Kaos’tu hepsinden önce var olan, sonra geniş göğüslü Gaia, toprak ana… Sürekli, sağlam tabanı bütün ölümsüzlerin, onlar ki tepelerinde otururlar karlı Olympos’un ve yol yol toprağın dibindeki karanlık Tartaros’ta.
Toprak bir varlık yarattı kendine eşit: dört bir yanını saran Uranos, yıldızlı gök’ü, mutlu tanrıların sürekli sağlam yurdunu. Yüksek dağları yarattı sonra, konaklarında tanrıçalar oturan dağları. Sonra denizi yarattı, ekin vermez denizi, azgın dalgalarıyla şişen Pontos’u. Kimseyle sevişip birleşmeden yaptı bunu.’’
Hesiodos (Theogony)
Yeryüzünün kişiselleştirilmiş formu olan Gaia, kadının doğurganlığının, doğa tarafından temsil edilmesidir. Doğuş Mitosunda ise Gaia bölünerek, niteliklerini; Leto, Artemis, Aphrodit ve Demeter’e geçirirken, burada kadınların birbiriyle dayanışması önümüze çıkmaktadır. Diğer yandan, Grek Pantheon’unda bugünün toplumlarını bile şaşırtacak bir biçimde, kadın ve erkek tanrıların eşit sayıda ve bir bütünün oldukça önemli olan parçalarını birlikte oluşturduklarını görürüz. İşte bu nedenle Gaia’dan nitelik almamış olan diğer tanrıçaları: Athena başta olmak üzere, Hera, Hestia, Nike, Tykhe, Themis ve Dike’yi günlük siyasi düzen içinde görürüz. Ve bu kadın ve erkek eşitliğinden bizlere bahseden Hesiodos, Theogony adlı eserini M.Ö. 730-700 arasında yazmıştır.
Oysa bizler 2022 yılında, halen birey olamayan ya da birey olmasına izin verilmeyen kadınlarla dolu bir toplumda yaşamaya çalışmaktayız. Kimi kadınlar öldürülür, kimisi dayak yer, kimisi istemediği evliliklere zorlanırken, yaşadığımız toplum buhranlarıyla bizi boğsa da sesimizi çıkarmamayı sanki şiar edinmişçesine susmaktayız…
Sonradan koyulmuş olan ve herhangi bir anlam içermeyen bu eşitsizliğe karşı, bazılarımız sesimizi yükseltmeye çalışsak da toplumun yarısını oluşturan kadınların büyük kısmının desteği olmadan bunu başarmamız pek tabii mümkün olmuyor. Erkek ve kadın eşitliğini en çok savunması gereken kadınları ise karşı saflarda görmek gerçekten çok üzücü aslında. Hele de bunu çalışmaktan imtina ettiği için yapan ve kendisinin 2. sınıf insan olduğunu düşünen ya da buna inanan kadınlarla aynı toplumu paylaşmak en acı olanı. Çünkü o kadın katillerini, karısını döven ya da çalıştırmayan erkekleri de bu kadınlar yetiştiriyorlar. Bu yüzden bizler kadın kimliklerimizi birinin kızı ya da eşi olarak değil, birer birey olarak taşımayı öğrenmeli ve bu uğurda hayatını kaybetmiş olan birçok kadının temsilcileri olmalıyız. Ama 8 Mart Dünya Kadınlar gününü bir direniş olarak değil de pohpohlanacağınız, hediyeler alacağınız bir gün olarak görüyorsanız, işte burada ayıp ediyorsunuz demektir. Kapitalizmin tuzağına düşmeden de kadınlığımıza saygı duyulmasını sağlamak bizlerin elinde…
Bütün kadınların 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nü en içten sevgilerimle kutlarım. Özellikle de sadece kadın olmanın bile bizlere verilmiş en büyük hediye olduğuna inanan kadın dostlarımın!