Khronos Rhea ile evlidir ama kendisine engel olamaz ve bir deniz perisi olan Philyra’ya aşık olur. Philyra ne yaptıysa Kronos’tan kaçamaz ve bu ilişkinin sonunda Kheiron’u doğurur. Henüz doğduğu anda annesinin utancıyla yüzleşerek terk edilen Kheiron’un, yasak bir ilişkinin var olmaması gereken meyvesi olduğu yetmezmiş gibi, belden aşağısı at görünümündedir. Apollon onu bularak yetiştirmiş olsa da, o mağarada öz annesi tarafından terk edilmiş olmanın acısı ruhunda derin yaralar açacak ve hayatı boyunca alacağı tek yara da bu olmayacaktır. Tamamen kötü şans eseri olsa da, en yakın arkadaşı ve öğrencisi Herakles’in zehirli oku ayağına isabet ederek, onu asla kapanmayan bir yarayla yaşamaya mahkûm etmiştir.
Bir şifacı, öğretmen ve kâhin olmasının dışında, Kheiron savaş sanatları uzmanıdır. Bütün bu özelliklerin kendisinde bulunması, onu önce kendi yaralarını sarmaya yöneltmiş olsa da, başkalarına yardım ettiğinde kendi yaralarını sarmanın daha da kolaylaştığını zaman içerisinde fark etmiş ve ruhun özünü kendi içinde yakalamıştır. O şifanın ışığıdır, her varlığın kendi şifasına sahip olduğunun simgeleşmiş halidir.
Kendisinden utanan ailesinin ona yaşattığı reddedilme duygusunun acılarıyla yüzleşirken, diğer yetenek ve becerilerini geliştirerek tanrıların saygısını kazanmıştır. Ayağındaki kapanmayan yara ise ona hep şunu hatırlatacaktır; en büyük yaralarımız en yakınlarımız, yani kendimizi savunmaya ihtiyaç duymadığımız kişiler tarafından açılırlar ve en yakınlarımız tarafından aldığımız yaralar aslında hiçbir zaman iyileşmezler ve hep sızan bir yara olarak hayatımızın en derinlerine işlerler…