Aşk gözlerle değil Eros’un okuyla büyülediği kör bir akılla bakar.
Aşk aklı yargılama özelliğinden yoksundur.
Bu şekilde gözleri olmayan aşk,aceleyle sevdiğine doğru kanatlanır.
İşte bu nedenle aşk,sabırsız çocuk gibidir.
WILLIAM SHAKESPEARE
Babası Milet kralı olan Phsyke, 3 kız kardeşin en küçüğüdür. Gönlünü kimseye kaptırmamaya yemin etmiş olsa da, tanrıça Afrodit’in tapınağındaki erkeklerin bile artık akıllarına düşmüştür. Güzelliğinin böylesine dillere destan olması, tanrıçaların en güzelinin bile kulağına gelmiş ve onu içinden çıkamadığı buhranlara sürükleyen bir kıskançlıkla yakıp kavurmaya başlamıştır. Sıradan bir kızın Afrodit gibi bir tanrıçadan güzel olması mümkün müdür? Eğer mümkünse buna mutlaka bir çare bulunmalıdır. İşte bu düşüncelerle boğuşan tanrıçanın aklına hemen oğlu gelir. Eros kızı okuyla vuracak ve oldukça çirkin bir adama aşık olmasını sağlayacaktır. Yemini nedeniyle bir türlü evlenmeyen ve ortalıklarda dolaşıp, güzelliğiyle bütün erkeklerin aklını başından alan kız da böylece sorun olmaktan çıkacaktır.
Annesinin emirlerini yerine getirmek üzere harekete geçerek kendini Phsyke’nin yanında bulan Eros, hiç beklenmedik bir şekilde kızı görür görmez aşık olmuştur. Önce ne yapacağını şaşırır, sonra da ondan vazgeçemeyeceğini anlayarak uykuda olan bir ormanın içindeki sihirli sarayda kızla kendisine bir yuva kurmaya karar verir. Phsyke onun yüzünü hiç görmemiştir ama karanlıkta bile ona aşık olmuştur. Onun dokunuşlarına, onun kokusuna…
”Beni görmeyeceksin, beni merak etmeyeceksin ve bana güveneceksin!”
Bu her ne kadar imkansız bir şey olsa da Phsyke, uzun bir süre bu duruma itaat eder ve sadece geceleri karanlıkta yanına gelen sevgilisiyle aşkını yaşamaya çalışır. Ta ki çok özlediği kızkardeşleriyle görüşene dek!
Kız kardeşleri Phsyke tarafından davet edildikleri sihirli saraya adımlarını attıkları andan itibaren kıskançlıklarını derinlere bastırsalar da, Phsyke’nin anlattıkları karşısında yaptıkları ilk şey onun kafasını bulandırmak olmuştur.
”Çok çirkin olmasa senden yüzünü saklamazdı. Mutlaka görmelisin!”
Bunun üzerine gece yanında uyuyan sevgilisinin yüzüne bakmak için, daha önce ona bunu yapmayacağına söz vermiş olmasına rağmen bir mum yakarak Eros’un yüzüne doğru eğilen Phsyke, orada yatan adamın güzelliği karşısında iliklerine kadar sarsılırken, yaşadığı şok nedeniyle eli titrer ve elinde tuttuğu mumdan bir damla Eros’un üzerine gelerek onu uyandırır. İşte o anda öfkelenen Eros, bir daha gelmemek üzere Phsyke’yi terk eder.
”Bana güvenmedin ve benim de sana olan güvenimi sarstın! Beni bir daha görmeyeceksin!”
Bunun üzerine ne yapacağını şaşıran Phsyke, Afrodit’e yalvarmaya ve Eros’u bir daha görebilmek için herşeyi yapmaya razı olduğunu söylemeye gider ancak tanrıça öfkelidir. Kızdan kurtulamadığı gibi, işin özünde her ne kadar onu bırakıp gitmiş olsa da, biricik oğlu da ona aşıktır. O da elinden geleni ardına koymaz ve Phsyke’yi kölesi gibi çalıştırmaya ve ondan olmayacak şeyler istemeye başlar. En zorlu görevi ise Persephone’nin Afrodit’e götürmesi için kendisine vereceği kutuyu almaya Hades’in yeraltındaki sarayına inmektir ki, bunu bile başarmıştır. Fakat bir kez daha merakına yenilmiş ve açmadan Afrodit’e teslim etmesi gereken kutuyu açmıştır. Kutunun içinde sonsuz uyku saklıdır ve Phsyke bunu bir nefeste içine çeker.
Phsyke’nin sonsuz uykuya yattığını duyan Eros ise bu duruma dayanamaz ve soluğu Zeus’un yanında alır. Çok da dil dökmesine gerek yoktur, işin içinde aşk varsa Zeus zaten yardımcı olacaktır. Ölümsüzlük içkisi olan ambrossia ile Phsyke artık ölümsüzlere katılmıştır ve çektiği çilelerin sonunda kendisini affeden aşkıyla sonsuza dek beraber olacaktır.
Phsyke ruh demektir ve Psikoloji ismini buradan almıştır. Sizlere anlattığım bu peri masalı, aslında insanların duymaya ihtiyaç duyduğu bu masalların ilk örneğidir. Ve burada Phsyke (kelime anlamıyla tam olarak ruh) ve Eros (aşk) bize ruhun olgunlaşmasını, aşkın derinliğini, ölümlü olanla ölümsüzün birleşimini, yersel olanla göksel olanın uyumunu anlatır. Sonuç olarak ”Koşulsuz sevgi gerçekten var mıdır?”, ”Ruh her zaman aşkla bir bütün müdür ve aslında onu mu aramaktadır?” gibi sorularımızın ortaya çıkmasına ve bu sorulara cevap verme arzumuza bizi yönlendiren bu hikayelerin altında yatan daha binlerce soru ve cevap olsa da, bizler bunları sadece hikaye olarak dinleme eğilimi göstermekteyiz. Oysa hikayeyi okurken ya da dinlerken bilinçaltında bizlere sunduklarından tam olarak haberdar olmasak da etkilendiğimiz çok açık. Oysa dikkat etmemiz gereken tek nokta şu; bir masala ihtiyaç duymak mı, yoksa kendi masalını hayata geçirip onu yaşamak mı gerekir?