Evrenin bizlere en büyük armağanı, doğduğumuz andan itibaren aldığımız nefestir.
Nefes almanın paha biçilemez değerini anlatan en önemli tanımlamalardan biri, Osmanlı İmparatorluğu’nun en güçlü padişahlarından Kanuni Sultan Süleyman’ın söylediği: “Halk içinde muteber bir nesne yok devlet gibi, Olmaya devlet cihanda, bir nefes sıhhat gibi” sözüdür.
Rahat alabildiğimiz her nefes, sıhhatimiz, aslında bizim en değerli varlığımızdır.
İki nefes arasında geçen bu hayat, herkes için bu kadar değerli ise, hayatı bu denli değersizleştirmek niye?
Dünyamız COVID-19 felaketi ile kasılıp kavrulurken, insanların bu salgına duyarsız olması kabul edilir gibi değil.
Amiyane tabir ile “geberiyoruz, ölüyoruz, yok oluyoruz!”
Hanginiz kendinizi neye dayanarak bu virüsten muaf sayıyorsunuz?
Birçok kişi her ne kadar COVID-19’un dünyaya salınan yapay bir virüs olduğuna inanıyorsa da değişmeyen tek gerçek, gitgide artan ölüm oranlarıdır.
30 bin sağlık çalışanının virüse yakalanması, 70’den fazla sağlık çalışanının hayatını kaybetmesi, 900’e yakın doktorun istifa etmesi bu hastalığın ne kadar korkutucu olduğunu gözler önüne sermiyor mu?
Resmi verilere göre vaka sayısının 300 bine dayanması ve toplam vefat sayısının yedi bini aşması tablonun vahametini ortaya koymuyor mu?
Bütün bunlara rağmen bu hastalığı hafife almak niye?
Bunca ölüme rağmen inat ve ısrarla asker uğurlamak, gelin almak, eğlence hayatına akmak, siyasi topluluklara katılmak, cami açılışlarına katılmak, miting yapmak niye?
Türk Tabipler Birliğinin sahadan aldığı rakamlar ile Sağlık Bakanlığı’nın açıkladığı rakamlar arasındaki tutarsızlık, ölüm korkusunu her geçen günde artırmaktadır.
Özellikle Ankara gibi büyükşehirlerin alarm vermesi, çemberin ne kadar daraldığını gözler önüne sermektedir.
İçişleri Bakanlığı tarafından Covid-19’un bahane gösterilerek 30 Ağustos Zafer Bayramının 98. yılının kutlama törenlerine izin verilmezken, “sosyal mesafesiz” çay dağıtılan Giresun mitingine izin verilmesi ne ilginç bir çelişkidir!
İnsanın içinden “30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamasında alınan nefes ile Giresun mitinginde alınan nefes farklı mı?” diye sormak geliyor.
İspanya’nın başkenti Madrid’deki sağlık çalışanları, Covid-19’dan dolayı çalışma şartlarının düzeltilmesi talebi ile eylem yaparak hastane önünde yol kapatma eylemlerini devam ettirirken, Türkiye’deki sağlık çalışanlarının eylemine İçişleri Bakanlığı’nın emri doğrultusunda polis zoru ile son verdirilmesini de sorgulanmalıdır.
İspanya ve dünya ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’deki sağlık çalışanlarının da verdiği mücadele “bir nefes sıhhat” için değil midir?
O halde bu engelleme niye?
Şu anda Türkiye’de “Favipiravir” etken maddeli ilaç üretimi yapan firmaların ruhsat süreçleri araştırıldığında, “yüksek öncelikli ürün” kategorisinde olmasına rağmen başvuruların aylarca geciktirilmesine yönelik süreçte ise karşımıza yine Sağlık Bakanlığında ortaya çıkan her skandalda olduğu gibi Medipol Üniversitesi çıkmaktadır.
Sanayi ve Teknoloji Bakanı Mustafa Varank, diğer firmaların başvuruları beklerken 12 Haziran’da yaptığı açıklamada TÜBİTAK, İstanbul Medipol Üniversitesi ve Atabay Kimya firmasının, Favipiravir ilacının yerli sentezini ürettiğini belirtmiş ve ilacın ruhsatlandırma aşamasının tamamlanması sonrasında tedavide kullanılacağını belirtmişti.
Bu durumda:
-Favipiravir ilacının yerli sentez çalışmaları için hangi gerekçelerle İstanbul Medipol Üniversitesi ile Atabay Kimya firması seçilmiştir?
-Türkiye’de üretilen Favipiravir ilacınınUluslararası Sağlık Hizmetleri şirketi (USHAŞ)* üzerinden yurt dışına ihracatı yapılmakta mıdır?
-Böyle bir durum söz konusu ise bugüne kadar kaç kutu, hangi fiyattan ihraç edilmiştir?
Özetle, Hükümetin ve partili Cumhurbaşkanı’nın Covid-19 ile mücadele konusunda istikrarlı bir programı olmadığı gibi, Sağlık Bakanlığı’nın gerçek dışı açıklamaları ve strateji yoksunu olması ile birlikte İçişleri Bakanlığı’nın polis tedbirleri alması ile getirdiği yaptırımlarla bir sonuca gidilemeyeceği açık ve nettir.
Ziya Osman Saba’nın “NEFES” adlı şiiri ile tekrar sağlıkla nefes alacağımız günler dileği ile yazımı noktalıyorum:
“Nefes almak, içten içe, derin derin,
Taze, ılık, serin,
Duymak havayı bağrında.
Nefes almak, her sabah uyanık.
Ağaran güne penceren açık.
Bir ağaç gölgesinde, bir su kenarında.
Üstünde gökyüzü, ufuklara karşı.
Senin her yer: Caddeler, meydan, çarşı…
Kardeşim, nefes alıyorsun ya!
Koklar gibi maviliği, rüzgârı öper gibi,
Ananın südünü emer gibi,
Kana kana, doya doya…
Nefes almak, kolunda bir sevgili,
Kırlarda, bütün bir pazar tatili.
Bahar, yaz, kış.
Nefes almak, akşam, iş bitince,
Çoluk çocuğunla artık bütün gece,
Nefesin nefeslere karışmış.
Yatakta rahat, unutmuş, uykulu,
Yanında karına uzatıp bir kolu,
Nefes almak.
O dolup boşalan göğse…
Uyumak, sevmek nefes nefese,
Kalkıp adım atmak, tutup ıslık çalmak.
Sürahide, ışıl ışıl, içilecek su.
Deniz kokusu, toprak kokusu, çiçek kokusu.
Yüzüme vuran ışık, kulağıma gelen ses.
Ah, bütün sevdiklerim, her şey, herkes…
Anlıyorum, birbirinden mukaddes,
Alıp verdiğim her nefes.”
*USHAŞ’ın yurt içinde ve yurt dışında şirket kurması veya bir şirkete %50’den fazla hisseyle ortak olmasına karar vermeye Cumhurbaşkanı yetkilidir. USHAŞ’ın hisselerinin tamamı Hazine ve Maliye Bakanlığına aittir.