Zor zanaattir İskenderunlu olmak… Oralı değilse, anlayamaz insanlar bir şehirle kurmuş olduğunuz duygusal bağı ve bu bağın ne derece güçlü olduğunu… Bir şehrin gecekondu mahallelerini bile sevmenin ne demek olduğunu…
O gecekondu mahallelerinde, elinde salçalı ekmekle sokakta oynayan çocuklar, evinde hazırladığı, şekerli gül suyunu dondurarak “eskimo” yapan teyzeler… Bitmek bilmez anılarla doludur İskenderunlu olmak.
Faytonların cirit attığı dar yollarda, faytonun arkasına gizlice binen çocuklardan biri olmak, Katolik kilisesinde langırt oynamak, etrafta “madam” diye seslendiğiniz ve dünya tatlısı teyzelere sahip olmak…
Sonra bir anda şehir değiştirirsiniz ve tüm dünyayı İskenderun gibi zannettiğiniz için dünya bir anda başınıza yıkılıverir.
Çocukluğunuz elinizden alınmış gibi hissedersiniz. Artık kiliselerin çan sesleri yoktur, din dersini dinlemek zorunda olmadığınızı söyleyen ilkokul sınıf öğretmeninizin yerine, sadece din kültürü ve ahlak dersi için okula özel olarak gelen öğretmenden, Ramazan ayında kantinden simit almaya kalkan bir çocuk olduğunuz için tokadı yiyiverirsiniz.
Daha da büyük bir bağla, derinden özlersiniz İskenderun’u.
Sahilinin kokusunu, iki katlı ve bahçeli evlerini özlersiniz…
O küçücük Arsuz’u, İskenderun’u doya doya seyredecebildiğiniz Soğukoluk’u, Soğukoluk’ta taze ceviz satan çocukları bile özlersiniz.
Sokakta sizi ağlarken gören ve ağladığınız için sizi evine çağırıp su veren, o hiç tanımadığınız teyzeyi özlersiniz.
Kapı önünde karpuz çekirdeği yerken, bir anda tencerelerin, bidonların arkasıyla dümbelek çalıp, şarkı söylemeye başlayan insanların seslerini özlersiniz.
Sokaktaki pamuk şekerciyi, şalgamcıyı özlersiniz.
Bitmek tükenmek bilmez özlem sarar her bir yanınızı. Gidip gelseniz de İskenderun’a, asla içinizden gitmez o özleminiz.
Sonra bir gün bir deprem olur. Yüreğinizin içinden yankılanır depremin acı gümbürtüsü.
Siz sokak satıcılarını bile özlemle anarken; canınız, ciğeriniz insanların yok oluşuyla titrer içiniz.
Bir sarsıntıyla her şey yok olmuştur artık.
Algılayamadığınız bir boşluğun yankılarıyla irkilirsiniz.
Depremde paylaşılan her bir fotoğrafı tekrar tekrar incelerken, burası neresiydi diye tahminler yürütmeye çalışırken bulursunuz kendinizi.
İnsanların acılarıyla harmanlanan görüntüler, insanlar ve şehrin sokaklarıyla birlikte çocukluğunuzu alıverir elinizden. Artık ne şehir vardır ne de sevdikleriniz. Şehrin yıkıntılarının altında kalır bitmek bilmez anılarınız.
Yerle bir olur bütün dünyanız.
Ama bilirim ki, çok sever İskenderunlular İskenderun’u. O yıkılsa da biz onu anılarımızla bile yeniden inşa ederiz.
Zor zanaattir İskenderunlu olmak. Biz öyle kolay kolay şehrimizden vazgeçmeyiz.