(AN VE ANILAR)
Zamanın kanunlarının dalgalarında yıkanırken gençleşen, işe yaramaz eski pulların kıvrımlarından kopan bir yılan gibi yaşlılığın yükünü değiştirir diye tanımlanır Aion…
Chronos’un aksine Aion’un yönettiği zaman; geçmiş, şimdi ve gelecek olarak bölünmez ve sınırsızdır. İşte tam da bu nedenle Aion, sonsuzluğun tanrısı olarak karşımıza çıkmakta olan gizemli bir tanrıdır ve mistik dinlerle de ilişkilendirilmiştir.
Fakat benim için Aion’dan daha önemli olan onun temsil ettiği sınırsız zaman olgusudur. Madde, hareket ve süre düşünüldüğünde ilk yaratım aklımıza gelir ki, bu durumda gene bir sınırlandırma koyar, bir süre belirleriz. Çünkü süre olmadan zaman ortaya çıkamayacaktır. Süre varsa, sınır vardır. Süreçler ancak insanın varlığıyla anlam kazanmış olsalar da bazı felsefi görüşlere göre zaman, dünyanın varlığıyla birlikte yaratılmıştır. Ve bu zamanı anlamlı kılan esas ise anların, yani anıların varlığıdır.
Anılar, asla bizden alınamayan tek şey. Bir sürü yapın!
Catherine Pulsifer
Peki sınırsız zamandan bahsetmiyor muyduk? An ve anı dediğimizde sınırsız zaman yerine, gene Chronos’un ampirik zaman olgusuna geri dönmüş olmuyor muyuz? Hayır! Her ne kadar yaşanmış ya da geçmiş gitmiş gibi görünse de anılar sonsuzluğa açılan kapılardır. Bazen çok mutlu olduğunuz bir anı ya da bir anıyı hatırladığınızda burnunuzda o anın ya da anının yaşandığı mekanın kokusunu duyarsınız. Belki içinizde o anı ya da anıyı düşündüğü ya da hatırladığı anda havalara zıplayan bir çocuk canlanıverir. O anı ya da anıyı hatırladığınız anda, o anı yaşar gibi olursunuz. ‘’Sanki bugün gibi’’ lafını kaçımız söylemişizdir acaba? Kim hatırlamıyor sevdiği bir insanın saçlarının ya da teninin kokusunu? Kim gerçekten sevdiği bir insanın temasını unutabilmiştir ki?
İşte bizler hayatın her anına kendimizce sınırlar koyuyor olsak da, aslında sürekli olarak aynı döngünün içerisinde yaşayan varlıklarız. Anılarımız kadar varız, yaşanmışlıklarımız kadar yaşamışız…
Bazen günler, aylar, yıllar sayar bazen de saniyelere takılıp kalırız. Ama özel hayatımızın içinde, bir gün bütün tutunduklarımızın anılarımız olduğunu anladığımız, farkettiğimiz anda anılar biriktirerek yaşamanın özgürleştirici formuna da kavuşabiliriz. Ve bütün bunları anladığımız anda da ‘’Jorge Luis Borges’in ANLAR’’ şiiri bana göre iyice anlam kazanır hale gelir;
ANLAR
Eğer, yeniden başlayabilseydim yaşamaya,
İkincisinde, daha çok hata yapardım.
Kusursuz olmaya çalışmaz, sırtüstü yatardım.
Neşeli olurdum, ilkinde olmadığım kadar,
Çok az şeyi
Ciddiyetle yapardım.
Temizlik sorun bile olmazdı asla.
Daha çok riske girerdim.
Seyahat ederdim daha fazla.
Daha çok güneş doğuşu izler,
Daha çok dağa tırmanır, daha çok nehirde yüzerdim.
Görmediğim bir çok yere giderdim.
Dondurma yerdim doyasıya ve daha az bezelye.
Gerçek sorunlarım olurdu hayali olanların yerine.
Yaşamın her anını gerçek ve verimli kılan insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, yalnız mutlu anlarım olurdu.
Farkında mısınız bilmem. Yaşam budur zaten.
Anlar, sadece anlar. Siz de anı yaşayın.
Hiçbir yere yanında termometre, su, şemsiye ve paraşüt almadan,
Gitmeyen insanlardandım ben.
Yeniden başlayabilseydim eğer, hiçbir şey taşımazdım.
Eğer yeniden başlayabilseydim,
İlkbaharda pabuçlarımı fırlatır atardım.
Ve sonbahar bitene kadar yürürdüm çıplak ayaklarla.
Bilinmeyen yollar keşfeder, güneşin tadına varır,
Çocuklarla oynardım, bir şansım olsaydı eğer.
Ama işte 85’indeyim ve biliyorum…
ÖLÜYORUM…