Bazen çocukluğumuzu yaşamak yerine erkenden “ kadın” oluyoruz. Kadın olmak, sizce sadece güçlü olmak demek mi? Bilmiyorum. Bildiğim tek şey bu coğrafya da “kadın, kız” olmanın ayrı bir zorluğu ayrı bir çilesi olduğu. Her kadın şanslı olmuyor maalesef. Ömrünün bittiğini yaşlanınca fark etmesi gerekirken, genç yaşında kaderin ona sunduğu rolü oynayıp gönlüne attıklarıyla bu dünyadan yitip gidenler var. İşte onlardan biri ise;
MAHİZAR ( inleyen ay)
1990 Doğumlu Mahizar’ın hikâyesi;
Mahizar 1990 yılında İzmir’ de dünyaya geliyor. İsminin anlamını bilerek mi koydular bilmiyorum. Bildiğim şey inleye inleye gözlerini bu hayata yumduğu. Bu güzel kız mahizar, yoksul bir ailede hayata merhaba diyor, annesi mahizar doğduktan 8 ay sonra ağır enfeksiyondan hayatını kaybediyor, babası ise farklı bağımlılıkları olan bir adam. Oda 2 yıl geçmeden komaya girip veda ediyor mahizar’a.
Dayısı mahizar’ı büyütmek için yanına alıyor, başka kardeşi, bu kadere ortaklık edecek kimsesi yok. Maddi imkânsızlıklar yüzünden okula gidemiyor. Tarlada, evde çalışmaya başlıyor, yengesine ev işlerinde yardımcı oluyor, dayısının çocuklarına bakıyor. Dayısı ve yengesi ise mahizar’ı el üstün de tutuyorlar. 20 yaşına kadar hayatı bu şekilde geçiyor. “ en çok annemi özlerdim, kokusunu” dermiş her zaman.
Dayısının yanına yeğenini istemek için aracılar geliyor, her zaman ki gibi “iyi aile, yuvası olur, varlıklılar” diyorlar. Dayısı ise ikna oluyor ama Mahizar’a sormadan karar vermiyor. Akşam olup eve gidince konuşuyor Mahizar ile. Ne desin ki “ olur dayı” diyor sadece. Evleneceği kişinin 2. Evliliği olacakken her şeye tamam diyerek valizini hazırlıyor, gelmelerini bekliyor. Dayısı evin adresini, telefon numarasını bir kâğıda yazıp veriyor Mahizar’a. Öyle sıkıca sarılıyor yengesine ve dayısına. Ablasını da böyle verdiği yerden cenazesini almaya giden dayı birden sesleniyor Mahizar’a “ sen benim kızımsın, emanetimsin, ne olursa olsun ara” diyor.
Mahizar gittiği yerde hizmetçi rolünü üstleniyor, kocası geceden geceye yanına uğruyor, kocasının ailesi her gün dövüyor zavallıyı. Evde işitmediği hakaret, şiddet kalmıyor. Mahizar 2 ay geçmeden hamile olduğunu fark ediyor. Önce kaçmayı düşünüyor, sonra bebeği için vazgeçiyor. İşkenceler, hakaretler her geçen gün devam ediyor. Korkusundan dayısını arayamıyor. Gittiği aile konuşmasını yasaklıyor. Komşularla dahi konuşması yasaklanıyor. Kayınvalide her sabah, her gece ayrı eziyet ediyor Mahizar’a. Doğum gelip çatıyor, güzeller güzeli bir kız çocuğu doğuruyor mahizar. Onu görünce sanki tüm yaraları iyileşiyor. Ama bilmiyor ki her şey daha da kötüye gidecek.
Doğum yaptığı halde bu eziyetler devam ediyor, kayınvalide çocuğu bile vermiyor Mahizar’a, çocuğu alıp odanın kapısını kilitliyor çıkmasın odadan diye, kızının adını “MELEK” veriyor Mahizar. 2 ay sonra mahizar olanlara dayanamadığı için hastalanıyor. Eşinin ailesi dayısına ulaşıyor, “mahizar çok hasta gel al biraz” diyorlar. Dayısı otobüse atlayıp yeğenini almaya gidiyor. Bebeği kesinlikle vermiyorlar. Dayısı Mahizar’ı zorla İzmir’e geri götürüyor. 10 gün, 10 gün aç susuz “ meleğim” diye diye gözlerini kapatıyor hayata. 22 yaşın da, annesinin öldüğü yaşta, Mahizar da göçüp gidiyor.
Sonra ise meleğin ismini babaannesi kendi adı ile değiştiriyor. Melek büyüdükçe babaannesini annesi biliyor. Aradan yıllar geçiyor ve melek tüm gerçekleri babasından öğreniyor ve 22 yaşında o evi o şehri terk ediyor.
Bizlerin, kaderin sunduğu rolleri oynadığımızı düşünüyorum, bazen elimizden bir şey gelmeden öylece akışına yaşıyoruz bu hayatı. Kızlarımızın, kadınlarımızın değerini hediyelerini bilmeden yaşıyoruz. Düşlerde, hayallerde, sevmek saymak yetmiyor bazen. Her kader çizgisinin, yüzünüzde ki çizgi olduğunu bilmeden yaşıyor, saçımızda ki her beyazın bizlerin kederi olduğunu bilmeden yaş alıyoruz. Bildiğim şey ise şu “ annelerinin kaderi, kızlarının çeyizidir”. Bu kaderi değiştirmek üzere.
Sağlıcakla kalın…