Süreyya Ağaoğlu hayatı tam bir başarı öyküsüdür.
Adım adım çıktığı basamakları kronolojik olarak sıralamak gerekirse;
- 1924 yılında fakülteden mezun olduktan sonra Ankara’da bulunan Adliye Vekâleti Umur-u Cezaiye Müdüriyeti’nde staja başladı.
- 1924 – 1927 yılları arasında Ankara Asliye Mahkemesi Başkâtip muavinliği görevinde bulundu.
- 1925 yılında fakülteden mezun olduktan sonra Ankara’da Şûra-yı Devlet Tanzimat Dairesi’nde (Osmanlı Devleti’nde günümüzdeki Danıştay‘a karşılık gelen yüksek yargı kurumu) çalıştı.
- 5 Aralık 1927’de Ankara Barosu’na kaydoldu.
- 1928’de “Serbest Avukatlık” ruhsatını alarak, “Türkiye’nin ilk kadın avukatı” unvanının sahibi oldu ve hayatı boyunca avukatlık mesleğini sürdürdü.
- 1936 yılında ailesinin taşınması nedeni ile Ankara Barosu’ndan naklen İstanbul Barosu’na kaydedildi.
Süreyya Ağaoğlu, avukat mesleğinin yanı sıra sıkı bir kadın hakları savunucusu olmuştur.
İstanbul’daki meslek hayatına Fethi Okyar’ın tavsiyesiyle Fransız Av. Maitre Adrien Biliotti’nin yazıhanesinde başlayan Süreyya Ağaoğlu, 1945 yılında Londra’daki Edwards–Erwards firmasında Türk Hukuk Müşaviri olarak görev alır.
Artık yılın altı ayında Türkiye’de, altı ayında da Londra’da çalışmaktadır.
- 1946 yılında Amerika’da toplanan Kadınlar Birliği Kongresi’ne davet edilir ancak formalitelerin uzaması nedeniyle bu kongreye yetişemez ve üç ay süreyle Amerika’da kalır. Süreyya Ağaoğlu, Amerika’da kaldığı bu süre içinde Yale, Colombia ve Chicago Üniversitelerinde incelemeler yapmasının yanı sıra Colombia radyosunda yaptığı konuşmaları da yayınlanır.
- 1950 yılında Londra’dan ayrılarak Türkiye’ye döner.
Süreyya Ağaoğlu, “Beynelmilel Barolar Birliği” ile görüşmeler yaparak İstanbul Barosu’nun da bu birliğe üye olmasını sağlar.
- 1960 yılına kadar da bu kuruluşun yegâne Kadın Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapar.
Ayrıca Amerika’da bulunan “Kadın Hukukçular Birliği”ne üye olur.
“Beynelmilel Barolar Birliği” vasıtasıyla Avrupa’daki (Union International des Avocats) “Beynelmilel Avukatlar Birliği”ne de üye olur.
Süreyya Ağaoğlu’nun başarıları bunlarla da sınırlı değildir.
86 yıllık yaşantısına sığdırdığı daha birçok başarıları da vardır…
1946’daki girişimleri sonucunda İstanbul Barosunun, Uluslararası Barolar Birliği’ne üye olmasını sağlayarak 1946 – 1960 yılları arasında bu birliğin tek kadın Yönetim Kurulu Üyesi olarak görev yapmıştır.
- 1948 yılında Berlin Milletlerarası Hukukçular Komisyonu Üyesi olan Ağaoğlu;
- 1949 yılında Milletlerarası Barolar Birliği Yönetim Kurulu İdari Heyeti’ne seçilmiştir.
- 1951 yılında Londra’daki Barolar Birliği Kongresi’ne gitmiştir.
- 1952’de Amerikalı kadınlar tarafından kurulan Hukukçu Kadınlar Kongresi, Süreyya Ağaoğlu’nun öncülüğü ve teşebbüsü ile İstanbul’da toplanır.
Toplantıda bu kuruluşa başkan seçilir, başkanlık görevini 1954 yılına kadar sürdürür. - Yine 1952 yılında Madrid’deki Beynelmilel Barolar Birliği Kongresi’ne katılır.
Madrid Kongresi’ni Berlin’deki Beynelmilel Hukukçular Komisyonu Kongresi - Ayrıca 1952 yılında Pakistan Kadınlar Birliği’nin düzenlediği konferansa davet edilir.
- 1953 yılında Beynelmilel Muhacirler Kongresi’ne katılmak üzere Strasbourg’a gider.
- 1954 yılında Finlandiya, Helsinki’de toplanan Hukukçu Kadınlar Kongresi’ne başkanlık
Bunu izleyen günlerde Berlin Hukukçu Kadınlar Toplantısı’nı açar. - Yine 1954’te Monte Carlo’daki Barolar Birliği ve Hukukçu Kadınlar Toplantıları’nda bulunur.
- 1956 yılında Beynelmilel Barolar Birliği’nin Oslo Kongresi’ne katılır.
- 1958 yılının Şubat ayında Nazlı Tlabar (siyasetçi) ile Hint Kadın Teşkilatı’nın davetlisi olarak Seylan’a giderler.
- 1959 yılında ise Yeni Delhi’de Hukukçular Konferansı’na katılır.
- 1960 yılında Kadın Hukukçular Birliği tarafından Birleşmiş Milletler Cenevre Teşkilatı temsilcisi olarak seçilir.
Bu arada 1960 ihtilalinin ardından Yassıada davalarında babasının avukatlığını üstlenerek hukuk savaşı vermiştir. - 1965 yılında Noter Fahriye Akman ile Atina’da Hukukçu Kadınlar Kongresi’ne katılırlar.
- 1968 yılında İstanbul’da bir grup kadın hukukçu arkadaşıyla Türk Hukukçu Kadınlar Cemiyeti’ni kurarlar.
- 1971 yılında Monte Carlo’da Beynelmilel Barolar Birliği Konferansı’na gider.
- 1973 yılında da Londra’da Kadın Hukukçular Konseyi Toplantısı’na katılır.
- 1975 yılı yazında, Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’nden 20 kişilik bir grupla Uluslararası Kadın Hukukçular Konfederasyonu’nun Varna Kongresi’ne katılırlar ve bu kongrede Uluslararası Hukukçu Kadınlar Konfederasyonu ikinci başkanlığına seçilir.
- 28-29 Mayıs 1977’de Uluslararası Hukukçu Kadınlar Federasyonu’nun Palermo’da düzenlediği “organ nakli” konulu sempozyumuna Türk Hukukçu Kadınlar Derneği’nden bir grupla katılır.
- 14-18 Kasım 1979 tarihleri arasında Hukukçu Kadınlar Federasyonu’nun Atina’daki toplantısına katılır.
- Kasım 1980’de Nihal Uluocak ve Aysel Çelikel ile birlikte Brüksel’de yapılan Hukukçu Kadınlar Federasyonu Konsey toplantısına katılır ve 1980-1982 dönemi ikinci başkanı olur.
- 1982 yılı Ocak ayında da Caracas’ta toplanan Uluslararası Kadın Avukatlar Kongresi’ne katılır.
Süreyya Ağaoğlu tüm bu başarılarının dışında 1946 seçimlerine Demokrat Parti saflarından katılmış, Başbakan Yardımcılığı, Çalışma Bakanlığı, İşletmeler Bakanlığı ve Sanayi Bakanlığı görevlerini yürütmüştür.
27 Mayıs 1960 ihtilâline kadar Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde Manisa milletvekili olarak da görev yapmıştır.
Siyasi hayatına Yeni Türkiye Partisi bünyesinde devam eden Ağaoğlu, partinin İstanbul İl Başkanı görevini üstlenmiştir.
Süreyya Ağaoğlu, 1974 yılında meslekte kırkıncı yılını tamamlayan kırk avukat arasına seçilmiş, Cumhuriyet’imizin kuruluşunun 50. yıl dönümünde de dönemin Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk tarafından ödüllendirilmiştir.
Süreyya Ağaoğlu bütün bunların dışında
- 1947 yılında Ali Fuat Başgil ve Ahmet Emin Yalman ile birlikte
-Hür Fikirleri Yayma Cemiyeti,
-Türk-Amerikan Üniversiteler Derneği,
-Türk Hukukçu Kadınlar Derneği,
- 1950 yılında Soroptimist Kadınlar Derneği Türkiye kolu (En İyiyi Amaçlayan Kadınlar),
- Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği,
- İstanbul Kulübü
gibi sivil toplum kuruluşlarının oluşumuna öncülük etmiştir.
Süreyya Ağaoğlu’nun çocuğu yoktu ve 1949 yılında gittiği Amerika seyahatinde, Amerika’da sokak çocuklarının “özel muhtaçlar yurdunda” barındırıldığını gördü.
Gördüğü bu çalışma üzerine İstanbul’a döndüğünde kendi ifadesiyle:
“Taksim parkındaki kimsesiz çocuklar” için bu türde bir barınma yurdu yaptırma kararı alarak, bunun üzerine “hayattaki en büyük uğraşım çocuklar” diyerek aynı yıl, yüzlerce kimsesiz ya da imkânları sınırlı çocukları topluma kazandıran, Çocuk Dostları Derneği’ni kurdu.
Yakın çevresine göre kimsesiz çocuklara olan düşkünlüğünün nedeni kendisinin hiç çocuğu olmamasıydı.
İngilizce ve Fransızca bilen Süreyya Ağaoğlu’nun, “Londra’da Gördüklerim” ve “Bir Hayat Böyle Geçti” adlı kitapları ile çeşitli hukuki makaleleri bulunmaktadır.
1950 – 1960 yılları arasında Alman hukukçu Werner Taschenbreker ile evli kalmıştır.
Üniversite öğrencisi olduğu yıllarda Atatürk’le tanıştığını açıklayan Ağaoğlu, onunla çok sık görüştüğünü, “o zamanlar aile münasebetimiz çok ileriydi. Bu vesile ile çok sık görme imkânım oldu. Hemen hemen her hafta bizim evimize gelirdi” şeklindeki sözleriyle ifade etmiştir.
29 Aralık 1989’da İstanbul’da “Kadın Hakları ve Çağdaşlaşma” konulu panele katılan ilk kadın avukat Süreyya Ağaoğlu, buradan ayrılırken düşerek beyin kanaması geçirmiş, tüm çabalara rağmen kurtarılamamıştır.
Vefatından sonra “Süreyya Ağaoğlu Çocuk Dostları Derneği” adını alan, Süreyya Ağaoğlu’nun bu kazandırımı, halen dimdik ayaktadır ve kurulduğu 1949 yılından günümüze kadar yurdun dört bir yanından gelen çocukları okutarak yurt binasında barındırmaktadır.
Süreyya Ağaoğlu Eğitim ve Öğretim Vakfı ise lise, yükseköğretim ve yüksek lisans düzeylerinde öğrencilere burslar vermeye devam etmektedir.
Aile fotoğrafları, mektupları, gazete kupürleri; belgelerden oluşan özel arşivi, İstanbul’daki Kadın Eserleri Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Son olarak Süreyya Ağaoğlu’nun Mustafa Kemal Atatürk ile ilgili çok kıymetli bir anısını sizlerle paylaşmak istiyorum değerli okurlar:
Süreyya Ağaoğlu, İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden başarıyla mezun olduktan sonra Ankara’ya dönerek hanım bir arkadaşı ile Adalet Bakanlığı’nda staja başlar.
İlk günlerin heyecanı geçince, bir sorunla karşılaşırlar:
Öğle yemeği işini nasıl çözeceklerdir?
Evlerine gidemezler, evleri bakanlığa çok uzaktır.
Lokantaya da gidemezler…
Aslında o zamanlar Ankara‘da yemek yenebilecek bir lokanta, “İstanbul Lokantası” vardır.
Fakat sadece milletvekillerinin yemek yediği bu lokantada, kadınların yemek yediği görülmüş şey değildir!
Türkiye‘nin, bu ilk kadın stajyer avukatları, öğle yemeklerini, bir süre için peynir ekmek yiyerek geçiştirirler.
Ama sonunda dayanamazlar ve dönemin Basın-Yayın Genel Müdürü olan babası Ahmet Ağaoğlu‘na giden Süreyya, öğle yemeklerini İstanbul Lokantası‘nda yiyebilmek için izin ister. Ahmet Ağaoğlu, bunda bir sakınca görmez, onayı verir.
İki arkadaş, ertesi gün öğleyin lokantaya gider, küçük bir bölümüne geçip güzel güzel karınlarını doyurur.
Ahmet Ağaoğlu‘nu ve kızını tanıdıkları için kimse yüzlerine bir şey söyleyemez ama arkalarından konuşmalar başlar. Homurdanmalar ve şikâyetler yükselir.
Şikâyetler aynı gün, zamanın Başbakanı Rauf Bey‘e de iletilir. Rauf Bey de Ahmet Ağaoğlu‘nu arayıp durumu anlatır.
Süreyya, o akşam eve döndüğünde, babasının kendisini beklediğini görür.
Ahmet Bey hemen konuya girerek, “Başbakan Rauf Bey, senin ve arkadaşının lokantada yemek yediğinizi ve herkesin bunu konuştuğunu” anlattı ve “bundan sonra öğle yemeklerine bana gelin” der.
Süreyya çok üzülür, ama yapacağı bir şey de yoktur.
Birkaç gün sonra, Atatürk ve eşi Latife Hanım, Ahmet Ağaoğlu‘na misafirliğe gelir.
Sohbet edilirken, söz bu konudan açılınca, Süreyya Hanım, olayı bütün açıklığıyla Atatürk‘e anlatır.
Onun, kendisini anlayacağını ve destekleyeceğini düşünmektedir.
Oysa, onu dinleyen Atatürk, “Babanın da, Rauf Bey’in de hakkı var” der.
Büyük bir hayal kırıklığına uğrayan Süreyya Hanım, ertesi gün bakanlıktaki odasında çalışırken, bir yetkili telaşla içeri girer: “Süreyya hazırlan, Paşa seni yemeğe götürecekmiş!”
Süreyya şaşırır, apar topar kapının önüne çıkar.
Yanında bir milletvekili ve yaveri ile arabada oturan Atatürk, onu görünce, “Latife bugün seni öğle yemeğine bekliyor” der.
Süreyya Hanım hem şaşkın, hem de sevinçlidir.
O bindikten sonra hareket eden otomobil İstanbul Lokantası‘nın önünden geçerken, Atatürk, birden şoföre durmasını söyler.
Bozüyük milletvekili Salih Bey telaşla yanlarına gelince, Atatürk, herkesin duyabileceği bir sesle, ona, “Bugün Süreyya’yı bize götürüyorum, ama yarın buraya gelecek, yemeğini lokantada yiyecek” der.
Süreyya Hanım’ın şaşkınlığı daha da artar.
Ne olup bittiğini, Latife Hanım yemekte onun kulağına eğilip, “Paşa, dün akşam bu lokanta olayına çok kızdı, ama babanı senin yanında ezmek istemediği için kızgınlığını belli etmedi. Eve gelir gelmez, birkaç milletvekilini arayarak, yarın mutlaka eşleriyle birlikte lokantaya öğle yemeğine gitmelerini söyledi” deyince Süreyya Hanım durumu anlar.
Süreyya Ağaoğlu, ertesi gün, arkadaşıyla İstanbul Lokantası‘na gittiğinde, birkaç milletvekili eşinin de ilk kez orada olduğunu görür.
Kimse onları bakışlarıyla bile rahatsız etmeye yeltenemez.
Bu bir ilk olur…
Atatürk ve Türkiye‘nin ilk kadın avukatı Süreyya Ağaoğlu, kadınların, tıpkı erkekler gibi, bir lokantada yemek yiyebilmesine de birçok şeye öncülük ettiği gibi buna da öncülük etmiştir…
Bu vesile ile Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü saygı ve minnetle anıyoruz.
Hukukçuluğunun yanı sıra Atatürk ilke ve inkılaplarının ile kadın haklarının yılmaz bir savunucusu olan Süreyya Ağaoğlu’nun seçkin kişiliği ile bıraktığı seçkin eserleri önünde saygıyla eğiliyoruz.
* Darülfünun, Arapça “dar” ve “fünun” sözcüklerinden türetilmiş, “üniversite” anlamında kullanılan bir sözcüktür. Aynı zamanda 1900 yılında Avrupa üniversiteleri tarzında kurulan Darülfünun-ı Şahane veya İstanbul Darülfünununu ifade eder. Bu kurum 1933 reformuyla İstanbul Üniversitesi’ne dönüştürülmüştür.