Bige Güven Kızılay, Emanet romanının İnkılap Kitabevi’nden çıkan yeni baskısıyla okurlarını derinlikli bir hikâyeyle buluşturuyor. Emanet, kimlik, aidiyet ve geçmişle hesaplaşma üzerine etkileyici bir anlatı sunuyor.
Kimlik, aidiyet ve geçmişle hesaplaşma üzerine etkileyici bir anlatı sunan Emanet, İnkılap Kitabevi imzasıyla raflardaki yerini aldı. Yazar Bige Güven Kızılay, Emanet ile sadece bir karakterin içsel yolculuğunu değil, Türkiye’nin geçmişinden bugüne uzanan kültürel ve tarihsel dokusunu da edebiyatın güçlü diliyle aktarıyor.
Amerika’da başarılı bir avukat olan Yasemin, kendisine bırakılan bir emaneti almak için Türkiye’ye döner. Ancak bu yolculuk, onun yalnızca maddi bir mirasın peşinden gitmesini değil, aynı zamanda kendi geçmişiyle yüzleşmesini de beraberinde getirir. Dedesiyle ve onun anılarıyla örülü eski ev; saklı kalmış sırları, köklerini ve kimliğini yeniden keşfetmesine neden olur. Köy enstitüsü mezunu dedesinin derin duygularla örülü hatıraları ve Türkiye’nin yakın tarihine dair panoramik bir anlatıyla harmanlanan roman, bireysel ve toplumsal belleği iç içe geçirerek okuru derin düşüncelere sevk ediyor.
Arka Kapak
“Hani bir kadim atasözü vardır, ‘Her yaşlı adam öldüğünde, bir kütüphane toprağa gömülür’. Sana bırakmaktan en onur duyduğum şey kütüphanemdir. Ama ya hayat hikâyemizi ne yapacağız? Sensiz geçen bunca yılı, hasretle geçen bunca zamanı ne yapacağız? Sen bizsiz büyüdün, yetiştin, biz sensiz yaşlandık…
Bunca hasret çektiğimiz zamanın hakkından nasıl geleceğiz? Bilmiyorum güzel yavrum. Henüz bilmiyorum. Ama bunların benimle birlikte gömülmesine gönlüm razı değil. Sana söz veriyorum, bir yolunu bulacağım. Bunca sene biz neler yaşadık, sen yanımızda olabilsen neler olurdu, sana anlatmanın, hatta yaşatmanın bir yolunu bulacağım gözümün nuru. İllaki bulacağım!
Sen nerede, hangi şehirlerde büyüdün? Nelere üzüldün, nelere sevindin? Kimler yaktı canını, kimler sırtını sıvazladı? Ateşlenince kimler tuttu alnını, düşünce kimler öptü dizlerini? Benim gözümün bebeği canım torunum, sen bizsiz nasıl bir hayat sürdün?
Neredesin sen Yasemin’im? Neredesin evladım?”
Çok küçük yaşta köklerinden kopartılmış bir genç kadın…
Hayatta tek hayali New York’ta çalıştığı hukuk firmasının ortağı olmak ve Manhattan’da bir çatı katı satın alabilmek…
Akraba yok, aile yok, vatanım dediği bir yer, gönül bağı yok…
Hiçbir yere ait hissetmiyor kendini.
Ta ki o Emanet’i almaya gelene kadar!
Köy Enstitüsü mezunu bir dedenin torununa bıraktığı EMANET, sizce ne olabilir?