Ve Asteria Hekate ’yi doğurdu.
Ölümsüzlerin saygısı büyüktür ona.
Bütün yeryüzünde kurban kesen her ölümlü,
Hekate’nin adını anar yakarışlarında.
HESİODOS (Thegonia)
Üç vücutludur Hekate (Trimorphis)… Zeus gökyüzünü, Poseidon denizleri, Hades ise yeraltını yönetir ama tanrıça Hekate bu üç alanda da yetki sahibidir. Yani o sınırsız olandır…
Hades tarafından kaçırılan Persephone’nin yerini Demeter’e bildirmiş ve Hades’in yeraltı karanlığından çıkarken meşalesiyle ona eşlik etmiştir. Bilgeliği getiren ve karanlığı aydınlatandır…
Ayın 3 halini de temsil eder aynı zamanda ve dolunay sırasında ritüellere uyan ‘’wiccan’’lara (modern zaman cadı ve büyücüleri), ışığını vererek yardım eder.
Oysa adından bahsedilen bir tanrıça değildir çoğunlukla, unutulmaya yüz tutmuş olanlardandır. Siyah bir dişi kurtla temsil edilir ve bazen de duvarları, sınırları kaldıran bir anahtarla. Anahtar onun elindedir, sınırları kaldırmak da bilgeliğine kalmıştır. Hades’in kapılarını bir tek o açabilir.
İşte burada, gene mitolojinin bizlere öğretmek istedikleri devreye girer. Kadın figürlerin tarih boyunca cadı olarak betimlenmesinin en güzel örneklerinden biridir Hekate… O sınırsız olan, yol gösterici ve yardımcı olandır. Güneş soylu bir Titan olmasına rağmen, tanrılar tarafından saygınlıkla kabul görmesinin en büyük sebebi bilgeliğidir. Bilgelik bazen bir sihir, bir büyü gibi de algılanabilir. Bir kadının bilgeliği bazen gerçekten de sınırların ötesine geçebilir. Görmüş, gözlemlemiş ve belki de yaşamıştır… Fakat bunların da ötesinde, iç sesini dinleyecek kadar kendine dönmeyi başarabildiyse, hissetmiştir. Hisleri yüksek olan bir kadından daha büyük bir bilge yoktur.
Peki, günümüz dünyasında, kapitalist düzenle boğuşmak zorunda olan bizler, hislerimize kulak verebilecek kadar kendi içimize dönmeyi ve iç sesimizi duymayı gerçekten başarabiliyor muyuz? Ya da önümüze konan havucu kovalarken hiç durup düşündüğümüz oluyor mu, ben bu havucu kovalamayı gerçekten istiyor muyum diye? Bizden alınmış, kaçıp gitmiş olan sezgilerimizle, kendi arzularımızın peşinden koşacağımız zaman ne zaman?
Bu durumda bir karar vermek gerekiyor belki de ve bazen bir şeyleri değiştirmek… Belki de bazen sadece bir kahve eşliğinde, sessizce oturup kendimizi dinlemek…
Belki o zaman bir parça da olsa varlığını hisseden bir insan ya da modern çağın tatlı cadısı olabiliriz. Belki bir sonraki dolunayda Hekate’nin yol göstericiliğini anıp, bir kadehte onun şerefine içiyorum diyerek, az da olsa kendimize döndüğümüz ve kendi kendimize koyduğumuz sınırları yıkıp, başkalarından beklemek yerine, kendi önümüzü aydınlatacağımız bir hayata attığımız ilk adımı kutlayabiliriz…