Girişimcilik, modern dünyanın en değerli yetkinliklerinden biridir. Sadece iş dünyasında değil, hayatın her alanında yenilikçi düşünme, yaratıcı çözümler üretme ve sorunlara cesurca yaklaşma yeteneği olarak tanımlanır. Girişimci ruhlu bireyler, toplumları ileriye taşıyan, değişimi mümkün kılan liderlerdir. Ancak Türkiye’de “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” adıyla sunulan yeni eğitim programı, bu hedefe ulaşmak yerine, çocuklarımızın girişimci potansiyelini körelten bir yapı oluşturma riski taşıyor. Yüzeyde iddialı ve umut verici bir isimle sunulan bu program, derinlemesine incelendiğinde ise sorgulamayan, eleştirmeyen, itaat eden bireyler yetiştirmeyi amaçlayan bir eğitim anlayışının tezahürü olarak karşımıza çıkıyor.
Eğitimde reform yapmak, bir ülkenin geleceğini şekillendirmek anlamına gelir. Bu süreç, toplumun tüm paydaşlarının, özellikle de eğitimcilerin, velilerin ve öğrencilerin görüşlerinin dikkate alınmasını gerektirir. Ancak Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, bu sürecin tamamen kapalı kapılar ardında, dar bir çevre tarafından hazırlanmış olmasından ötürü, eğitimde yenilikçi bir vizyon sunmaktan çok uzak görünüyor. Katılımcılıktan yoksun bir eğitim politikası, çağdaş ve yaratıcı bireyler yetiştirmek yerine, mevcut düzenin devamını sağlayacak şekilde kurgulanmış gibi duruyor. Oysa eğitim, toplumun tüm katmanlarını kapsamalı ve herkesin sesini duyurabildiği, yenilikçi fikirlerin özgürce ortaya konulabildiği bir süreç olmalıdır.
Yeni müfredatın içeriği incelendiğinde, bilimsel düşüncenin yerine dogmatik yaklaşımların konulduğunu görmek mümkün. Evrim Teorisi gibi temel bilimsel kavramların müfredattan çıkarılması, sadece bilime değil, aynı zamanda girişimcilik ruhuna da zarar veren bir adımdır. Bilimsel düşünme, merak etme ve sorgulama üzerine kuruludur. Girişimcilik de aynı şekilde, var olanı sorgulama, yeni yollar arama ve bu yollardan cesurca yürüme cesaretini gerektirir. Ancak, bilimsel gerçeklerin yerini dini öğretilerin alması, çocuklarımızı eleştirel düşünceden uzaklaştırarak, onların yaratıcı potansiyelini köreltebilir.
Eğitim sisteminin en büyük hedefi, çocuklara sadece bilgi aktarmak değil, aynı zamanda onların dünyayı anlama, sorgulama ve dönüştürme yeteneklerini geliştirmek olmalıdır. Ancak Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, okulları bu amacından uzaklaştırarak, çocuklarımızı itaatkâr bireyler olarak yetiştirmeyi amaçlıyor gibi görünüyor. Eğitim, bireyleri özgürleştiren, onlara kendi yollarını çizebilme cesareti veren bir süreç olmalıdır. Fakat yeni müfredat, çocukları sadece belirli kalıplara uymaya zorlayarak, onların girişimcilik ruhunu yok etme tehlikesi taşıyor.
Bir diğer endişe verici gelişme ise ÇEDES projesi kapsamında dini öğretilerin eğitim sisteminde daha fazla yer almasıdır. Bu durum, okulların birer eğitim kurumundan ziyade, terbiye ve ıslah merkezlerine dönüşmesi riskini beraberinde getiriyor. Girişimcilik, özgür düşünceyi, farklı bakış açılarını ve risk alabilme yeteneğini gerektirir. Ancak, çocukların dogmatik öğretilerle yetiştirilmesi, onların bu becerilerini geliştirmesini engelleyebilir ve sonuç olarak, girişimci zihinler yerine, itaatkâr ve sorgulamayan bireyler ortaya çıkabilir.
Bu karamsar tabloya rağmen, çıkış yolu hala mümkün. Türkiye’nin eğitim sisteminde girişimci ruhlu bireyler yetiştirebilmek için öncelikle eğitimde bilime, özgür düşünceye ve eleştirel yaklaşıma daha fazla yer verilmesi gerekiyor. Müfredat, çağın gereklerine uygun olarak yeniden yapılandırılmalı; öğrencilerin yaratıcılığını teşvik eden, sorgulamayı ve yenilikçi düşünmeyi destekleyen bir yaklaşım benimsenmelidir. Ayrıca, eğitim sürecine tüm paydaşların aktif katılımı sağlanarak, toplumun ihtiyaçlarına ve geleceğe uygun, katılımcı bir eğitim modeli geliştirilmelidir. Ancak bu şekilde, çocuklarımızı sadece bugünün değil, yarının da dünyasına hazırlayabiliriz.
Sonuç olarak, Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli, çocuklarımızı geleceğe hazırlamaktan çok, onları mevcut düzenin devamını sağlayacak bireyler olarak şekillendirme riski taşımaktadır. Bu model, girişimci ruhlu, yaratıcı ve özgür düşünen bireyler yetiştirmek yerine, dar kalıplara sıkışmış, sorgulamaktan uzak bir nesil yetiştirme tehlikesi barındırıyor. Eğitimde reform yapmanın yolu, bilime, özgür düşünceye ve yenilikçiliğe dayalı bir sistem inşa etmekten geçer. Türkiye’nin geleceğini aydınlatmak istiyorsak, çocuklarımıza bu değerleri kazandıracak bir eğitim modeli sunmalıyız. Çünkü “Eğitim, bir milletin en büyük geleceğidir” ve bu geleceği şekillendirmek, hepimizin sorumluluğudur.
Dr. Bahar Zeynep BARUT
https://beyondtohuman.com/