Pandora’ nın kutusu açılıp, Zeus’un içinde sakladığı bütün kötülükler dünyaya saçıldığı zaman, orada son bir kötülük kaldığından kimsenin haberi olmamıştı: Umut!.. O zamandan beri, yanlışlıkla kutuyu ve içindeki umudu iyi şans olarak yorumladık. Fakat Zeus’un arzusunun, inananların kendilerini işkenceye teslim etmeleri olduğunu unuttuk. Umut kötülüklerin en kötüsüdür, çünkü işkenceyi uzatır. ”
Frederich Nietzsche
Umut ederiz… Her daim elimizin altındaki bir şeydir umut. İmkansız olana karşı bile, içimizde yeşeren minik bir filizcik… Ama varoluşun en büyük oyunudur özünde. İnsanı olmaz düşüncelere sevk eder bazen ama gene de oradadır; Pandora’nın kutusunun dibinde, bütün kötülüklerin altında ve ardında kalan umut, kötülüklerle savaşan bir ışık olacaktır insanın sonsuz bekleyişinde. Her ne kadar nafile bile olsa…
Tanrıların bitmek bilmez kavgalarının, insanlığa yansıyan ilk cezası olarak görülür Pandora. Ateşi çalarak insanlığa veren Prometheus’u cezalandırmak, Kafkas dağlarında onu zincirlerle bağlayıp, ciğerini her gün bir kartala yedirmek, tanrıların tanrısı Zeus’a yetmemiştir. Medeniyete yani ateşe ulaştılarsa eğer, bunun bedelini insanoğluna elbette ki ödetecektir. İlk demokrasi savaşı Prometheus ile Zeus arasında yaşanan bu olaydır.
İşte mitoloji anlatıcılarının ataerkil bakış açılarıyla yaptıkları bu anlatılarda, ilk yaratılan kadın, tanrıçalar kadar güzel ama bir yılan kadar kötü, fesat ve meraklıdır. Zeus’un isteği üzerine Hephaistos tarafından çamurdan yaratılan bu kadın, insanoğluna ceza vermek adına yaratılmıştır ki, işin özünde bu düşünce yapısı son derece acıklıdır. Prometheus’un Zeus’tan herhangi bir hediyeyi asla kabul etmemesi için, kardeşi Epimeteus’a yaptığı bütün söylemler boşunadır. Çünkü Hephaistos’un çamurdan yarattığı bu kadına Aphrodit; güzellik ve cazibe vermiştir ve bu özellikler tanrıçalarınkine eşdeğerdir. Epimetheus Pandora’yı gördüğü an ona aşık olmuştur. Artık geriye Epimeteus’un güzel gelininin, Zeus tarafından kendisine hediye edilmiş ve fakat asla açmaması tembihlenmiş olan kutunun içinde ne olduğuna dair merakına yenik düşmesi beklenmektedir. Elbette bu kısa bir süre içerisinde gerçekleşmiş ve merakına yenilen Pandora’nın kutuyu açmasıyla birlikte, bütün kötülükler dünyaya yayılmışlardır. Korkarak kutunun kapağını kapatan Pandora, cılız bir ses duyar ve yavaşça kutunun kapağını tekrar açar. İlk yaratılan kadının eliyle ki, bu kadını Havva ile eşleştirebiliriz, dünyaya kötülük saçılmıştır. Havva’nın merakına yenik düşüp elmayı yemesi gibi, Pandora’da elindeki kutuyu açmıştır. İşte o sırada minik bir kelebek ona bakıyordur ve o kötülüklerle savaşacak olan umuttur…
İşte, tam da bu noktada Nietzsche’ye geri dönersek eğer, ”O kadar kötülüğün yanında umudun ne işi vardır?” sorusunun aklıma neden düştüğü anlam bulur. Umut dünyaya saçılan kötülüklerin kardeşi değil midir? Zaaflar, ihtiraslar, hırs, kin, nefret ve bencillikle savaşacak cılız bir umut… Hastalıklar, savaşlar ve ölüm karşısında minicik bir umut…
Ve bizler gene de, her şeye rağmen umut etmeye devam ediyoruz. Tüm kötülüklerin bir gün gerçekten biteceğine dair küçücük bir umut…
Zeus kızınca Prometheus’a,
Kendini aldatan o sivri akıllıya,
Zeus gizledi besini insandan,
Ama İapetos’un güçlü oğlu Prometheus
Çaldı Zeus’un ateşini insanlar için,
Sakladı onu nartex kamışının içinde.
Kızdı bulut devşiren Zeus, dedi ki ona:
Seviniyorsun ateşi çaldın, beni aldattın diye,
Ama bil ki dert açtın kendi başına da;
Aldığın ateşe karşılık bir bela
Öyle bir bela salacağım ki insanlara,
Sevmeye okşamaya doyamayacaklar bu belayı”.
Zeus gizledi besini insandan,
Ama İapetos’un güçlü oğlu Prometheus
Çaldı Zeus’un ateşini insanlar için,
Sakladı onu nartex kamışının içinde.
Kızdı bulut devşiren Zeus, dedi ki ona:
Seviniyorsun ateşi çaldın, beni aldattın diye,
Ama bil ki dert açtın kendi başına da;
Aldığın ateşe karşılık bir bela
Öyle bir bela salacağım ki insanlara,
Sevmeye okşamaya doyamayacaklar bu belayı”.