“Eğer Cumhurbaşkanı olmasam, Eğitim Bakanlığı’nı almak isterdim.” demişti başöğretmen Mustafa Kemal ATATÜRK.
Atatürkçü düşünceyi, onun aydınlık fikirlerini benimseyen ve ona olan bağlılıklarını gösteren gençlerimizin, bu duygularını İzmir Marşı ile dile getirmeleri karşısında bulundukları yeri dar görerek gidenler oluyor son günlerde.
Kimlere mi dar geliyor diye soracak olursanız, Milli Eğitim Bakanı gibi, okul müdürleri gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin eğitiminde söz sahibi olan isimlerden bahsediyorum sizlere.
Oysa 1923 yılında görmüştü başöğretmenimiz bugünün Türkiye’sinde olacakları.
Aramızdan ayrılışının üzerinden 80 yıl geçmiş olmasına rağmen, adından ve söylemlerinden duyulan rahatsızlık artık öyle gizli saklı da değil, ayan beyan Atatürk ilkelerine sıkı sıkı bağlı olan öğrencilere ve halkın gözüne sokularak sergilenmektedir.
“Bizi yanlış yola sevk eden soysuzlar bilirsiniz ki, çok kere din perdesine bürünmüşler, saf ve temiz halkımızı hep din kuralları sözleriyle aldata gelmişlerdir. Tarihimizi okuyunuz, dinleyiniz… Görürsünüz ki milleti mahveden, esir eden, harabeden fenalıklar hep din örtüsü altındaki küfür ve kötülükten gelmiştir.” 1923 (II, S. 127)” Mustafa Kemal ATATÜRK, Atatürk’ün Söylev ve Demeçleri
Mustafa Kemal ATATÜRK tarafından kurulan köylerde “adam yetiştirmeyi “ esas alan Köy Enstitülerinin Demokrat Parti tarafından kapatılması ile bu gerileme süreci başlatılmış oldu.
Dini eğitimi zorunlu kılan dayatmacı sistemde, öğrenciler tercihlerinde en az iki tür okula yer vermek zorunda bırakılmaktadır.
Bunlardan biri imam hatip, diğeri ise meslek liseleridir.
Böylece Anadolu lisesine gitmek isteyen bir öğrenci bir imam hatip ya da bir meslek lisesi tercihi yapmak zorunda kalmaktadır.
Bu sistemle yoksul ailelerin çocukları seçeneksiz bırakıldığı gibi öğrenciler zorunlu biçimde imam hatiplere yönlendirilmektedir.
Birçok okulu “niteliksizleştiren” ve imam hatipleri “nitelikli” hale getiren bu saçma sistem, öğrencileri olduğu kadar velilerin de çileden çıkmasına neden olmuştur.
Sürekli olarak değişmekte olan sınav sistemleri öğrencilerin psikolojik sorunlar yaşamasına neden olmaktadır.
Psikolojisi bozulan öğrencilerin eğitimde verimlilik göstermesi beklenebilir mi?
“Başarmak” için kurgulandıklarından dolayı o hırsla ezbere dayanan, öğrenmekten uzak geçirdikleri eğitim hayatının sonrasında gençlerimizi nasıl bir gelecek beklediğini düşünebiliyor musunuz?
Mevcut sistemde “akıllı tahta, tablet” gibi eğitime sunulan gereçlerin dışında analitik düşünmeye, problem çözmeye teşvik etmeyen içi boşaltılmış eğitimin çocuk ve gençlerimize ne yazık ki hiçbir katkısı bulunmamaktadır.
Orhan Veli’nin dizelerinde dile getirdiği gibi “Yarınlara ümitle yürüyenlere bir selam uçuralım” diyebilmek umudu ile…