27 Mayıs 1995’ten bu yana bir etnik kimlik kavgasının içinde kaybolan evlatların, sevgililerin, eşlerin “kemiklerini” bulmaya bile razı olmak adına yükselen sessiz bir çığlıktır “Cumartesi Anneleri”nin eylemi.
Başında ağlayabilecekleri bir mezar taşı olsun istediler her sevdiğini kaybedenin olduğu gibi ve 700 haftadır devletin kendilerine “yardım sözü” vermiş olmasına rağmen bulunamayanlara ağlamaya devam etmek üzere “’#BeniBulAnne” sloganı ile “hakikat, adalet ve vicdan” adına çağrıda bulundu “Cumartesi Anneleri”.
Yaktıkları ağıtlar, akıttıkları gözyaşları ile “Cumartesi Anneleri”nin verdikleri mücadeleye sanat, siyaset ve edebiyat çevresinden pek çok isim destek de verdi yıllar boyu.
Oysa evlatlarının suçları ne olursa olsun nefeslerini yeniden duymak ya da yok olmuş bedenlerinin kemiklerine kavuşmak amacı ile İstiklâl’de öylece oturmak ya da polis tarafından darp edilmeye ancak bir “anne” razı gelebilir ve bu da değil dövülmeyi, tutuklanmayı, bir “anne”nin evladının kayıtsız şartsız saygısını hak eder.
“Cumartesi Anneleri”nin eylemi, Arjantin’de 1976 yılında Juan Perón’un eşi Isabel Peron’un askeri cunta tarafından devrilerek gerçekleştirilen askeri darbede kimine göre 15, kimine göre ise 30bin kişinin ortadan kaybolması ya da öldürülmesinden beri her hafta Perşembe günü “Madres de la Plaza de Mayo”da toplanan “Plaza de Mayo Anneleri” örnek alınarak yapılmaktadır.
Şair Emirhan Oğuz, “Plaza de Mayo Anneleri”nin acılarını betimlediği 97 dizelik uzun ve etkileyici şiirinin bir bölümünde şöyle diyor;
“Bugün haftanın dördüncü günü anne
Son Perşembesi Eylül’ün
Mayıs Meydanı’nda ilk çiçeklerini açıyor bahar
Ve başörtün
Ülkemin mavi kelebekleri gibi
Dalga dalga uçuyor saçlarında
Bir öfkenin öce yargılı sesisin anne
Sarmışlar çevreni sırmalı kollarıyla
Parmakları tetikte dirsekler kenetli
Kaçırıyorlar gözlerini gözlerinden
Gizlemeye çalışıyorlar yüzlerini
Susturmak istiyorlar acı aşk şarkılarını kır gecesinin
Silmek yok etmek istiyorlar kardaki ayak izlerini
Seni yirmiyedi güz yaşlandıranlar
Sana Plaza de Mayo’nun delisi diyorlar anne
Çelik yelekleriyle uykularını basıp
Gelinlik kızlarına saldıranlar
Sana Perşembe’nin delisi diyorlar.”
Sözün özü, hangi milletten ve hangi dinden olursa olsun, her “anne”nin acısının rengi aynıdır ve çekilen bu acıya “orantısız şiddet” uygulamak neden?