Gün geçmiyor ki Türkiye’de sorgulanması gereken inandırıcılıktan uzak “iktidar söylemleri” olmasın ve sonra da kendi kendinize bunun nasıl kirli bir siyaset olduğunu soruyorsunuz.
Karayolları Genel Müdürlüğü 2020 yılı denetiminde yaptırılan “Yap-İşlet-Devret” modeli ile otoyol projelerinde sözleşmenin değiştirilmiş olduğu, geçiş ücreti ve kur güncellemesinin yılda bir kereden ikiye çıkarılması sonucu üç projede şirketlere geçen yıl fazladan 884 milyon Lira ödeme yapıldığı Sayıştay tarafından saptandı.
Sayıştay Başkanlığı’nın ortaya çıkardığı ve sansürlenen “Karayolları Genel Müdürlüğü 2020 Yılı Taslak Denetim Raporu”na göre kur farkından doğan devasa yük, halkın sırtına yüklendi ve bu rakamlar gerçek, raporda –her nedense- yer almadı.
Sayıştay’ın hesaplarına göre sözleşmelerde yapılan bu değişiklikler sonucu projelerin kamuya devredileceği tarihe kadar şirketlerin kasasına fazladan 2 milyar 549 milyon 982 bin TL gireceği hesaplandı.
Bu rakamları -zor da olsa- aklınızda tutun ve şimdi de Tarım Ve Orman Bakanlığı’na bir göz atalım.
Tarım Ve Orman Bakanı Bekir Pakdemirli, TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu, 2022 bütçe görüşmelerinde, orman yangınları ile mücadelede alınacak uçaklar için 2,4 milyar TL kaynak ayırdıklarını ifade etti.
Muhalefet milletvekillerinin itiraz ederek bütçenin 400 milyon TL olduğunu hatırlatması üzerine Pakdemirli, “2,4 milyar lira koyduk. Göndeririz size arkadaşlar. Ek bütçede var” dedi ve bakınız nasıl devam etti:
“Orman Genel Müdürümüz 140 kişiyle girmemesi gereken bir kanyona Antalya’da girdi ve orada hayatlarını kaybedebilirlerdi. Bu riskleri aldılar ve ben almamalarını söylemiştim. Bakın, bu sebeple başarılı olduk yani bu işleri insanla çözersiniz. Eğer, uçakla bu işler, teçhizatla çözülseydi Amerika bu işleri çözerdi ve aylarca yangınlar sürmezdi. Kaliforniya’da aylarca yangınlar sürdü. Bugün söndü mü, hâlâ bilmiyorum ama birkaç hafta öncesinde bir Amerikalıyla konuştuğumda hâlâ Kaliforniya’da yangınların devam ettiğini söylüyor. Bunlar uçak üretici ülkeler yani işi, bu kadar sadece bir teçhizata, bir metal yığınına, bir uçağa, ondan sonra şeye indirgeyerek bu işin üzerinden siyaset yapmayın, ormanın üzerinden de ağacın üzerinden de siyaset yapmamamız gerekiyor.” Bakan Beyin bu sözleri orman, yangın söndürme ve coğrafya konusundaki bilgisinin yeterli olup olmadığını konusunda sizleri bilmem ama benim kafamda soru işaretleri uyandırıyor.
Sadece orman, yangın söndürme ve coğrafya da değil!
Çiftçilerin “genel itibariyle zarar etmediğini” ve çiftçiye “merak etmeyin, son üç buçuk senedir sizi üzmedik; doğru alım politikalarıyla, üretici dostu politikalarla sizi üzmedik” ifadelerini kullanıyor olması bir “akıl tutulmasından” başka bir şey olamaz!
Gözle görülen bir gerçek var ki o da tarım politikasının böyle gitmesi ile ekmeklik buğday dahi bulunamayacağı gerçeğidir Sayın Pakdemirli!
Çiftçiyi de bir yana koyacak olursak, bu milletin kaçta kaçı;
- Faturalarını ödeyebiliyor mu ya da ne kadarını ödeyemiyor?
- Buzdolaplarına ne kadar gıda girebiliyor?
- Çocukları okula ceplerinde harçlık ile gidebiliyor mu yoksa kantine uzaktan imrenerek mi bakıyor?
- Çocuklarına –parlak- bir gelecek sunabiliyor mu?
- Gençler okuyabilseler ve hasbelkader üniversiteye girebilseler de iş sahibi olabilecekler mi, yoksa İş-Kur kuyruklarında asgari ücrete razı olarak “ne iş olursa yaparız” zorunluluğu ile “umut fakirin ekmeği” mi diyecekler?
- “Bana necilik” yapmaksızın haksızlığa karşı duran geleceğin umudu olan gençlerimizi neden dinlenmiyor ve döverek sindirmeye çalışıyorsunuz?
Özellikle Boğaziçili gençlerimizin azimli duruşlarının alkışı hak ettiğini laf arasında belirtmek isterim.
İktidarın çizmeye çalıştığı pembe tablonun aslında siyah olduğunun en net göstergesi her zamanki gibi –doğru aktarılan- rakamlardır.
“Türkiye, son 18 yılda eğitim-öğretim altyapısını dünyada en hızlı geliştiren, en hızlı yenileyen ülkelerin başında geliyor. Daha önce biz başka ülkelerin eğitim-öğretim şartlarına gıptayla bakarken şimdi birçok ülke bizim eğitim-öğretim imkânlarını örnek alıyor” diyen Sayın Cumhurbaşkanına soruyorum:
- Okula gitmesi gereken 720 bin çocuk, neden çocuk işçi oldular?
- Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) raporuna göre Türkiye‘de 5-17 yaş arasında 720 bin çocuk işçi Okula gitmesi gereken 720 bin çocuk işçinin yüzde 31’i neden tarımda, yüzde 24’ü neden sanayide, yüzde 45’i neden hizmet sektöründe çalışıyor? 720 bin çocuk işçinin yüzde 35’i yani 250 bin çocuk, neden çalışmak zorunda olduğu için herhangi bir eğitim alamıyor?
-
- TÜİK gibi yandaş kurumun verilerine göre, ülkemizde 7,4 milyon çocuk yoksul, yani çocuklarımızın 3’te 1’inin yoksul olduğuna siz inanıyor musunuz? Oysa UNICEF 2020 raporlarına göre, çocuklarımızın yalnızca yüzde 53’ü yani refah düzeyi yüksek ailelerin çocukları hayatından memnun. Gençlerimizin zaten yüzde 70’i yurt dışına çıkmak istiyor. Sizce neden?
- Kısacası, okuması gereken oyun çağındaki bir çocuk neden işçilik yapsın? Bu zorunluluğun sorumlusu kimdir? Bu soruların yanıtları sizde var mıdır?
“Tıkırında” gösterilmeye çalışılan Türkiye ekonomisi, sorunlar ve yoksulluk meseleleri ile her geçen gün büyürken gitgide fakirleşmekte olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.
Türkiye’nin yüzde 57’si asgari maaş ile geçinmeye çalışıyor.
Asgari maaşa yapılacak artışlar konuşuladururken Dolara, pompa fiyatına, altına gelen zamlar, piyasayı baştan sona etkilerken, değişmez bir döngü olan asgari ücrete zam, eşittir geçim kaynağı olan her türlü enerjiye, gıdaya getirilen zam, hatta kredi puanlarına uygulanan faiz artışlarını beraberinde getirecektir.Bu durumda hangi ücret zammından hangi refahtan söz edebiliriz?
Yazımı sonlandırırken Platon’un yerinde bir sözüne yer vermek istiyorum:
“Siyasetle ilgilenmeyen aydınları bekleyen kaçınılmaz sonuç, cahiller tarafından yönetilmeye mahkum olmaktır.”