Merhaba Sevgili Okurlar.
8 Mart dünya kadınlar gününe tekrar ulaştığımız şu günlerde, kadın hakları üzerine yapılan, söylenen birçok çalışmanın 8 art 1908 den bu yana halen devam etmesi bana hep üzücü gelir. Peki derim sonuç ne zaman alınacak? Ne zaman kadın hakları diye sesimizi yükseltmeye gerek kalmayacak. 8 Martların nostaljik bir güne dönüştüğü senelere ulaşmak dileğiyle diyorum.
Kadın hakları konusunda etkin düşünceler Feminizm hareketlerini doğurmuş.
Feminizm hareketinin toplumsal alandaki yansımasının etkin olabilmesi için sanat alanında da harekete geçirici bir güç olarak benimsenmesi çok yerinde bir karar olmuş. Sanatın kalıcı hızlı anlaşılır ve ruha işleyen etkisinden yararlanılmış.
Peki, neler yapılmış derseniz?
Birkaç örnek vermek istiyorum.
Önce o güne kadar büyük sorun olan, biz okuyucuların çok sonra öğrendiğimiz bir gerçek: kadın sanatçıların eserlerine kendi adlarını verememeleri. Yani ressam bir bayan kendi imzasını atamıyor, yazar bir kadın erkek adıyla eserlerini yayınlatıyor. Oysa sanatçının yarattığı her eser onun çocuğudur. Çocuğunu kucağına alıp benim diyemeyen anneler…
Öte yandan kadın sanatçılar almak istedikleri sanat eğitiminden de dışlanıyorlar. Bu da ne kadar acı değil mi? Yeteneğiniz belli geliştirmek istiyorsunuz, eğitime aç ve hazırsınız… Ama kadınsın olmaz deniyor.
Neyse ki günümüzde bu tür sorunların üstesinden geldik, temel sorunlar hala devam etse de.
Tabi çağlar değişiyor toplumun bakış açısı, düşünme biçimi yeni gelişmelerle farklılaşıyor zorunlu olarak. Değişen toplum dinamiklerine göre kadın hakları da değişiyor. Savaşta ölen erkek nüfusu yerine iş dünyasına giriyor kadınlar mesela, çalışmaya başlıyor.
Feminist sanatta ya da tiyatroda konuları kadın sorunları oluşturuyor. Artık amacı iyi bir eş ve anne olmak, evini temiz tertipli tutmanın yuvasını korumanın dışında kendi var oluşunun mutluluğunu tanıyan kadını anlatmayı hedefliyorlar. Tecavüz kürtaj, kadın-erkek eşitsizliği, çalışma hayatındaki baskılar, ücret eşitsizliği, her tür ayrımcılık, maruz kaldığı fiziksel ve psikolojik şiddet konuları olmuştu.
Feminist gruplar tiyatrodaki hiyerarşik yapıyı da ataerkil bularak karşı çıkmış yerine kız kardeşlik vurgusu içinde çalışmışlardır.
En önemli olan kısım oyunları izlemeye gelen seyircide farklı bir bilinç oluşturmak amaçlarıydı. Bunun içinde sadece sahnelerde değil kadınlara ulaşabilecekleri her yerde oyunlarını oynadılar. Klasik tiyatroda olan 4. Duvarı yok saydılar. Oyuncu ile seyirciyi böylece buluşturacaklarını düşündüler. Tabi böyle bir tiyatronun kendi dilini yaratması gerektiğinden. Erkek jargonundan farklı bir dil geliştirdiler.
İçinde bulunduğumuz zamanda hala kadın hakları, kadınların sorunları diyorsak amaca geç ulaşılan bir hızdayız demektir. Sabırla beklemek biz kadınlara kalan bir durum değil, daha yüksek ses gerektiriyor, daha bilinçli, eğitime dayalı bir karşı duruş sergilemeliyiz. Erkeklerde bizim evlatlarımız…… İşe onları eğitmekten mi başlasak?