“Stagflasyon”, İngilizce “Stagnation” yani durgunluk/daralma ve “Inflation” yani enflasyon kelimelerinden türetilmiş bir ekonomik terimdir.
Ekonomik hayatta, hem durgunluk hem de enflasyon yaşandığı dönemlerde bu iki olgunun birbirini tetiklediğini ve büyüttüğünü anlatmakta kullanılmaktadır.
Türkiye‘de enflasyonun hızla artıyor ve buna karşın büyüme hızının giderek düşüyor olması, işsizliğin yükselmesi, konkordato veya iflas ilan eden firmaların sayısının her geçen gün artması, ekonomide daralmanın işaretleri “Türkiye stagflasyona mı giriyor?” sorularını bir süre önce gündeme getirmişti.
Devlet mekanizmasının bir siyasi parti ile özdeşleşmesi, kamu kaynaklarının kullanımında şeffaflık, hesap verebilirlik düzeyi, çeşitli fonların kullanımı, aktarımı noktasındaki belirsizlikler ile ABD ve AB gibi küresel güçlerle olan inişli çıkışlı ilişkiler, sürekli olarak ekonomi yönetimi alanında soru işaretlerine neden olmaktadır.
Türkiye’nin daha çok üretim, yatırım ve istihdama ihtiyacı varken, sanayide doğalgaza yapılan %48 zam ile üretim maliyetlerinin ve enflasyonun artması kaçınılmazdır.
Hal böyle iken üretim ve yatırıma nasıl destek olunup sanayimizin rekabet gücü korunabilir?
Kaldı ki fiyat beklerken ithalat haberi alan “tüccarın eline kaldık” diyen çiftçi bir yana, maliyetlerin yüksek olması ve gelen zamlar, üreticiyi içinden çıkılmaz bir hale sürüklemektedir.
Ülke böyle bir çıkmazda iken “Mayıs ayı ile Kasım ayının fiyatlarının karşılaştırılmasının doğru olmadığını” söyleyen Tarım ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli’ye kocaman bir alkış(!) gitsin ve bu yoruma şöyle bir manşet ile yanıt vermek isterim:
“Yumurta fiyatlarının son dönemde katlanması sebebiyle ucuz yumurta almak isteyen vatandaşlar Adalet Bakanlığı Edirne Açık Ceza İnfaz Kurumu satış mağazası önünde uzun kuyruk oluşturdu… Kurumun satış mağazasında piyasaya göre 1 lira daha düşük olarak 23 TL’den satılan 30’lu küçük yumurta kolileri öğle saati gelmeden tükendi…”
Bu haber, bir gazetenin manşetinde 3 Kasım’da (bugün) yer aldı.
Gelelim yine 3 Kasım 2021 tarihi itibari ile TÜİK’in yaptığı açıklamaya…
Ekim ayındaki enflasyon %2.39 artmış ve yine TÜİK verilerine göre yıllık enflasyon %19,89 olmuş!
Giderlerin bu denli artması ile enflasyonun %19,89 olduğunun en doğru yanıtını hızla boşalan cüzdanlarımız verecektir.
Hükümetin kontrolü altında bulunan TÜİK’in yüzdeyi %21’in altında tutma çabası için yapılan bu çalışma takdire şayan(!) bir çalışma.
Zamanında “Türkiye’yi uçuracak” denilen Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nin Türkiye’yi uçak hızı ile yokuş aşağı uçurduğu yalan değil.
Doğru söze ne denir?
- 2019’da 31 bin Lira olan Bedelli Askerlik ücretinin de 46 bin Liranın üzerine çıkmasının;
- Bu ayki enflasyon rakamlarına göre harç, vergi ve trafik cezalarının yılbaşı itibari ile %36,20 artmasının;
- Doğalgaz zammından en çok etkilenenin un, ekmek ve makarna olması beklenmektedir.
Bütün bunların Türkçede tek karşılığı vardır, o da “halkın aç kalacağıdır” ve Türkiye’nin hem karanlık hem de soğukta kalacağının sürpriz olmayacağıdır.
Küresel tedarik zincirinde değişen dengeler Türkiye’yi öne çıkarırken, sanayici stoklarını ve kurulu kapasitesini zorlamaktadır.
Sanayiciler yükselen finansman maliyetine karşın Kalkınma Bankası’nın adım atmasını ve KGF’nin (Kredi Garanti Fonu) güçlendirilmesini talep ediyor.
Deutsche Bank Araştırma Direktörü Christian Wietoska, Türkiye’ye gerçekleştirdiği ziyaretinde TCMB‘nin politika değişikliği konusunda,
“Enerji ithalatçısıysanız, cari dengenin kur ve enflasyon üzerindeki etkileri konusunda dikkatli olunması gerek. Zayıf TL ile sağlanacak avantajın sınırları var. Enflasyonun ekonomiye verdiği zarar daha fazla” değerlendirmesini yaparken, ülkenin “büyük ekonomistinin” bu durumu görmezden gelmesi oldukça düşündürücü!
BOTAŞ’ın yaptığı doğalgaz zammının piyasada domino etkisi yaratacağı ve üretici gibi halkın da bu zorluğa dayanamayacağı ortadadır.
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı ile ilgili diğer kurumların 2022 bütçesi, bu yıla göre %52,2 artarak 7 milyar 707 milyon 842 bin Liraya yükseldi.
Dağıtım şirketlerine ödenen paranın 8 milyar TL’den 25 milyar TL’ye çıkartılmış olmasının sebebi ise ayrıca ve kesinlikle sorgulanmalıdır!
Kısacası, doğalgaz ve elektrikte en çok artış ile Türkiye “Avrupa şampiyonluğunu” kimselere kaptırmıyor.
Araç depolarının bir kez olsun zamsız doldurulması kaç kişinin cüzdanına fayda sağlamıştır?
Bir ayda gelen üçüncü LPG zammı halkı bezdirmiş durumdadır.
Bu yazıyı yazarken LPG’nin fiyatı 6,74 kuruştu ve ilerleyen saatlerde bu rakama bir değişiklik gelecek olursa adeta “zam arsızına” dönen ülkem insanı şaşırır mı dersiniz?
Yaşanan maddi imkansızlıklar, eğitimden kopuşa sebep olduğu gibi halkı gitgide eğitimsiz bir geleceğe doğru sürüklemektedir.
Eğitim Reformu Girişimi’nin raporuna göre, 2020-21 eğitim öğretim döneminde ilkokul, ortaokul ve ortaöğretim çağındaki tam 675 bin 861 öğrenci okul dışında kaldı.
Avrupa’da asgari ücret 1500-2200 Euro iken bizdeki asgari ücret 330 Euro’ya tekabül etmektedir ve ülkemizin uluslararası platformlardaki karnesi resmen göz yaşartan türden!
“Hukukun Üstünlüğü Endeksi”nde Danimarka 1. Norveç 2. Finlandiya 3. sırada yer alırken, 118 ülkenin yer aldığı listede Türkiye’nin 117. sırada yer alması;
“Dünya Sefalet Endeksi”nde ise Venezuela 1. Zimbabwe 2. Sudan 3. sırada iken, 23 ülkenin bulunduğu listede Türkiye’nin 21. sırada olması konusundaki değerlendirmeyi sizlere bırakıyorum.
“Kulis bilgileri” arasında yer alan EYT ve asgari ücretlilerin “vergi dışı bırakılması” kararı, faiz indirimi, kredi musluklarının açılması, esnafın acil ödemelerinin ertelenmesine yönelik gibi hazırlıkların yapılması çürümüş olan bu sisteme ancak
“geçici bir çözüm” getirecektir gibi görünüyor,
Bir “baskın seçim” yapılsa dahi bozulmuş olan bu düzenin düzelmesi sizce ne kadar kolaydır?
Yazının başındaki soruya gelecek olursak, bu durumun en net yanıtını bir “dış göz” olarak dünyada hızla artan enerji fiyatları ve belirsizlik, Türkiye gibi enerjide dışarıya bağımlı ve gelişmekte olan ülkelerde stagflasyon (yüksek enflasyonda durgunluk) riskini artırmış durumdadır.