Olan biten (bir türlü bitmeyen) şeyleri aklım almıyor artık. Bu denli riyakârlığın kol gezdiği, bu koca hayatların yalan üzerine kurulduğu, pişkinliğin artık bir karakter meselesi halini aldığı… Değerlerden yoksun, duygulardan bihaber, empati düşmanı bir çağın tam orta yerinde savaş vermenin yorgunluğunu yaşıyorum. Kazanır mıyım bu savaşı bilinmez ama bildiğim tek gerçek var o da ayakta kalışım.
Çağın gerisinde ya da ilerisinde değilim. Tam orta yerindeyim. İmkanlarım beni yerimden kımıldatmıyor. Ölçülerim bu dar kalıba sığmıyor artık. Düşünmene müsade etmiyor. Çünkü düşünmenin savaştan daha tehlikeli bir silah olduğunu biliyorlar.
Düşünürsen sorgularsın çünkü. Düşünürsen yanlışı görürsün!
Düşünürsen ideal bir köle olamazsın!
Bu yazımı yazarken tam da bunun üzerine Marcus Aurelıus’un “Kendime Düşünceler” adlı kitabını okuyordum. Orada geçen kendimce mühim bulduğum bir sözünü sizlerle paylaşmak istedim.
Theophrastos felsefesinde: “Arzu yüzünden hata yapmanın, üzüntüyle hata yapmaktan daha mühim olduğunu söylüyor ve ekliyor . Öfkenin yarattığı üzüntüyle gelen davranış düşünceden sapmış olur ve bilinçsizdir. Fakat arzular yüzünden yapılan hatalar zevk ve tutkuya dönüşür ve iradesizdir” der.
Şimdi bu dar kalıpta düşünmeye yelteniyorum:)) İrade, en zayıf anınızda ortaya çıkardığınız bir davranış şeklidir. Bu tutum, sizin neye karşı ne kadar güçlü durduğunuzu gösterir. Sahip olduğunuz ya da yarattığınız gücü nerede ve nasıl kullanacağınıza dair her zaman bir planı varken insanın, iyi ya da kötü tercih edilebilir iki seçenekken, kötüye yönelmenin ve bunu bir davranış biçimi haline getirmenin sonuçlarını koca bir toplum olarak ödüyoruz emeğimizle ödüyoruz ekmeğimizle cahilliğimizle ödüyoruz…
Kendi yarattığı dünyanın büyüsüne kapılıp giden liderler, kendi çevresini bile bu şâşâyı sürdürmekte kukla etmiş; acının-açlığın, bu hayatta sadece tüketici olmuş olmanın verdiği yetersizlik duygusunun nelere sebep olduğunu göremeyen, sebep olduğu onca şeylerin sonuçlarında kendini bulamayan, zifiri karanlığa düşmüş ilerisini hatta önünü göremeyen bir toplumun müsebbibi olmuş, öfkesine yenik, arzularını intikam ateşiyle besleyen doyumsuz bir iradeyle başediyoruz.
Bu! bir yalana inanmanın onu artık gerçek yapmaktan öteye gitmediği kadar gerçek.
Zevk ve tutkuya dönüşmüş bu iradesiz gerçeğin asıl hedefleri olan biz , bunu değiştirmenin ertelenemez bir doğru olduğunu hatırlatmak isterim.
Sevgiyle kalın
Sağlıkla kalın
Hoşça kalın …