Türkiye ekonomisi, son haftalarda dalgalanmalarla sarsıldı ve önümüzdeki günlerde neyle karşılaşacağımızı merakla bekliyoruz. 2018’de başlayan “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” beş yılın ardından, eskiden göz ardı edilen sorunları tekrar gün ışığına çıkardı.
İşte tam da bu noktada, “Faiz sebep, enflasyon sonuçtur” sözü zihinlerde yankılanıyor. Bu ekonomi teorisi, yapılan hamlelere rağmen istenen sonuçları veremeyerek, ülke ekonomisinin maliyetini artırıyor.
Kısa vadeli döviz yükümlülükleri, hem kamunun hem de özel sektörün üzerinde ağır bir yük olarak duruyor. Bu yükümlülükleri yerine getirebilmek için faiz artışları kaçınılmaz hale geliyor. Ancak bununla da sınırlı değil. Ülkenin risk primi, 600 baz puanın üzerine çıkarak endişe verici bir düzeye yükseldi. Eğer bu risk primi 900 baz puanı aşarsa, dış borçlanma konusunda sıkıntılar yaşanabilir.
Geçmişte sıkça gündeme gelen “Türkiye Arjantin olur mu?” sorusu, artık daha anlamlı bir hale gelmiş durumda. 2018’den bu yana yaşanan gelişmeler, ekonomik istikrarın tehlikede olduğunu gösteriyor. Beytülmalın tükenmesi, döviz rezervlerinin hızla erimesi ve kısa vadeli çözümler, gelecekte ağır bir fatura ödenmesine yol açabilir.
Ancak geleceğe dair umutsuz olmak yerine, bu zorlu dönemde atılacak adımların ne kadar hayati önem taşıdığını hatırlamalıyız. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek önderliğindeki ekibin, gerçekçi, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir yol haritası oluşturması gerekiyor. Aynı zamanda, gelecek yerel seçimler, ekonomik politikaların toplum tarafından nasıl karşılandığını da gösterecektir.
Sonuç olarak, Türkiye’nin ekonomik geleceği adeta bir çapraz yolda ilerlemeyi gerektiriyor. Bu yolda sağlam temellerden ödün vermeden adımlar atılmalıdır. Ekonomik denge ve istikrar, gerçekçi ve uzun vadeli stratejilerle inşa edilirken, kısa vadeli düşüncelerin rüzgarına kapılmamak büyük önem taşır.
Bugün atılacak her adım, yarının temelini oluştururken aynı zamanda bugünün sorunlarına da çözüm getirecektir. Bu nedenle, ekonomik kararlar sadece ekonomik dengenin değil, aynı zamanda ülkenin geleceğinin de teminatıdır. Gelecek nesillere daha sağlam bir ekonomik zemin bırakmak için cesur ve akılcı adımlar atmaktan çekinmemeliyiz.
Unutulmaması gereken şey, ekonomik istikrarın ve sürdürülebilir büyümenin kolay elde edilmediğidir. Ancak doğru yönde atılacak her adım, Türkiye’nin ekonomik geleceğini daha güçlü ve sağlam bir temel üzerine inşa etme yolunda atılmış önemli bir adım olacaktır.
Sevgiyle ve sonsuz inançla,
Dr. Bahar Zeynep Barut.
Beyond to Human R.M.C