Uzunca süredir yazılarıma ara vermiştim…
Malumunuz yaz geldi, tatil yaptık ve biraz da mevsim dönümünün azizliğine uğradık, uzadı da uzadı bu yazıya ara verme faslı şöyle iki ay kadar.
Bu aradan sonra, klavyenin başına geçmek ve birikmişleri yazmaya kalkacak olursam, eminim değil bir, en az on yazı çıkar.
Ancak, değişmeyen bir gerçek var ki o da ülkedeki sorunların çözümünde hiçbir şeyin değişmemiş, durumun “stabil” olmasıdır.
Gelin, özetle şu birikmişlere hep birlikte bakalım:
- TÜRKİYE Cumhuriyeti’nin tapu belgesi Lozan Barış Antlaşması’nın 97. yıldönümünde, Anıtkabir’e giden sivil toplum örgütleri polis barikatıyla karşılaştı.
Soruyorum: Sivil toplum örgütlerinin tek derdi Atatürk’e minnet ve şükranlarını sunmak iken, neden polis barikatları ile karşılaşıyor? Her Türk vatandaşı ve ülkemize gelen her yabancı konuk istediği zaman Anıtkabir’e gidebiliyorsa, üç-beş kişinin yanyana gelmesinin yarattığı sorun ne olabilir? Mustafa Kemal Atatürk, milletine tebessüm eder ve milletini güldürürken, şimdi milletinin gülmeyi unutması ne acı! - TÜRKİYE adeta yandı, kül oldu ve bu yangınlar kiralık üç uçakla söndürülmeye çalışıldı. Peki ne oldu bizim THK uçaklarına? Türkiye’de yangınla mücadeleden sorumlu olan Orman Genel Müdürlüğü, 1986 yılından bu yana yangın söndürme uçakları kiralıyordu. 2019 yılına kadar genel müdürlük bu uçakları Türk Hava Kurumu’ndan kiraladı. Ancak o yıl uçak kiralama ücretlerinde anlaşmazlık yaşandı. Bu nedenle genel müdürlük, son iki yıldır Rusya’dan uçak kiralama yoluna giderken hava gücünün ağırlıklı kısmını da helikopterden oluşturdu. Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yayınladığı belgelere göre, Bordo Grup bünyesindeki EAB Havacılık Şirketi’nden son üç yılda kiralanan 91 helikopter için 554 milyon Türk Lirası ödendi. Oysa yine Uluslararası Şeffaflık Derneği’nin yayınladığı belgelere göre; 2020 yılı ihalesi 3 amfibik uçak için 84 milyon 180 bin Türk Lirası, 2021 ihalesi ise 5 uçak için 203 milyon TL teklif eden CMC Savunma Sanayi Şirketi’nde kaldı. Neden? THK uçaklarına 4 milyon USD bulamayan bu canım devletimin Somali’ye 30 milyon USD hibe etmesi ne kadar da göz yaşartıcı(!) Türkiye dört bir yandan yanarken, TOKİ‘nin yeni konut projelerini internet sitesinde yayınlamasında gösterdiği hızı keşke yangın söndürürken de gösterebilseydi diyesi geliyor insanın.
Not: THK’nun kayyum başkanının “uçamaz” dediği uçakların aynı modeli bugün İspanya’da kullanılmaya devam ediliyor. - Sınırlarımız adeta kevgire dönmeye devam ediyor. Afrikalı, Afgan, Pakistanlı, Libyalı her türlü göçmen akın akın gelmeye devam ediyor. Gelen gelene… Göçmen sayısında liderliği dünyada kimseye de bırakmıyoruz! Dünyanın en istikrarlı göç veren ülkesi Afganistan iken en istikrarlı şekilde göç alan ülkesi de Türkiye. “Avrupa ülkeleri sınırlarını mültecilere kapatıp güvenliklerini sağlarken biz neden sınırlarımızı kapat(a)mıyoruz?” Bu arada Türkiye’ye gelen milyonlarca sığınmacı/göçmen varken, neden hala bir “Göç Bakanlığı”nın kurulmadığı benim merak ettiğim ayrı bir konu.
- Atlamayalım! Bir de “cübbeli” amiralimiz olmuş görevden alınan! Hani makam arabası ve üzerindeki üniforması ile tarikat evine giden TSK’nın Deniz İkmal Komutanı –iyi ki- görevden alınmış(!) Bu ülkede din ve devlet işleri çoktan birbirine öyle bir karışmış ki yeni Yargıtay binasına dualı açılış yapıldı! Hani “din ve devlet işlerinin ayrı tutulduğu laik Türkiye?”
- Her türlü afet bölgesinde mağdurların kafalarına çay atılıyor canım ülkemde… Durumun özeti Kemal Tahir’in ifade ettiği gibi: “Kerim Devlet’i yeniden ihya etmenin gayreti içinde olabilir. Kerim devlet; ikram sahibidir, lütuf ve ihsanda bulunur, kayra dağıtır.” diyecek olursak; otobüs firmalarındaki “çaylar şirketten” bu defa “çaylar Cumhurbaşkanından” mantığı ile “yaraya merhem olmak” şöyle dursun, bir de üstüne “IBAN numarası” vererek halktan yardım istemekle 128 milyar Doların hesabını sormanın önüne geçilebileceği mi düşünülüyor?
- TÜİK’in ısrarla salgın dönemine özgü kullandığı “çalışma hayatı düzenlemelerini” (işten çıkarma yasağı, ücretsiz izin ödeneği, kısa çalışma vb.) dikkate almadığı için, işgücü piyasasına ilişkin verdiği rakamlar gerçek durumu yansıtmaktan kesinlikle uzak ve tartışmalıdır. TÜİK tarafından açıklanan istihdam artışı ve işsizlik azalışının yeni istihdam yaratılmasından daha çok, pandemi nedeni ile “işbaşında olmayan” veya “kısa çalışanların” Haziran 2021’de ekonominin tam açılması ile birlikte işlerine dönmelerinden kaynaklı olduğunu görmek gerekir. Kaldı ki İş-Kur kapılarında uzayan kuyruklar, başvuru yapıldığı halde iş bulamayanların bu listelerden düşmesi, rakamlardaki gerçeği yansıtmamaktadır. Türkiye, ağır ve kalıcı bir toplumsal bunalıma sürüklenmiş durumda mıdır? Saraya göre değildir! Gelin görün ki DİSK-AR’ın Temmuz 2021 tarihli İstihdam ve İşsizlik Raporu göre:
Dar tanımlı işsiz sayısı: 4,4 milyon; oran %13,2
Geniş tanımlı işsiz sayısı: 9,7 milyon; oran %27,2
15-34 yaş grubu genç işsizlik oranı: %34,7
15-24 yaş grubu genç işsizlik oranı: %42,4’dir.
Yoksullaşma işçi sınıfında yoğunlaşmış; kadın, genç, 15-24 arası yaş grubunda yer alan, kayıt-dışı ve niteliksiz emekçiler özellikle etkilenmiştir. Büyüme koşullarında anketlerin belirlediği boyutta “yoksullaşma” nasıl mı mümkün oldu? Gelir dağılımının son iki yılda çarpıcı boyutta emekçi sınıfların aleyhine dönüşmesi ile tabii ki! Ama yapılan açıklamalara göre de “ekonomi tıkırında”! Evine ekmek götüremediği için intihar edenler, kepenk kapatanlar da bu durumda Türkiye’de değil, Muz Cumhuriyetinde yaşıyorlardır.
- Cinayetleri takip etmekte öyle bir zorlanır olduk ki… Husumetlisini öldüreni mi ararsınız, kız arkadaşına yan baktı diye, trafikte yol vermedi diye, kocasından boşanmak istedi diye, diye, diye… Bu liste uzar gider. Ancak son yıllarda her türlü şiddet ve cinayetin artmasındaki nedeni bizim dışımızda sağduyulu bir şekilde iktidarın yetkili bakanlığının sorgulaması gerektiği düşüncesindeyim. Ama nerdeee, söylemde hırs ve öfke barındıran zatların halkına nasıl örnek olduğu herksin malumudur.
- Gelelim dünyanın sorunu olduğu kadar Türkiye’nin en büyük sorunu olan Covid-19’a… Vaka’ların ve buna bağlı olarak ölümlerin her gün arttığı bu ülkeden nasıl bir “normalleşme” sürecinde olduğumuzu anlayan varsa, istirham ediyorum, lütfen beri gelsin! Okullar açıldı. Elbette açılacaklar ancak tam kapanma sürecinde herkesin aklı neredeydi? Neden gerekli tedbirler alınarak havalandırma sistemleri ve ek derslikler kurulup, yetersiz olan öğretmenlere atama yapılmadı? Bugüne baktığımızda, okullarda kapanmanın olmayacağını ifade eden bakanlar, sınıflarda kapanmaya gidiyor (mecburen). Hangi kafede, restoranda, mağazada HES kodu sorgulanıyor ve ateş ölçülüyor? Toplu düğünler, asker uğurlamaları, eğlence yerlerinde ağzında maske olan, mesafeye uyan kaç kişi var? Aşı karşıtlığını savunan ve bu nedenle yitip giden canları saymıyorum bile!
Kısacası değerli okurlar, şu yaz(a)madığım süreçte canım ülkemde değişen hiçbir şey olmamış görüldüğü üzere ve ben de kaldığım yerden devam ederek, sevdiğim bir atasözü ile yazımı noktalıyorum.
“Bu kafayla gidersen askere, zor alırsın tezkere.”