Uzunca bir süre Dergimizde sizlerle olamadım. Sağlık sorunlarım son buldu ve buradayım, tekrar merhaba.
’Edebiyat Serüveni’ yazılarıyla bu konudaki bilgilerimizi tazelemek, yazıldığı dönemin özelliklerini anlatan birkaç romanı beraber incelemek için bir diziye başlıyorum. Çok keyifli kitaplar olacağından emin olabilirsiniz. Edebiyata meraklı arkadaşlar bu buluşmayı beraber yürütelim. İstediğiniz, aklınıza takılan edebiyatla ilgili soruları, ya da eklemek istediğiniz bilgileri yazın paylaşalım.
Edebiyatın, daha doğrusu konuşma ve anlatma ihtiyacının insanlık kadar eski olduğu aşikâr.
Doğanın zorluklarına karşı çıkmaya, avlanmaya, yaşam şartlarının iyileştirilmesine, beraber yaşamaya, beraber hareket etmeye zorunluydu ilk insan.
İşte beraber yaşama zorunluluğu, sözel iletişim kurmayı yani konuşmayı ihtiyaç hissettirmiş ilk insana.
Ses ve nidalardan oluşan ilk iletişim ya da konuşma, doğayı hatta çevresindeki hayvanları taklit eden sesler niteliğindeymiş.
Düzgün cümle kurulması çok çok sonraki zamanlara kalmış.
İnsan iletişim kurmak, duygularını anlatmak, bilgisini, görgüsünü kendinden sonraki nesillere aktarmak ister, bunun içinde sözlü ya da yazılı iletişimden yararlanır.
İşte edebiyatta bu isteklere estetik ve sanatsal duygularının, kaygıların eklenmesiyle doğmuş.
Bu yazı dizimizde kısaca dünya edebiyatını (arada tiyatro ve sinemaya aktarılmış şeklini de) keyifle okuyacağımız bir mecrada akmasına niyetleniyorum.
Sanat dediğimiz de insanın yaratma ve yarattığını başkasına sunma isteğini görüyoruz. Bu yaratma sürecinde; sanatçının görgüsü bilgisi, yaşadığı çevre, yaşadığı özel ya da toplumu içine alan genel olaylar (savaş, doğal afetler gibi ) yaşadığı tarihsel dönemin tüm özellikleri yaratıma etki ediyor. Bunun dışında sadece içinde yaşadığı ülkenin değil diğer ülkelerde olan her türlü olaydan etkileniyor, sanat ve sanatçı.
Edebiyatın; sanatın değişmez, olmazsa olmaz bir parçası olması onun önemini arttırıyor, tüm sanat dallarında mutlaka bir metin ya da alt metin var.
Edebiyat tabi ki yerel, ulusal olarak tarihi yolculuğuna başlıyor. Ülkelerin birbiri ile iletişimi arttıkça edebiyatta bu iletişimden etkileniyor, ya da iletişimin etkili bir aracı oluyor. Sadece üretildiği topluma değil tüm dünya okuyucularına seslenen eserler yazılmaya başlıyor. Buradan’’ Dünya Edebiyatı’’ oluşuyor.
Dünya edebiyatında farklı yaşamları öğrenmenin yani çok sesliliğin tadı vardır.
‘’Dünya edebiyatı’’ kavramı ilk kullanan Alman Edebiyatının ünlü yazarı Geothe dir.
Geothe’ye göre ‘’dünya edebiyatı farklı ülkelerin sanatçılarının ürettiği metinlerin çeviri ile tüm dünya ülkelerine ulaştırılması böylece edebiyatın zenginleşmesi anlamındadır.’’ .
Daha sonra 1800’lerde Marx ve Engels aynı kavramı kullanırlar.
Bu yazı dizimizde yazıldığı yıllara göre ve tabi içine girdiği edebiyat akımlarını da dikkate alarak günümüze kadar gelen bir yolculuk yapacağız.
Yolculuğu beraber yapmak, keyifli okumalarda buluşmak dileğiyle