Bahar, yeniden canlanma mevsimidir. Tembelliğin etkisinden kurtulup hafiflemektir. Doğa bizi dışarıya davet eder, güneş ışıkları içimizi ısıtır.
Erik ağaçlarının tohumları uyanır önce. Kuşların sesi melodiye döner. Kumrular insana yaklaşır korkmadan. Sokakta başıboş dolaşan köpekler sahipsizliklerini, evsizliklerini unutup ılık güneşte yerlere uzanıverirler.
Toprağın kış boyunca içinde sakladığı tohumlar akıl almaz bir hızla, rengarenk her yeri kaplar. Renklerin oluşturduğu büyüye kapılıveririsin. Dükkanların önüne atılıvermiş sandalyelerde oturan insanların güneşle buluşmasını, toprağın yağmura hasretinin yok oluşunu, nicedir görmediğin gökkuşağının olağanüstü güzelliğini, gençlerin umursamaz kahkahalarını, bebeklerin ışığa bakamayan kısık gözlerini, delikanlıların delidolu sevgilerini görürsün.
Bahar kapalı kapıların açılmasıdır. Bahar yüreklere doğan güneştir. Bahar eğişimden geçerek tazelenme mevsimidir.
Güneşin parlak ışıkları altında renklenen bir dünya; taşıyla, toprağıyla, göğüyle, yıldızıyla yaşadığını canlılığını hissettiren bir dünya, baharla beraber karşımızda duruyor. Bitkiler ve hayvanları canlı, bunların dışındaki tüm varlıkları cansız kabul etmemizin ne kadar yanlış olduğunu haykıran bir güzellik örtüsü ile kaplanan, nefes alan bir doğa ile karşı karşıyayız.
Peki doğadaki değişimler tüm gerçekliğiyle gözümüzün önünde yeşerirken insanın doğasına ne oluyor? Elbette doğanın bir parçası olan insan, insanın bir parçası olan ruh da değişimin etkisi altında kalıyor. Kalıyor; ama nasıl?
Mevsimsel değişikliklerin ruhsal durum, enerji düzeyi, uyku süresi, iştah, yemek seçimi, sosyal faaliyetleri etkileme derecesi her insanda farklılık gösterebilir. Yapılan araştırmalardan elde edilen sonuçlara göre insanların mevsim değişikliklerine gösterdiği tepki iki temelde incelenebilir:
İnsanların bir bölümü büyük ölçüde ilkbahar ve yaz aylarında kendilerini daha iyi hissettikleri, kısa ve soğuk kış günlerinde ise daha az enerjik, karamsar ve daha az sosyal oldukları ortaya çıkmıştır.
Diğer yandan özellikle ilkbaharın gelmesiyle beraber başlayan enerji azlığı, yorgunluk, konsantrasyon bozukluğu, mutsuzluk, sıkıntı, uykusuzluk, iştah değişiklikleri gibi belirtilerin ortaya çıkmasının görülmesidir.Bahar yorgunluğunu attıktan sonra yeni mevsime adapte olmuş oluyoruz. Baharın güzelliklerini karşılamaya başlıyoruz. Güneşli günlerin sayısı artıyor, açık havada daha çok vakit geçiriyoruz. Tüm bunlar depresif duygu durumunda olan kişilerin bile kendilerini daha iyi ve mutlu hissetmelerini sağlıyor. Baharın gelişiyle hormonal değişimler de başlıyor. Örneğin oksitosin hormonumuz daha çok salgılanıyor. Oksitosin insanları cesaretlendiren bir hormon olarak baharda aşka daha yatkın olmamıza yol açıyor. Karşı cinsi etkilememize neden olan feromonlarımız da daha çok salgılanıyor ve hissediliyor.
Hazır bahar gelmişken işte önerilerim;
- Her gün yürümeye çalışın. Haftada bir gün uzun bir yürüyüş yapın
- Ara sıra kendi ekmeğinizi yapın… Esmer unla… Tadını ve kokusunu hissetmeye çalışın.
- Daima erken yatıp erken kalkmaya çalışın. Binlerce yıldır atalarınızın yaptığı gibi… Yapamıyorsanız en azından haftada bir kez, gece hava kararır kararmaz yatıp sabah günün ilk ışıkları ile de kalkın.
- Bahar yağmurundan kaçmayın.
- Bu hafta sonu pazardan domates ve biber fideleri ile büyük bir saksı alın. Balkonda güneş gören bir yere yerleştirip fideleri ekin. Her gün çocuklarınızla birlikte onların büyümesini, yeni çıkan yaprakları, minik domatesleri izleyin.
- Minicik bir bahçeniz varsa küçük bir kümes yapıp tavuk yetiştirin
- Evinizde bir başka canlıya, köpeğe, kediye veya hiç yoksa bir kanarya veya muhabbet kuşuna yer açın, onlar bize binlerce yıldır arkadaşlık ediyorlar
- Hafta sonu güneşi görünce hemen üstünüzü çıkarıp bir yere uzanın… Güneşin iliklerinize işlemesine izin verin, gevşemeye ve rahatlamaya çalışın
Mutluluğu bir sonraki bahara ertelemeden, kendi içimizde baharı keşfetmeliyiz. Bugün dışarı çık ve taze baharı nefesinle içine çek.