2020 yılında şimdiye kadar dünyanın farklı ülkelerinde büyüklüğü 6.5 üzerinde olan tam 20 deprem gerçekleşti.
28 Ocak – Jamaika, deprem büyüklüğü: 7.7 – Can kaybı: 0
13 Şubat – Rusya, deprem büyüklüğü: 7.0 – Can kaybı: 0
25 Mart – Rusya, deprem büyüklüğü: 7.5 – Can kaybı: 0
18 Nisan – Japonya, deprem büyüklüğü: 6.6 – Can kaybı: 0
2 Mayıs – Yunanistan, deprem büyüklüğü: 6.6 – Can kaybı: 0
6 Mayıs – Endonezya, deprem büyüklüğü: 6.8 – Can kaybı: 0
12 Mayıs – Solomon Adaları, deprem büyüklüğü: 6.6 – Can kaybı: 0
15 Mayıs – ABD, deprem büyüklüğü: 6.6 – Can kaybı: 0
3 Haziran – Şili, deprem büyüklüğü: 6.8 – Can kaybı: 0
13 Haziran – Japonya, deprem büyüklüğü: 6.6 – Can kaybı: 0
18 Haziran – Yeni Zelanda, deprem büyüklüğü: 7.4 – Can kaybı: 0
23 Haziran – Meksika, deprem büyüklüğü: 7.4 – Can kaybı: 10
17 Temmuz – Papua Yeni Gine, deprem büyüklüğü: 7.0 – Can kaybı: 1
22 Temmuz – Alaska, ABD, deprem büyüklüğü: 7.8 – Can kaybı: 0
18 Ağustos – Endonezya, deprem büyüklüğü: 6.8 – Can kaybı: 0
18 Ağustos – Endonezya, deprem büyüklüğü: 6.9 – Can kaybı: 0
18 Ağustos – Filipinler, deprem büyüklüğü: 6.6 – Can kaybı: 2
21 Ağustos – Endonezya, deprem büyüklüğü: 6.9 – Can kaybı: 0
1 Eylül – Şili, deprem büyüklüğü: 6.8 – Can kaybı: 0
19 Ekim – Alaska, ABD, deprem büyüklüğü: 7.6 Can kaybı: 0
Ülkemize baktığımızda ise 24 Ocak tarihinde Elazığ’da meydana gelen 6.7 büyüklüğündeki depremde 41 canımızı kaybettik.
30 Ekim İzmir’de AFAD tarafından büyüklüğünün 6.6 olduğu, Kandilli Rasathanesine göre 6.9 olduğu belirlenen depremde ise 114 can kaybı yaşandı.
Her iki depremde yüzlerce yaralı, enkaza dönüşen binalar ise cabası.
Hiyerarşik düzeni düşündüğümüz zaman ise bambaşka bir keşmekeşlik çıkıyor karışımıza…
İl ve ilçelerdeki protokol sıralamasına göre bir afet anında bilgisine başvurulan muhtarlıklar, belediye başkanları, valilikler değil midir?
Ne zamandan beri bu mevki sahipleri çiğnenir oldu ve ilgisiz bakanlıklar olay yerinde boy gösterir oldular?
İzmir’de yaşanan deprem sürecinde neden hiçbir TV kanalında Sayın Tunç Soyer’in ve İzmir Belediye’sinin adı geçmiyor?
Bilmeyenlerin bilinmesi için basının paylaşmadıklarına gelin birlikte göz atalım.
İzmir Belediyesi, bugüne kadar eşine az rastlanır şekilde bu krizi başarı ile yönetti.
Depremin yaşandığı ilk gün hava kararmadan binlerce çadır kuruldu, battaniye ve yemek dağıtıldı. Depremzedeler ile görüşülerek ihtiyaçlarının neler olduğu belirlenerek, ihtiyaç listesi herkes ile paylaşıldı. Seyyar tuvaletler, çamaşırhaneler kuruldu, yakınlardaki spor salonlarının banyolarının kullanıma açılmasını da sağlayan İzmir Belediyesinden başkası değildi.
Yine medyada paylaşılmayan başka bir gerçek ise Mansur Yavaş’ın deprem ertesinin sabah
saatlerinde İzmir’e giderek on iki bin ekmek üreten mobil fırın, yedi bin kişiye sıcak yemek çıkaracak seyyar mutfak ve sokak hayvanları için de mama götürmesi oldu.
Felaketin dini siyaseti olur mu? Sosyal medyada nerede ise İzmir’in başına gelenlerden dolayı zil takıp oynayacak kadar provokatif söylemlerde bulunmak insanlığa sığar mı? Dünya ülkeleri ihtilafı bir tarafa bırakıp yardıma hazır olduklarını beyan ederken, kendi içimizdeki bu husumet nedir?
İnsani yardım kuruluşlarının yardımları nasıl gözardı edilemezse, şehrinden sorumlu olan Belediye Başkanının olağanüstü çabaları da takdir edilmelidir.
Bunca yıkım sonucu “İmar Barışı” olarak bilinen 13 milyon konutun imar ve iskan sorununu çözmesinin hedeflendiği Yapı Kayıt Belgesinin verilmesine ilişkin yapılan düzenlemenin sorgulanması gerekmez mi? Çünkü ifadesinde kullanılan süslü kelimelerin tam karşılığı “kaçak ya da imara aykırı yapıya af” olduğu ayan beyan ortada değil midir?
“Mühendislik etiği” kavramı, eskiden beri vicdanlarda zaten olan, ancak son yıllarda kuralları daha açık biçimde belirlenen ve ders kitaplarına girerek okullarda okutulmaya başlanan bir bilim dalı haline dönüşmüş olmasına rağmen beklentileri karşılamamaktadır. Oysa mühendislerin davranış ve kararları toplumun huzur, gönenç, güven ve sağlığını yakından etkiler. Mühendisler, insanlığın zararına olan çalışmalara karşı durabilecek biçimde yetiştirilmelidirler.
Yukarıda belirtilen mühendislik etiği, M.Ö. 1728 – 1686 yılları arasında yaşayan Babil Kralının bir taş üzerine Akatça dilinde yazmış olduğu “Hammurabi Kanunları“na kadar dayanır.
Bu yasaların kapsamı şöyledir:
229. madde: Bir inşaatçı her hangi bir kişi için bir bina inşa eder, bu binayı uygun bir şekilde yapmazsa ve onun inşa ettiği bina yıkılıp sahibini öldürürse, inşaatı yapan öldürülür.
230. madde: Eğer bina, ev sahibinin oğlunu öldürürse, inşaatı yapanın da oğlu öldürülür.
231. madde: Yıkılan bina, sahibinin kölesini öldürürse, inşaatçı, evin sahibine köle için ödeme yapar.
232. madde: Binanın bir kısmı harap olursa, harap olan kısmın tümünü inşaatçı tazmin eder ve yıkılan binayı düzgün bir şekilde tekrar inşa eder.
233. madde: Bir kişi, başkası için bina yapıyorsa, bina henüz tamamlanmamış olsa bile, duvarı yıkılmışsa, inşaatı yapan kişi, kendi imkanları ile duvarı daha sağlam hale getirir.
M.Ö. 1728 ile M.S. 2020 arasındaki fark bu kadar net ve “yıkıldık ey halkım!”