş nameleri işitilirdi. Ve biz Heybeli’de her gece mehtaba çıkardık. Kimle mi? Şu Şadiye denen kadınla. Beni şad et Şadiye başın için. Taş plakta Münir Nurettin ne de yanık terennüm eder… Terelli telela… Terelelli neye diyorlar peki? Tahtası bir kaç tane eksik olana diyor amirim Recep. Ben onlardan biri miyim yoksa diyorum. Amirim Recep cevap vermiyor. Yüzüme ters ters bakmakla yetiniyor. Oysa ki biraz düz baksaydı bana çocukluğumda, burada işim neydi. Bu tımarhanede.
Tımarhanede deliler yatar diyor birisi kafamın içinden. Amirim Recep cevaplıyor. Hayır, ne münasebet matematikte 8 alanlar onlar. Sağ kulağımdan mı, kafamın içinden mi konuşuyor bilemiyorum amirim. Amirim ben suçsuzum diyorum. Üst kattaki komşu kadın katılıyor sohbete. Sen geceleri yüksek sesle saz çalmaktan suçlusun diye sesleniyor kafamın içinden. Sonra Amirim Recep, komşu kadın ve sen başlıyorsunuz yüksek sesle konuşmaya. Hararetli bir tartışmadır sürüp gidiyor. Kulaklarımı pamukla kapatıyorum seslerinizi duymamak için. Olmuyor. Bu sefer mırıltılarınızı duyuyorum. Bir türlü uyuyamıyorum. Aysel hemşire uyku ilacını vereli iki saat oldu diyor bir ses. Bu benim sesim. Nereden mi anladım? İnsan kendi sesini anlamaz mı diyor sesim. Anlar tabii de, neden ben kendi sesimi duyuyorum şimdi durup dururken? Durup dururken değil yürürken duyuyorum oysa ki. Tek kişilik odamı boydan boya arşınlıyayıp duruyorum. Tabii arada durduğum da oluyor. Hep yürünmez ki. İnsanın bacakları ağrır. Amirim Recep amirliği esnasında sık sık şikayet ederdi bacak ağrısından. Siyatik mi neymiş derdi. Kim derdi? Başhekim Mustafa Bey mi yoksa? Yok yok hekimler karıştı diyor komşu Sevim teyze. Siyatik diyen doktor Rıza’ydı. Amirim Recep komşu Sevim teyzeyi onaylıyor. Doktor Rıza mahalledeki Aile Sağlığı Merkezinin doktoru. Her bir hastalıktan anlar haliyle diyor. Başhekim Mustafa tahtası eksikleri tedavi eder deyip kıkırdıyor amirim Recep. Babama içerliyorum. Hani ben matematikten 8 alanlardandım? Yoksa tahtası eksiklerden miyim diye soruyorum. Yok çocuğum, hiç öyle olur mu diye cevaplıyor komşu Sevim teyze. Sevim teyze biraz dedikoducudur ama iyi kadındır. Şimdi Allahı var.
Biz böyle konuşup duralım bir de bakıyorum saat sabahın beşine geliyor. Az sonra kahvaltıya çağıracak Aysel hemşire bizi diyor Amirim Recep. Bizi değil beni, diye düzeltiyorum. Öyle olsun bakalım diyor amirim. Sen beni içinde hiç yaşatmadın zaten. Doğru ya ölmüştün sen amirim, babam Recep. Hatıralarımda yaşıyorsun, yetmez mi diyorum amirim Recep’e. Fotoğraflarda bir de. Annemle balayında Selanik’te o iki dirhem bir çekirdek takım elbisenle çektirdiğin fotografı büyüttürüp hediye etmiştim sana hatırlıyor musun? İşte o fotoğrafı duvardan indirip bakıyorum bazen. Komşu Sevim teyze söze karışıyor. Nasıl da yakışırdınız birbirinize Solmaz hanımla, Recep bey diyen sesi öyle yüksek çıkıyor ki bir an dışarıdan duyulmasından ürküyorum. Amirim, babam Recep, öyleydi Sevim hanım, biz Solmaz ‘la kaçarak evlenmiştik hem biliyor musun diyor.
Amirimle Sevim teyze konuşa dursunlar kapıda Aysel hemşire beliriyor. Ben durmuyorum tabii bu arada, odada bir aşağı bir yukarı yürüyorum. Ayak seslerin koridora kadar geliyor diyor Hemşire Aysel. Sesler koridora gelmez, kulağa gelir diye kıkırdıyor kafamdaki sesler. Ben de yüksek sesle gülüyorum haliyle. Kendi kendine gülene deli mi derler? Yok o kendi kendine konuşana deniyordu diye cevap veriyor komşu Sevim teyze. Sen daha gitmedin mi Sevim teyze diyorum. Nereye gideyim evimiz depremde yıkılmıştı unuttun mu diyor Sevim teyze. Hayal meyal hatırlar gibi oluyorum o korkunç geceyi. Yıkıntılar içinde anne, baba, amirim Recep diye bağırışlarımı duyuyorum. O ne… Cansız vücütlar bir bir yıkılmış evin altından çıkartılıyor. Sevim teyzeyi seçiyorum çiçekli elbisesiyle. Amirim Recep, babam biraz sonra anneme sarılmış vaziyette sisler içinde beliriyor. Yaşıyorlar, diyen kendi sesimi duyuyorum. Cansız bedenlerine sarılıyorum, bırakmıyorum.
Uyandığımda kendimi burada buluyorum. Bu tımarhanede. Başhekim Mustafa bey, iyileşeceksin oğlum, şu ilaçları iç diyor. Hemşire Aysel ilacımı kadehinden ağzıma boşaltıyor. Bir bardak su uzatıp veriyor. İçiyorum çaresiz. Ben hasta mıyım, diyorum. Sesler hep bir ağızdan, haşa Sultanım ne hastası diye bağırıyorlar. Kulağımdan mı, kafamdan mı geliyorlar anlayamıyorum. Biraz sonra başhekim Mustafa bey de aynı soruyu soruyor. Sesler kulağından mı kafandan mı geliyor Ahmet ? Bilemiyorum diyorum. Hep bu soruyu sorarlar şaşırtmak için diyor amirim. Sen ölmemiş miydin baba diyorum. Amirim Recep gülüyor. Kıkırdarken bir yandan da burası matematikten 8 alanların yeri biliyorsun ya diyor. Hayır diyorum tımarhane. Komşu Sevim teyze söze karışıyor. Oğlum o nasıl söz, hem senin matematiğin lisede 8 değil miydi? Sen nereden biliyorsun Sevim teyze diyorum. Kuşlar haber vermişti zamanında diye kıkırdıyor. Kafamın içini bir kıkırdamadır alıyor.
O gün bu gündür yatıyorum burada. Lisede matematikten 8 alanların yattığı hastanede. Neyim var bilmiyorum. Bacaklarımın ağrıdığını fark ediyorum. Yoksa ben de siyatik miyim amirim, babam Recep gibi?