Can Yayınları’nın kasım ayı programı belli oldu. Ödüllü yazarlardan Türk ve dünya klasiklerine uzanan farklı türdeki nitelikli yapıtlar yayınevinin listesinde yerini aldı.
Yekta Kopan’ın merakla beklenen yeni öykü kitabı Belki Yaz Erken Gelir, kasım ayının dikkat çekenlerinden.
20. yüzyıla damgasını vuran Albert Camus’nün, tüm samimiyetiyle okura kendini açtığı eseri Günlükler: 1935-1959 ve Virginia Woolf’un modern romanın dönüm noktası kabul edilen başyapıtı Mrs. Dalloway, bu ay okurla buluşacaklar arasında yer alıyor.
Fransa’nın en genç ve iddialı yazarlarından Jean-Baptiste Del Amo’nun 2021’de Prix du Roman Fnac’ı alan eseri Adamın Oğlu; Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen ilk Japon yazar Yasunari Kawabata’nın kariyeri boyunca kaleme aldığı öyküleri bir araya getiren Avuç İçi Öyküler ve Halide Edib Adıvar’ın ilk romanı Çingene Kızı ile son romanı Kızıl Hançerler’i tek kitapta buluşturan Çingene Kızı – Kızıl Hançerler ve daha fazlası Can Yayınları etiketiyle kasımda raflarda olacak.
Can Yayınları’nın kasım programı açıklandı. Yayınevinin kasım ayı yayın programında ödüllü yazarlardan klasik eserlere yine pek çok farklı türde kitap okurla buluşacak. İşte Can Yayınları’nın kasım kitaplarından kesitler…
Yekta Kopan / Belki Yaz Erken Gelir
Yekta Kopan, yeni öykü kitabı Belki Yaz Erken Gelir, kasım ayında Can Yayınları etiketiyle raflarda olacak. Kopan, yazı bekleyenler, yolun nereye çıkacağını bilmeyenler, sesi uzaktan işitilenler, dur durak bilmeden yürüyenlere dair derinlikli hikâyelerle, öykü severleri hayatın bitmeyen bekleyişine tanık ediyor.
Jean-Baptiste Del Amo / Adamın Oğlu (çev. Canan Özatalay)
Hayvan Hükümdarlığı’yla tanıdığımız Fransa’nın en genç ve iddialı yazarlarından Jean-Baptiste Del Amo’nun kaleme aldığı Adamın Oğlu, Can Yayınları etiketiyle okurla buluşuyor. 2021’de Prix du Roman Fnac’ı alan eserinde sadece bir ailenin değil, insan doğasının ve toplumun da bir parçası olan şiddetin kökenlerine inen Del Amo, şiddetin kuşaklar boyu aktarılışını ve bu durumun bireyler üzerindeki yıkıcı etkilerini sarsıcı bir şekilde gözler önüne seriyor.
Yasunari Kawabata / Avuç İçi Öyküler (çev. Barış Bayıksel)
1968’de Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görülen Yasunari Kawabata’nın ilk kez 1920’lerin başında okurla buluşan eseri Avuç İçi Öyküler, yazarın kariyeri boyunca kaleme aldığı ve çoğu sadece iki ila üç sayfa uzunluğunda olan 146 kısa öyküden oluşuyor. Sanatının özünü romanlarında değil, yaşamı boyunca yazdığı ve Avuç İçi Öyküler adı altında topladığı kitapta aramak gerektiğini düşünen Kawabata, duygusallıkla yüklü öyküleriyle aynı zamanda kendi kişisel evrimini de yansıtıyor. Yalnızlık, ölüm, yas, geçip giden ömür, yoksulluk gibi konuları ele alan bu öykülerin her biri minimalist bir zenginliğin ürünü.
Virginia Woolf / Mrs. Dalloway (çev. Duygu Akın)
Modernist hareketin en önemli yazarlarından Virginia Woolf’un modern romanın dönüm noktası kabul edilen başyapıtı Mrs. Dalloway, görünüşte birbirinden çok başka hayatlar yaşayan karakterlerin aslında nasıl benzer sorunlarla boğuştuklarını anlatırken, savaş sonrası İngiltere’sinde bireylerin psikolojik durumunu ve toplumsal yapıyı irdeliyor. Woolf, bu eserinde gündelik ayrıntıların ötesine geçerek yaşamın kırılganlığını ve insan ruhunun derinliklerini apaçık sunuyor.
Albert Camus / Günlükler: 1935-1959 (çev. Berna Günen)
20. yüzyıla damgasını vuran Albert Camus’nün, tüm samimiyetiyle okura kendini açtığı eseri Günlükler, yazarın Avrupa’da hiç tanınmadığı yıllardan, 1960’ta yaratıcılığının zirvesindeyken bir trafik kazasında ölümüne kadarki tüm günlük kayıtlarını bir araya getiriyor. Camus’nün hayatı boyunca neler yaptığından çok neler hissettiğini anlatan eser, aynı zamanda duygusal bir otobiyografi olma niteliğinde.
Halide Edib Adıvar / Çingene Kızı – Kızıl Hançerler
Halide Edib’in 1899 yılında Hanımlara Mahsus Gazete’de “Halide” imzasıyla tefrikasına başladığı ancak yarım bıraktığı ilk romanı Çingene Kızı ve 1964’te, ölümünün hemen öncesinde Hayat’ta tefrika ettiği son romanı Kızıl Hançerler yıllar sonra yeniden okurla buluşuyor. Yazarın zaman içerisinde giderek genişleyen edebî mirasına kapı aralayan bu eserler, Halide Edib Adıvar külliyatı içerisinde bir başlangıç ve sonu temsil etmesiyle özel bir yerde duruyor.
Henri Bergson / Gülme: Komiğin Anlamı Üzerine Bir Deneme (çev. Ayşen Sarı)
Sezgi, açık toplum, bilinç, deneyim, kültür ve hafıza üzerine fikirleriyle 20. yüzyılın ilk yarısına damga vuran Henri Bergson’un, ilk olarak 1900’de kitaplaştırılan Gülme: Komiğin Anlamı Üzerine Bir Deneme, komiğin biçimlerini, komedinin sanatlar arasındaki konumunu ve gülmenin ardında yatan itici güçleri irdeliyor. Bergson, bu eserinde bireyin ve toplumun mekanik katılığını, birtakım kusur ve dürtülerini de mercek altına alarak kültürel bir analiz de sunuyor.
Bu ay klasiklerde
Jane Austen / Sanditon (çev. Suat Ertüzün)
Edebiyat tarihinin en sevilen eserlerini kaleme alan İngiliz yazar Jane Austen’in 1817’deki erken ölümü nedeniyle yarım bıraktığı son romanı Sanditon, Can Klasik dizisinde okurla buluşuyor. Romanı yazdığı sırada yaşadığı sıkıntılar nedeniyle hastalık ve hasta olma olgularını kendine has alaycı bir dille mercek altına alan Austen, 19. yüzyıldan bir “soylulaştırma” hikâyesiyle dönemin İngiltere’sini, kültürünü, sosyal yaşantısını ve karmaşık insan ilişkilerini gözler önüne seriyor.
Saltıkov-Şçedrin / Monröpo Sığınağı (çev. Hazal Yalın)
Gogol’ün edebî vârisi, Rus hicvinin usta ismi M.Y. Saltıkov-Şçedrin’in 1879’da Otoçestvennaya Zapiski’de (Anavatan Notları) yayımlanan yazılardan oluşan eseri Mönropo Sığınağı, Can Yayınları etiketiyle Türkçede ilk defa okurla buluşuyor. Monröpo Sıgınağı’nda 19. yüzyıl Rusya’sının toplumsal yapısına dair önemli ipuçları sunan Saltıkov- Şçedrin, köylü reformu sonrasındaki toplumsal dönüşümü mizahi ve eleştirel bir üslupla mercek altına alıyor.
Nikolay Gogol / Ölü Canlar (çev. Hazal Yalın)
Gogol’ün 19. yüzyıl Rus edebiyatının başyapıtı niteliğindeki eserlerinden biri olan ve ilk kez 1842’de yayımlanan romanı Ölü Canlar, açgözlülüğü, mülkiyet hırsı ve aptallığıyla “içimizden biri”nin, Çiçikov’un hikâyesini anlatıyor. Dönemin Rus toplumuna ayna tutan ve hiciv niteliğinde bir toplumsal eleştiri, “bir epik şiir” olan bu eser, Gogol’ün keskin gözlem yeteneğini ve karakter analizlerindeki derinliği her sayfasında kendini hissettiriyor.