Seyirciyi selamlarken ölümcül bir kaza geçiren Özlem Güveli tekrar sahnede
Canlandırdığı her rolü unutulmaz hale getiren, işini, sahnede olmayı, buradan yarattığı karakterle insanlara dokunmayı çok seven ve bu sevgisini de mükemmel bir şekilde seyirciye geçiren Özlem Güveli, yaşadığı talihsiz kazanın ardından tekrar “Ve Perde” demeye hazırlanıyor. Bir kadın üzerinden tüm kadınlara dokunabilen “Fatima’nın Erkekleri” oyununda seyirciyi selamlarken ölümcül bir kaza geçiren ve beş saat süren zorlu bir ameliyat, fizik tedavi, yüzme rehabilitesi süreçleri yaşayan Güveli’yi tekrar sahnelere çıkma isteği motive etmiş. Oyununa kaldığı yerden devam edecek olan Güveli, “Fatima’nın Erkekleri”nin bu ülkedeki ve tüm dünyadaki kadınların benzer sorunları yaşayarak bazen zorluklarla baş edebilmek, güçlü olabilmek için dişlerini ya da pençelerini çıkartmak zorunda kalabildiklerine vurgu yaptığına değiniyor. Güveli ile Cevahir 2 Sahnesi’nde başlayacak olan “ikinci doğuşum” diye nitelendirdiği oyunu öncesinde keyifli bir özel röportaj gerçekleştirdik.
Yeni Oyununuz “Fatima’nın Erkekleri” bir kadının farklı dönüşümlerini anlatıyor, bu dönüşümleri anlatabilir misiniz?
Salihli’de zengin bir çiftlik sahibinin kızı olan Fatima, küçük yaşta annesini kaybetmiş, babasının otoritesi altında, çiftlikteki hizmetkârların elinde kardeşiyle birlikte büyümüştür. Fatima’nın ilk dönüşümü, kaba ve acımasız bir baba ve içinde yaşadıkları toplumun dayatmacı ahlaki değerleri yüzünden intihar eden erkek kardeşinin ona yaşattığı travma nedeniyle gerçekleşir. Çareyi Amerika’ya kaçmakta bulan Fatima, yeni bir hayat kurmaya çalışır. Aşık olduğu erkekle birlikte, kardeşi sayesinde tanıştığı yönetmenlik hayalinin peşinden gider. Bu sırada sevdiği erkeği bir kaza sonucu kaybetmesi, kişiliğinde ikinci keskin dönüşüme neden olur. Oğluyla tek başına kalan Fatima, erkek egemen sinema dünyasında bir kadın olarak var olabilmek, başarısını ve kariyerini koruyabilmek için babası gibi sert ve acımasız birine dönüşür. Hollywood’da şöhret basamaklarını hızla tırmanır. Fatima, artık bu piyasayı elinde tutan dünyaca ünlü yapımcı ve yönetmendir. Kariyer hırsı ve mücadelesi sırasında, sevdiği erkekten ona kalan tek değerli varlığı, oğlu Aslan’ı kaybetmek üzere olduğunu fark etmesi, Fatima’nın üçüncü büyük dönüşümüne yol açar. Oğlunu kazanmak için çabalar ve bir müzayede düzenleyerek geçmişiyle yüzleşmeye başlar.
Oyununuz hangi tarihler arasında, nerede izlenmeye devam edecek?
Geçen sezon sonuna doğru 6 Mart 2018’de prömiyer yapan oyunumuz, bu sezon Ekim’in 16’sında başlayıp ikinci hafta galası yapılmak üzere Üsküdar TEKEL Sahnesi’nde sahnelenmeye başladı. Fakat ikinci haftanın ikinci oyunun sonunda seyirciyi selamlarken TEKEL Sahnesi’nin beton olan zemininde ayağımın kayması sonucu çok talihsiz ve ölümcül bir kaza geçirdim. Başımı çarpmış olsaydım şu an hayatta olamayabilirdim. Başımı korumak için yan dönüp dirseğimin üzerine düştüm. Dirseğim beş parçalı kırık, yığınla çıkık ve kemiklerimin yeri değişmiş olarak beş saat süren bir ameliyata alındı. Bugüne kadar da dirseğimin düzelmesi ve açılıp hareket edebilmesi için otuz seanslık bir fizik tedavi ve yüzme rehabilitesi süreci yaşadım. Kolum, eski performansında olmasa bile oyunu oynayabilecek hale gelebildim. Bu dönemde tekrar sahneye çıkıp oyun oynayabilme isteği, bu zorlu süreci atlatabilmemde beni motive etti. Kolumu hareket ettiremediğim dönem, bir daha sahneye çıkamayacağım korkusu yaşadım. Depresyona girdiğimi söyleyebilirim.
Şimdi, 26 Mart 2019 tarihi, ikinci doğuşum desem yeridir. Oyuna bu tarihte, Cevahir 2 Sahnesi’nde başlıyoruz. 28 Mart 2019’da nihayet galamız gerçekleşecek. Nisan’ın ikinci haftası Cevahir 2 Sahnesi’nde devam edip, üç ya da dördüncü haftası Ankara’ya turnemiz olacak.
“Fatima’nın Erkekleri” kimler? Oyundaki yerleri nedir?
Hayatını olumlu ve olumsuz etkileyen tüm erkekler, Fatima’nın erkekleri aslında. Çocukluk döneminde babası ve kardeşi Ateş, Amerika’da kurduğu hayatta anlaşmalı evlilik yaptığı kuzeni, boşandıktan sonra sevdiği erkek Ryan, çalıştığı asistanı Eric, oğlu Aslan, Ryan’ın ölümünden sonra birlikte olduğu Jonathan ve isimlerini hatırlayamadığı diğer sevgilileri… Hollywood dünyasında mücadele edip kapana kıstırdığı tüm erkek rakipleri… Fatima Black’i Fatima Black yapan tüm erkekler…
Oyununuzun sergilenme aşaması ne kadar sürdü? Hazırlık aşamasında neler yapıldı? Siz rolünüze nasıl hazırlandınız?
“Fatima’nın Erkekleri”, hiç tanımadığım genç yazar Ali Kemal Güven’in ilk oyunuydu. Ancak oyunu okumaya başladığımda beni içine çeken, kadınların ruhuna seslenen bir duygu hissettim. Metin, daha çok sinematografik bir anlatıya dayalıydı. Bu nedenle oyuna ciddi bir masa başı çalışması yapılması gerekiyordu. Yönetmen Serkan Salihoğlu ile buluştuğumuzda bu durumu onunla paylaştım ve yazarın metin üzerinde gerekli değişimleri yapmaya hazır olup olmadığını sordum. Serkan, yazarın her türlü işbirliğine, gerektiğinde sahneleri yeniden yazmaya hazır olduğunu söyledi. Bunun yanı sıra bir oyun hazırlanırken yapılacak olan masa başı çalışması, yani metnin dramaturjik çözümlemesi benim için çok önemlidir. Yönetmenle bu konuda hemfikir olunca, daha önce de birlikte çalışmalar yaptığım, Yüksek Lisans tezimde danışman hocam olan İstanbul Üniversitesi, Tiyatro Eleştirmenliği ve Dramaturji bölümü öğretim üyelerinden Hasibe Kalkan’ı önerdim. Yönetmen Serkan Salihoğlu gibi Almanya’da eğitim görmüş olan Hasibe Kalkan’la Alman ekolü ağırlıklı yoğun bir prova süreci ve masa başı çalışma ortamı oluştu. Metni tamamen yapı bozumuna uğratıp yazar Ali Kemal Güven’le birlikte ekipçe yeniden yarattık. Prova sürecinde oyuncu ve kadın olarak Fatima’yı ve travmalarını hep hissetmeye çalıştım. Müşfik Kenter hocamızın dediği gibi “Önce insan olun, duygu sizden, içinizden gelsin, sonra duyguları oynadığınız karaktere büründürün. Sonra da keyfini çıkarın” öğüdü oyuna hazırlanırken hep aklımdadır. Bu oyunda da, her oyunda olduğu gibi yönetmenin karakter için istediklerini de unutmadan rolümle böyle bir ilişki kurdum. Almanya’da ve İstanbul’da çeşitli tiyatrolarda deneysel oyunlar sahnelemiş olan genç ve çok yetenekli olan Serkan Salihoğlu, benim bazen anlatıcı, bazen o anın içinde yaşayarak anlatmamı, bazen de anı gözümde canlandırarak anlatmak gibi çeşitli anlatım boyutları ve oyunculuk biçemleri kullanmamı istedi. Bu arada sevgili partnerim Can Şıkyıldız’ı unutmamak ve hakkını vermek lazım. Can’la birlikte çalışmak çok keyifliydi, çünkü çok disiplinli, çalışkan ve denemelere açık bir oyuncuydu. Paslaşmalarda birbirimizi anladık, tamamladık ve hiç zorluk çekmedik. Can oyundaki tüm erkekleri oynuyor, kardeş, oğul, baba, sevgili ve hayatımdaki tüm erkekleri. Çalışma sürecinde ve sahne üstünde güzel bir uyum yakaladık. İki kişilik oyunlarda bu çok önemlidir. Aslında provada tüm ekip bir aile gibi olduk. Bu oyunda diğer bir şansımız da düzenli olarak sesimizi ısıtmak için müzisyen Harun Nuri Ateş ile şan çalışması yapmış olmamız. Düzenli olarak her prova döneminin parçası olması gereken bu çalışma ne yazık ki sadece müzikli oyunlar ve müzikallerde yapılıyor. Biz bu bağlamda da çok şanslıydık.
Fatima nasıl bir kadın? Kendinize yakın ve uzak bulduğunuz yönleri neler oldu?
Oyun günümüz kadınlarına ne derece değiyor? Neden?
Fatima, yaşadığı ortam ve toplum baskısı yüzünden sert ve dişlerini çıkarmaktan kaçınmayan bir kadın. Hırsı ve kariyeri uğruna oğlunu ikinci plana atıp kaybederken durumun farkına varıyor. İnsanları harcamaktan çekinmeyecek kadar da soğukkanlı. Bu yönü, benimle çok zıt olan bir özelliği… Ben insanlara elimden geldiğince yardımcı olmayı tercih ederim ve bunu yaparım. Oğlum ise, hayatımda önceliğimdir. Bunların dışında, bir kadın olarak oyunda kendime ait çok şey buldum. Fatima’yı içimde çok hissediyorum ve bunu sahneye etkileyici bir biçimde taşıdığıma inanıyorum. Ben de bir erkek çocuk annesiyim, bir ailem var, sanatçıyım. Biz de bu ülkedeki ve tüm dünyadaki kadınlar olarak benzer sorunları yaşayabiliyoruz. Bazen zorluklarla baş edebilmek, güçlü olabilmek için dişlerimizi ya da pençelerimizi çıkartmak zorunda kalıyoruz. Oyunda beni en çok etkileyen cümlelerden bir tanesi: “Bu kadın hem boğa, hem matador, vazgeçmeyeceğim”. Ülkemizde tüm kadınlar o kadar çok mücadele halindeler ki, evliliklerinde, iş hayatlarında, anneliklerinde, aile ilişkileri içinde hep hem boğa hem matadorlar. Hatta kanunlar karşısında bile. Oysa her kadının içinde sevgi ve şefkat bekleyen küçük bir kız çocuğu var. Ne kadar sert görünmeye çalışsak da, belki de bu, ayakta dimdik durabilmek için takındığımız bir maske. Bu maskeyi de istediğimiz için değil, erkek egemen toplumun dayatması sonucu takmak zorunda kalıyoruz.
Çok başarılı oyunculuğunuzla konuşuluyorsunuz. Başarınızın sırrı nedir?
Böyle görülüyorsam ne mutlu bana. Sanırım disiplinli olmam, metni çözmek için tüm detaylara önem vermem, karakterin psikolojisini çözümlemem, çalışırken ekip olma ruhuna inanmam ve bireysel, benmerkezci hareket etmemem ve tabii ki işimi, sahnede olmayı, buradan yarattığım karakterle insanlara dokunmayı çok seviyor olmam bence başarılı olmamın en önemli nedenleri.
Kendi sanat kariyeriniz içinde bu oyununuzu nasıl tanımlarsınız? Oyunun en önemli özelliği, mottosu nedir? Farkı nedir?
Her oyun, benim için yeni bir doğum. Senelerle beraber edinilen tecrübeler, yol aldıkça karakterleri farklı yönlerden hissedip ele almamı ve oynarken tadını çıkarmamı sağlıyor. Bu oyunda da bambaşka bir karakterin, özellikle bir kadının tüm evrelerini kronolojik sıralaması olmadan oynamak ilk ve özel bir deneyim oldu benim için. Bence oyunun en önemliği özelliği, bir kadın hikâyesi üzerinden tüm kadınlara dokunabilmesidir.
Sizi örnek alan sonraki kuşaklara neler önerirsiniz?
Tiyatro; zahmetli, disiplin isteyen, gözleme dayalı, yaşadığın dünyanın farkında olmayı gerektiren, tüm canlıları sevmeyi, anlayabilmeyi, tarafsız olarak doğruyu göstermeyi amaçlayan, özveri isteyen bir sanat dalıdır. Tiyatrodan zengin olunmaz. Gençler, konservatuarlara tiyatrocu olmak için değil, ekranlara artist olmak için girmek istiyorlar. Onlara tavsiyem, bunun yeri, bu ciddi eğitim veren kurumlar değil. Gerçekten disiplinle çalışacak, sanatı seven yürekli gençler buralarda olmalı. Tiyatrocu olmak isteyen gençlere tavsiyem, oldum demeden, sonuna kadar öğrenmenin peşinden gitmeleri, her şeyi tecrübe olarak görmeleri. Biz tiyatrocular, olduk dersek gelişemeyiz. Özellikle bu dönemde sanatın önemini anlatabilmek için akademik olarak kendilerini geliştirmelerine çok ihtiyaç var.
Yakın gelecekte gerçekleştireceğiniz projeler hakkında bilgi alabilir miyiz?
Uzun zamandır Rüçhan Çalışkur’la gerçekleştirmek istediğimiz, onun yöneteceği bir proje var. Rahmetli Cüneyt Çalışkur’a ait olan bir teksti hayata geçirmek istiyoruz.
Hedefiniz nedir?
Sahnede geçirdiğim bu iş kazasından sonra insanların uzun vadeli planlar yapmaması gerektiğine karar verdim, en azından kendim için. Oyundaki şu söz, bunu çok güzel dile getiriyor. “İnsan, ömründe eğer şanslıysa bir an var. Akreple yelkovan arasında gizli bir dakika… Tık tık tık… Aslında hiçbir şeyin sana ait olmadığını, çıplak bir misafirden ibaret olduğunu anladığın bir an. Tık tık tık.”