Bir yazıya başlayabilmek için nereden başlayacağınız, girişi nasıl ve sonucu nasıl getireceğinize dair yol haritanız önemlidir. Hz. Muhammedin kadına verdiği önemi anlatan hadislerden mi başlasam, Atatürk’ün kadına verdiği haklardan mı başlasam bilemedim. Düşündükçe düşüncelerde büyüdü. Kadına karşı şiddet konusu üzerine yazmak gerçekten zor, çünkü tüm yaşanmışlıklarınız ve çevrenizde ki kadınların yaşadıkları gözünüzün önünden geçer. Geçmişle hesaplaşır düşüncelere saplanır kalırsınız. Aklınıza yardım ettiğiniz ve edemediğiniz arkadaşlarınız gelir. Sonra araştırma yapmaya başlarsınız. Ve rakamlar çok can yakıcı 01.08-08.08 /2018 Aralığında 230 bin 226 kadın şiddet mağduru ve 393 kadın öldürüldü. Bu kadınların %56’sı eş, sevgili, eski eş veya sevgili ile aile bireyleri tarafından öldürülmüş. Acı rakamları okudukça o rakamlardan biri olmadığınıza şükür edersiniz. Ama olmayacağınız meçhuldür. Kadına yönelik şiddet tüm dünyada var olan insan hakları ihlali olarak karşımıza çıkmaktadır. Şiddet gibi bir kavramın, ülkesi, dili, dini, ırkı yoktur. Ve her ne olursa olsun insanlık açısından sosyal bir problem olmaya devam etmektedir. Ülkemizde de alınan önlemler ve yapılan düzenlemeler de kadına yönelik şiddet konusunda zihinsel dönüşüm oldukça şart ve elzemdir.
Zihinsel dönüşüm için kuşkusuz ilk olarak toplumsal düşün yapısında köklü değişimlere ihtiyaç vardır. Derinlere inmeye pek gerek kalmadan konu içinde yetiştiğimiz aileye gelir. Şiddetin algılanması noktasında erkekten kadına yönelen şiddette aileden gelen yanlışla, geleneksel çocuk yetiştirmeden kaynaklı olarak şiddetin normal olarak algılanması da ne yazık ki mevcuttur. Bir annenin ya da babanın, çocuğunu yetiştirirken; poposuna vurma, kulağını çekme, davranışlarının şiddet olarak tanımlamamasının aynı kültürel önyargıya ait bakış açısının ürünü olması nedeniyle, yanlış davranış konusunda, diğer şiddet türleri hakkında bireylerin bilinçlendirilmesi gereklidir. Ailelerin çocuk yetiştirme tarzında yapılan hataların önüne geçilmelidir. Erkeği yücelten ve kadını geri plana iten anlayış terk edilerek, cinsiyetlerin eşit olduğu bilinciyle çocuklar yetiştirilmelidir. Özellikle şiddetin tanımına yönelik, ailede otorite ve kadın-erkek cinsiyet rolleri ile ilgili bilgilendirmeler yapmak ve kadın ve erkekleri kapsayabilecek, her kesimin ulaşılabileceği türde olması önemlidir.
Ve tüm Kadınlar edilgenlikten vazgeçmelidirler. Ne istediğini bilen, haklarının farkında olan kadın kendini daha güçlü hissedecektir. Keza daha geri planda duran edilgen bir anneyle yetişen çocukların bu profile benzer davranışları ileriki yıllarda kendilerinin de sergilemesi tesadüf değildir. Yetiştirilme esnasında bir diğer unutulan önemli konu çocukların taklit yöntemiyle yetişkinleri rol model alarak öğrenmelerini gerçekleştirdikleri göz önünde bulundurulduğunda, toplumsal cinsiyet eşitliği konusunun okul öncesinde başlayarak, eğitim müfredatına alınarak bir eğitim politikasına dönüştürülmesi gerekmektedir.
Ülkemizde STK ve devlet bu konuya yoğunlaşarak çok fazla yol alabilir. Özellikle eğitime bir şekilde ulaşamamış erkek bireylere askerlik aşmasında belirli dersler ve yasallar üzerine pek çok zorunlu eğitim koyması çözüm olabilir. Eğitim hakları elinden bir şekilde alınmış ya da ulaşamamış kadınlara STK’larla ulaşmak, kadınların çoğunlukla bulunduğu mesleki edindirme kursları gibi merkezlerde kadınlara haklarına dair eğitimlerin zorunlu hale gelmesi önemli bir yol almamızı sağlayacaktır. Medyanın etkisi göz önüne alındığında kadına, acı çeken, erkeğe muhtaç, edilgen, şiddet gören roller veren diziler yerine kadına her alanda güçlü ve etkin olabileceğini anlatacak çalışmalar topluma mesaj aktarılmalıdır. Medyanın bu ve benzeri görevini yaparken, çok dikkatli olması gerekmektedir. Medyadan kaynaklı hatalar günümüzde olduğu gibi şiddeti azaltmak yerine artırabilir.
Sonuç olarak bireye karşı şiddet bir insan hakkı ihlalidir. Kişinin sahip olduğu haklar anne karnından başlar ve hayatı boyunca bireysel haklarını bilmek ve bu haklarını elde etmek ve ulaşmak adına zorluk yaşamaması gerekir. Şiddetle mücadelede önemli bir diğer basamak, şiddete meyilli bireylerin hareket noktasının bilinmesi ve ona yönelik önlem derecelerinin arttırılması noktasında karşımıza çıkar. Bu konuda devletler daha gerçekçi ve ciddi çalışmaları biran önce hayata geçirmelidir. Kadına karşı şiddetin varlığından daha ciddi olan tehdit, şiddeti sürdüren nedenlerdir. Bu nedenlerin ortadan kaldırılabilmesi, farkındalığın arttırılması ve ilgili kurumların, STK’larla işbirliği içinde ortak amaç çerçevesinde hareket etmesi önemlidir.
Anneden-Anneye Destek Grubu Kurucusu.