Arkamızda bıraktığımız bir Öğretmenler Günü’nün ardından Türkiye’de öğretmen olmanın zorluklarını irdelemeye çalışacağım.
Amerikalı motivasyon yazarı William Arthur Ward’ın “Sıradan öğretmen anlatır, iyi öğretmen açıklar, yetenekli öğretmen yapar ve gösterir, gerçek öğretmen esin kaynağı olur” şeklindeki ifadesi ile öğretmenliğin nasıl bir uzmanlık mesleği olduğunu ortaya koymuştur.
1739 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. maddesinde ise “öğretmenlik; devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir” tanımlaması yer almaktadır.
Hal böyle olunca da bir ülkenin gelişmesinde eğitimin payının büyüklüğü yadsınamaz.
Eğitime yatırım yapan ülkelerin her açıdan geliştikleri herkesin malumudur.
Unutulmamalıdır ki bilim adamını da, doktoru da, işçiyi de, memuru da, mimarı da, hatta siyasetçiyi de yetiştiren öğretmenden başkası değildir.
Öğretmenler, öğrencilerini şekillendirirken aynı zamanda toplumu ve ülkeyi de şekillendirmiş olurlar.
Genç kuşakların iyi yetiştirilmesi; toplumun refahı, mutluluğu ve kalkınması açısından çok önemlidir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de öğretmen ve öğretmen adaylarının birçok sorunla karşı karşıya oldukları göz ardı edilmemelidir.
Dünyamızın giderek küçülmesine karşım eğitim alanındaki sorunlarımız giderek çoğalmaktadır.
Türkiye’de öğretmenliğin mesleki ve sosyal statüdeki kayıplarına bakacak olursak;
- Yıllara göre maaş artışının enflasyonun ve büyüme oranlarının altında kalması sebebiyle öğretmenlerin reel maaşları düşmekte ve ekonomik durumları giderek kötüleşmektedir.
Yapılan araştırmalara göre, günümüzde öğretmenlerin ekonomik imkânları, bu mesleğin gerektirdiği yaşam standardını sağlayamamaktadır.
Türkiye’nin çeşitli bölgelerinde 3 binin üzerinde öğretmenle yapılan bir çalışmada öğretmenlerin yarısından fazlasının aldıkları ücretten, sosyal ve kültürel ihtiyaçları için para ayıramadığını göstermektedir.
Öğretmenliğin ekonomik koşullarındaki değişimde neoliberal ekonomi politikalarının etkisi olduğu gibi eğitim hizmetlerinin metalaşması süreci yaşanmaktadır.
2000 sonrasında eğitimde özelleştirme yaygınlaşarak, öğretmenlerin istihdamı esnekleştirilmiş ve öğretmenler performans kriterleri ile denetlenmeye başlanmıştır.
Kamuda istihdam olanakları daralarak öğretmenler özel dershane, özel kurs ve etüt merkezlerinde güvencesiz bir şekilde çalışmaktadır.
Özel öğretim kurumlarının piyasa hacminin (payının) genişlemesinde ise lise ve üniversiteye geçiş için merkezi bir sınav yapılması ilr bu sınavlara yönelik verilen özel eğitimlerin de önemli rolü vardır.
Merkezi sınavların yapılması ile öğrenciler ve velilerin beklentileri sınav “kazandıran eğitim” yönünde değişmiştir.
Bu bağlamda öğretmenlerin çalışma ilişkilerindeki özerklikleri kısıtlanarak, öğretmen-öğrenci ilişkisi dönüşüme uğradığı gibi velilerin öğretmenler üzerindeki baskısı da artmaktadır.
Ayrıca merkezi sınavların öğretmenler arası dayanışmadan ziyade rekabeti artırma gibi olumsuz etkileri de göz ardı edilmemelidir.
Türkiye’deki öğretmenler ne yazıktır ki eğitim anlayışları farklılaşan devlet okulu öğretmenleri, özel okul öğretmenleri ve dershane öğretmenleri olmak üzere kategorize edilmektedir.
Kamuda da öğretmenlerin hem sözleşmeli olarak çalıştırılmaya başlaması hem de ücretli öğretmenlik uygulaması, öğretmen emeğinin metalaşmasına katkıda bulunmaktadır.
Özellikle ücretli öğretmenler okul yöneticileri ve kadrolu öğretmenlerin baskısıyla karşılaşmaktadır. - Modern ulus devletlerinin gelişmesiyle birlikte öğretmenlere yurttaş yetiştirme misyonu yüklenerek bu amaçla ulusal bir müfredat oluşturulmaya başlanmıştır.
Eğitimin merkezi bir şekilde planlanması, öğretmenlerin vasıfsızlaştırılmalarında etkili olmaktadır.
Müfredatın uygulanışını gösteren kılavuz kitapların ve ders kitaplarının merkezi olarak hazırlanması öğretmenleri denetim altına almakta ve karar alma sürecinden dışlamaktadır.
Öğretmenler ders içeriklerini ve yöntemlerini seçerken kendilerine çizilen çerçevenin dışına pek çıkamamakta, gittikçe kendi ders planlamasını yapan bir uzman statüsünden uygulayıcı statüsüne düşmektedirler.
Eğitim süreç ve malzemelerinin tüm detaylarıyla hazır hale getirilmesi ve teknolojinin hâkimiyetinin arttırılması öğretmenlerin özerkliğini, girişkenliğini ve sorumluluğunu sınırlamakla beraber özellikle yeni öğretmenleri gittikçe kendi planlamalarını yapamaz hale getirerek vasıfsızlaştırmaktadır.
Cumhuriyetin ilk yıllarında öğretmenlere toplumsal liderlik vasıfları ve modernleştirme misyonu yüklenirken, 1980 sonrasında sınav başarısı odaklı eğitim sistemine geçilmesiyle birlikte öğretmenlere daha sınırlı bir misyon yüklenmeye başlanmıştır.
Bunda yeni bilgi kaynaklarının (televizyon, internet vb.) öğretmenlerin rolüne ortak olmasının da etkisi bulunmaktadır. - Türkiye’de gerek öğretmen yetiştirme uygulamalarında gerekse ihtiyaç planlamada, başından beri ne yazık ki bir istikrar görülmemektedir.
Öğretmenlik mesleğine kimlerin girebileceğine ilişkin MEB, YÖK, akademisyenler, öğretmenler ve öğretmen adayları arasında bir uzlaşma mevcut değildir.
Öğretmenliğe alım konusunda ücretli öğretmenlik, sözleşmeli öğretmenlik, aday öğretmenlik, pedagojik formasyon programları, tezsiz yüksek lisans öğretmenlik programları gibi birbirinden farklı ve yer yer çelişkili uygulamalar yapılmıştır.
Bu hususta halen bir netliğin oluşmaması mesleğin etrafındaki güven bunalımını artırmaktadır.
Öğretmenlerle yapılan çalışmalarda, öğretmen yetiştiren bölüm girişinde kriter olmayışı, yetenekli ve başarılı öğrencilerin öğretmen yetiştiren bölümleri tercih etmemesi gibi faktörlerin mesleğin saygınlığını düşürdüğüne yönelik sonuçlar elde edilmiştir.
Ayrıca lisans eğitimi yetersiz bulunmakta, uygulamalı derslerin denetlenmesinde eksiklikler göze çarptığı gibi formasyon programlarıyla öğretmen adaylarının sayısının yüksek tutulması ve öğretmenlik dışındaki alanlardan mezun olanlara öğretmen olma hakkının verilmesi de öğretmenliğin herkesin yapabileceği bir meslek olarak görülmesine yol açmaktadır.
Temel yetenekler ve yeterlilikler çerçevesinin oluşturulmaması öğretmenlik mesleğindeki kimlik sorununu tetiklemektedir.
- Öğretmenliğin mesleki statüsünü etkileyen diğer bir faktör ise öğretmenlerin mesleki gelişimi konusundaki eksikliklerdir.
Bu durum gerek öğretmenlerin mesleğe gereken önemi vermemelerinden, gerekse hizmet içi eğitimlerin ve mesleki açıdan öğretmenlere sunulan kendilerini geliştirme imkânlarının yetersiz olmasından kaynaklanmaktadır.
Yapılan çalışmalar neticesinde öğretmenlik için performansa göre ödül ve terfi sisteminin getirilmesi önerilmektedir.
Böylece kariyer basamaklarının oluşturulmasında gerek nitelikli öğretmen yetişmesini teşvik noktasında, gerekse öğretmenliğin statüsünü artırma noktasında fayda görülebileceği düşünülmektedir.
Öğretmenler devlet, toplum ve medya nazarında değersizleştirildikleri hissine kapılmaktadır.
Ne yazık ki öğrenciler ve veliler tarafından öğretmenlere uygulanan şiddet haberlerinin medyada yer alması da öğretmenliğin itibarının azaldığının bir diğer göstergesi olarak yorumlanmaktadır.
Yukarıda saymış olduğum maddeler neticesine göre sizce mesleki itibar bakımından öğretmenlik mesleğini gelecekte neler bekliyor?
Teknolojik yeniliklerde olduğu gibi, iş piyasalarında ve mesleklerde yaşanan değişimler eğitim sürecini önemli ölçüde etkilemektedir.
Daha yakın zamana kadar yegâne bilgi kaynağı olan okulların bu konumunu kaybetmesi ile birlikte, meslek için bilgiden gelen itibarda büyük bir yıpranma olduğu görülmektedir.
Öte yanda ise değişen okul yapıları ve ekonomik koşullar da mesleğin sosyal konumunu etkiliyor.
İnsanların eğitime dair bilgileri arttıkça öğretmene yaklaşımlarındaki saygı mesafesi daralıyor.
Ayrıca ülkemizde öğretmen olabilmek için öncelikle üniversite sınavlarına giren 2 milyonu aşan öğrenci arasında %10’luk başarı puanı almalı, az 4 yıl süren zorlu eğitim sürecini başarıyla bitirip diploma almaya hak kazanmalı ve KPSS’ye girerek yüksek (en az 80 ve üzeri) puan almalısınız.
Sonrasında ise MEB tarafından yapılan mülakat elemesini başarıyla geçmeli, devletin, Emniyet, MİT ve tüm kurumlarının güvenlik soruşturmasından “temiz” çıkmalısınız.
(“Temiz çıkmak”, o dönemin siyasi bakış açısına göre değişim gösterebilmektedir.)
Bütün bunların sonucunda kadrolu değil, her yıl yenilenen sözleşmeli öğretmenliği kabul etmelisiniz.
Atandığınızda ise ülkemizin herhangi bir yerinde 6 yıl boyunca (eş durumu dahil) “yer değiştirmeyeceğinize” dair sözleşme imzalamalısınız.
En nihayetinde devlet memurları arasında olduğu gibi OECD ülkeleri arasında da en az maaşı alan bir öğretmen olarak mesleğe başlayacaksınız.
Daha bitmedi!
Bu zor ve zahmetli süreçten sonra atanıp ülkenize hizmet etme şevkiyle işe başlayacaksınız ya…
MEB’in hazırladığı “Performans Değerlendirme Sistemi” ile her yıl mesleğin özelliğini hiç bilmeyenler tarafından çoğunlukla subjektif olarak değerlendirilerek “iyi öğretmen” ya da “kötü öğretmen” olarak tanımlanacaksınız.
Görev yapmakta olduğunuz okulun eğitim-öğretimi “nasıl daha iyi/sini yapabiliriz?” anlayışını yıkacak olan birlikte görev yaptığınız zümre ile zümre dışındaki öğretmenlerin birbirlerine “not vermesini” isteyerek kapitalist sistemin yok edici “ticari rekabet” koşullarında “birlikte iş yapabilme” koşullarını yok edeceksiniz.
Neredeyse her Milli Eğitim Bakanı değişikliğinde “milli eğitimde reform” adı altında köklü değişiklikler yapılmakta olduğunu da unutmamak gerekir.
Buna bağlı olarak da 21 yıllık kesintisiz tek partili iktidarın toplamda neden yedi kez Milli Eğitim Bakanı değişikliği yaptığını ve gelen her yeni bakanın neden “reform yapmak” adı altında kolları sıvadığını sormak gerekmez mi?
Ezcümle, bütün bunlar göz önünde bulundurulursa “eğitim-öğretimde neden başarısız” olduğumuz ve özverili öğretmen olarak mesleğin hakkını vermenin zorluğu konusu üzerinde düşünmek için daha çok nedenimiz olduğu görülecektir.
Başöğretmen Mareşal Gazi Mustafa Kemal Atatürk “Toplumların uygarlık düzeyi, öğretmene verdiği değerle ölçülür” ve “Öğretmenler; Cumhuriyetin özverili öğretmen ve eğitimcileri, yeni kuşağı sizler yetiştireceksiniz ve yeni kuşak sizin eseriniz olacaktır. Eserinizin kıymeti, sizin beceriniz ve özverinizin derecesiyle orantılı olacaktır. Cumhuriyet; fikren, ilmen, fennen, bedenen kuvvetli ve yüksek karakterli koruyucular ister. Yeni kuşağı, bu özellik ve yetenekte yetiştirmek sizin elinizdedir… Sizin başarınız, Cumhuriyetin başarısı olacaktır” demiştir.
Bu sözlerin ışığında bütün olumsuzluklara rağmen yolunda azimle ilerleyen öğretmenlerimize şükranlarımı sunarken, görevleri başında şehit edilen bütün öğretmenlerimizi saygı ile anıyorum.
askimtan@yahoo.com