İlişkinin erken romantik döneminde yapılan etkinlikleri hatırlayın
İlişkilerde heyecanın azalmaya başlamasının her zaman sevginin yok olduğu ya da azalmaya başladığı anlamına gelmeyeceğini ifade eden uzmanlar, sıkılma hissinin, ilişki ile ilgili bir problem değil de belki ruh halindeki genel bir sıkılmanın yansıması olabileceğini vurguluyor. Günlük yaşamdaki rutinleri değiştirme ve ilişkide de paylaşımı arttırmanın önemine işaret eden Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, ilişkilerde olumsuza odaklanmanın, sessizliğe bürünüp uzaklaşmanın, kızgınlık ve tatminsizlik duygularına yol açacağını ve ilişkiyi olumsuz etkileyeceğini söyledi.
İlişkilerde heyecanın azalmaya başlaması her zaman sevginin yok olduğu anlamına gelmiyor
Uzun süreli ilişkilerde canlılığı ve tazeliği korumada her çift için geçerli olacak tek ve basit bir çözüm olmasa da ilişkiye heyecan ve enerji katmak için kullanılabilecek bazı genel stratejilerden söz edilebileceğini ifade eden Demirsoy, şunları dile getirdi:
“İlişkilerde heyecanın azalmaya başlaması her zaman sevginin yok olduğu ya da azalmaya başladığı anlamına gelmez. Sıkılma hissi, ilişki ile ilgili bir problem değil de belki ruh halindeki genel bir sıkılmanın yansıması da olabilir. Böyle ise eğer, bunu değiştirmenin en pratik yolu günlük yaşamdaki rutinleri değiştirmek ve ilişkide de paylaşımı arttırmaktır.
Örneğin hep aynı yerlerde yemek yemek yerine farklı yerde yemek, çift olarak birlikte deneyimlenecek yeni bir hobi edinmek gibi aktivitelerle rutinleri kırmak faydalı olabilir. Bir şeylerin eksikliği hissedildiğinde köşeye çekilip buna üzülmek yerine ilişkiyi geliştirecek, mutluluk ve doyumu arttıracak tutumlar benimsenmeli. Olumsuza odaklanmak, sessizliğe bürünüp uzaklaşmak kızgınlık ve tatminsizlik duygularına yol açacak ve uzun vadede ilişkiyi daha olumsuz etkileyecektir.”
İlişkiyi geliştirecek uygun stratejiyi belirleyebilmek için sorular…
Uzman Klinik Psikolog Çiğdem Demirsoy, ilişkiyi geliştirecek uygun stratejiyi belirleyebilmek için öncelikle kendine birkaç soru sorarak işe başlamak gerektiğini belirterek, o sorulardan bazılarını şöyle dile getirdi:
“Can sıkıntısı mı yoksa ilişkide bir şeylerin eksikliğini (ya da fazlalığını) mi hissediyorsunuz? Bunları düşünmek için biraz zaman harcamak gerekir. Şu sorulara cevap bulmaya çalışın; ‘Yaşamınızdan genel olarak memnun musunuz? Genel yaşam memnuniyetsizliğiniz ilişkide eksiklik hissetmenize yol açıyor olabilir mi? Bir ilişkiden neler beklersiniz ve ilişkiniz bu beklentilerinizi karşılıyor mu? İlişkinizde sizin için eksik ya da fazla olan, olmasını/olmamasını istediğiniz şeyler neler? Eşinizin ilişkiden beklentileri neler ve siz onun bu beklentilerine ne ölçüde cevap verebiliyorsunuz? İlişkinizin hangi yönleri size sıkıntı veriyor ya da eksiklik hissettiriyor? Nelerin artması, gelişmesi ilişkinizi daha canlı ve doyum verici hissettirir? Hangi alanlara odaklanmak gerektiğini bilirseniz buna yönelik çözümler üretebilirsiniz.”
Olumsuz bakış açısıyla hayatta hiçbir şeyden olumlu sonuç alınamaz
Sorunun adını koyduktan sonra çözüm üretmenin de kolaylaşacağını anlatan Demirsoy, şöyle devam etti:
“Ulaştığınız farkındalık doğrultusunda şu çözümlerden birini ya da birkaçını deneyebilirsiniz:
Düşünme şeklinizi değiştirin
‘Bilişsel yeniden değerlendirme’ dediğimiz bu strateji, olaylar hakkındaki düşünce ve duyguları değiştirmek için o durumu farklı açılardan ele alarak farklı şekilde yorumlamayı içerir. Bu strateji ile eksiklere odaklanmak yerine ilişkinizin/eşinizin olumlu niteliklerine odaklanabilir ve bu özelliklerin ilişkinize, yaşamınıza nasıl katkıda bulunduğunu düşünebilirsiniz. Unutmamak gerekir ki olumsuz bakış açısıyla hayatta hiçbir şeyden olumlu sonuç alamazsınız ve hiç kimse, hiçbir ilişki mükemmel değildir. Karşınızdaki kişiyi size uymayan tarafları ile, olduğu gibi kabul edebilmek ve ilişkiyi geliştirmek için de olaylara daha olumlu, pozitif bir bakış açısı geliştirmeyi öğrenmek gerekir.
Rutinleri değiştirin
Birbirinizi yeni şeyler öğrenmeye teşvik etmeli ve bu yolda desteklemelisiniz. Pek çok şey can sıkıntısına katkıda bulunabilir ama ilişkiler için genel olarak iki başlık altına toplayabiliriz; ‘uyarılma eksikliği’ ve ‘yenilik eksikliği’. Eşlerin bireysel olarak kendi başlarına yaptıkları etkinliklerin de yaşam doyumunu arttırarak çift ilişkisine olumlu katkısı olacaktır. Bundan da önemlisi birlikte deneyebileceğiniz yeni şeyler ilişkiyi cansızlık ve monotonluktan koruyacak, olumlu anılar biriktirerek eşler arasındaki bağı arttırmaya katkı sağlayacaktır. Birlikte yeni yerler ziyaret etmek, bir konsere, sinema-tiyatro veya söyleşi gibi etkinliklere gitmek, birlikte yürüyüş veya tercih edilen bir spor etkinliği, dans kursu, yemek kursu gibi eşlerin birlikte yapmak için üzerinde uzlaşabilecekleri çeşitli aktiviteler olabilir. İlişkinin erken romantik döneminde yapılan etkinlikleri hatırlamak ve yeniden yaşama geçirmek, ev dışında buluşup eskiden gidilen yerlere gitmek, yapmaktan hoşlanılan şeyleri yeniden yapmak eşler arasındaki duygu ve heyecanı arttırmaya, ilişkiyi yeniden canlandırmaya katkı sağlar. Birbirini şaşırtacak küçük sürprizler yapmak, örneğin sevdiği sanatçının konserine veya izlemek istediği bir oyuna bilet almak, sevdiği restorandan yer ayırtmak gibi kişisel tercihlere göre bunlar çeşitlendirilebilir.
Duygusal şeffaflık
İlişkiler, eşlerin korku, endişe, üzüntü, özlem gibi derindeki duygularını açıkça konuşabildikleri, duygusal şeffaflığın olduğu bir atmosferde gelişir. İnsan ancak kendisini çekinmeden, sakınmadan açabildiği; kendisini dinleyen ve ifade ettiği duygularını-hatta ifade etmediği, edemediği şeyleri bile- anlayan; kendisini koşulsuz bir şekilde kabul eden kişilere bağlanır. Fikir ayrılıkları ya da tercih farklılıklarından kaynaklanan çatışmalar yaşandığında sizi eleştiren, suçlayan, yaşanan durumun sorumluluğunu tamamen size yükleyen birine yakın hissedemez ve kendinizi açamazsınız. Sizi anlamadığını düşündüğünüz birini de sizin anlamanız, ona yakın hissetmeniz zorlaşacaktır. İlişkiler ortak sorunların ve görevlerin sorumluluğu paylaşıldığında gelişir ve eşlerden her biri kendi sorumluluğunu üstlendiğinde canlılık artar. ‘Bu kimin suçu?’ bakış açısından sıyrılmak ve duyguların şeffaf bir şekilde dile getirilebildiği uzlaşmacı bir diyaloğu geliştirmek gerekir. Aksi takdirde birbirini eleştirme, suçlama, yargılamalar ile çözümsüz çatışmalar ve güç mücadeleleri yaşanacak, bunlar olumlu paylaşımların önüne geçtiğinde eşler birbirinden duygusal olarak uzaklaşıp ilişki cansızlaşacaktır.
İlgi, özen ve takdir
Eşlerin birbirine gösterdiği ilgi ve özen, güzel söz ve iltifatlar zaman içinde azalabiliyor. ‘Bu giydiğin sana çok yakışmış’, ‘Çok güzel görünüyorsun’, ‘Seninle birlikte olduğum için kendimi çok şanslı hissediyorum’ gibi sözler ilk yıllarda daha çok sarf ediliyor. Uzun süren ilişkilerde zaman geçtikçe onay ve takdir sözleri azalıyor, evlilikte eşler arasındaki konuşmaların içeriği daha çok ev ve çocuklarla ilgili çözülmesi gereken meselelerle sınırlı hale gelebiliyor. Bu da ilişkiyi cansız bir hale getiriyor. Uzun iş seyahatinden dönen bir eş hasret ile kucaklaşma ve sıcak bir öpücük beklerken yokluğunda çocukların söz dinlemediği, musluğun bozulduğu gibi yakınmalarla karşılaştığında ya da aldığı yeni giysiyi giyen, eşinin sevdiği yemekleri yapıp özenli bir sofra hazırlayarak işten dönen eşini kapıda karşılayan bir kadının bu çabası görülmediğinde hayal kırıklığı yaşanması kaçınılmazdır. Bu duygular dile getirilmeyip bastırıldığında, yok varsayıldığında ise giderek eşler arasında kopukluğa yol açar. Bir kadın ve bir erkek olarak öncelikle kendi duygusal ihtiyaçlarının farkında olmak, ebeveyn rol sorumluluklarının bu ihtiyaçları gölgelemesine izin vermemek gerekir. Güzel söz, iltifat, takdir ve teşekkür sözleri, problem çözme dışında keyifli konularda sohbet etmek, baş başa kalınacak zamanlar yaratmak, birlikte keyif alınacak aktivitelerde bulunmak eşler arasındaki bağlılığı, sıcak duyguları, tutku ve romantizmi canlı tutacaktır.”