Heykeltraş kimdi ve nereliydi?
Sicion’lu.
Adı neydi?
Lisipos.
Peki, Sen kimsin?
Her şeye hakim olan zaman.
Neden ayakuçlarında gidiyorsun?
Çünkü her zaman koşuyorum.
Peki, neden ayaklarında bir çift kanat var?
Çünkü rüzgârla uçuyorum.
Neden sağ elinde bir ustura taşıyorsun?
En keskin kesiciden bile kesici olduğumu insanlara
göstermek için bir işaret olarak..
Peki, neden saçın alnına düşüyor?
Benimle yüz yüze karşılaşan kişi beni saçımdan yakalasın diye.
Peki, Tanrı aşkına, neden kafanın arkasında saçın yok?
Kanatlı ayaklarımla yarışta yendiğim hiç kimse ne kadar arzu etse ve çabalasa da beni arkadan yakalayamasın diye.
Peki, sanatçı seni ne sebeple yaptı?
Senin kendi iyiliğin için yaptı, yabancı ve bir ders olsun diye beni giriş kapısına koydu.
Belki ismini hiç duymadınız. O Zeus’un oğlu Kairos ki, fırsatlar tanrısı olarak anılmaktaydı. Büyük İskender’in heykeltraşı olan Lisipos’un yapmış olduğu orijinal Kairos heykeli Lisipos’un doğduğu Sicion şehrinin merkezinde bulunmakta ve heykelin altında ise epigramist olan Poseidipos’un yukarıda paylaşmış olduğum yazıtı bulunmaktadır.
Bir terazi ve keskin bir ustura ile temsil edilen Kairos’un kafasının arkası kimse onu arkasından yakalayamasın diye traşlıdır. Kendisini yakalamaya çalışanlardan hızla kaçabilmesi için ise sırtında ve ayak bileklerinde ise kanatları bulunmaktadır.
Kairos hissedilen zaman, içinde bulunulan ve insanın ruhunu besleyen andır. Yakalanamaz… Yakalamaya çalıştıkça elinizden kayıp giden anları ya da fırsatları düşünün, işte o Kairos’tur. Telaşından arınmış, dingin bir ruh onunla zaten kendisinin beklemediği ve peşinden koşmadığı bir anda istemsizce karşılaşacaktır.
Bu durumda birçok mit aslında bize masalmış gibi gelen hikayelerin ardına saklanmış olan yol ışığımızdır diyebilir miyiz? Ruhun aydınlanması, yaşanmamış olsa bile yaşanmışçasına anlatılmış olan hikayelere az da olsa kulak vererek kişiliklerimize yön verebilmek ve olaylara daha farklı bir pencereden bakabilmek adına aslında bu mitlere ihtiyaç duyarız. Tarih boyunca anlatılmış ancak sadece bir kısmı kaleme alınabilmiş olan bu hikayelerin, heykelleri yapılarak kişileştirilmiş duygu durumlarının tanrıları, tanrıçaları ve mitolojik yaratıkları geçmişte kalmış gibi görünseler de geleceğin hikayelerini de içlerinde barındırırlar. Bizlere kalan ise belki de onları yaşatmaya çalışmak olmalıdır. Birçoğu sahip olduğumuz bu topraklarda yaşanmış olan mitolojik hikayelerin unutulmamasını sağlamak, belki de kendi Kairosumuzu yakalamamıza bile vesile olabilir. Kim bilir?