“Öğretmenler! Yeni Nesil Sizin Eseriniz Olacaktır.”
-Atanırsanız tabi!
“Gençler! Cumhuriyeti Biz Kurduk, Onu Siz Yaşartacaksınız.”
-Şu sınavı bir geçin de!
“Diline Sahip Çıkmayan Milletler, Yok Olmaya Mahkûmdur.”
-Of curse Bro!
“Hayatta En Hakiki Mürşit, İlimdir.”
-Google arama motorunda en çok “kısa yoldan köşeyi dönme”, “fenomen olmanın yolları”, “on adımda on bir adım nasıl atılır?” başlıkları aratılırken hangi “ilimden” söz ediyorsunuz?
“Medeniyet Yolunda Başarı, Yenileşmeye Bağlıdır.”
-Kanka son model telefonum nasıl?
“Eğitimdir Ki Bir Milleti; Ya Hür, Bağımsız, Şanlı, Yüksek Bir Topluluk Halinde Yaşatır; Ya Da Esaret Ve Sefalete Terk Eder.”
-İlk, orta ve lise öğrencilerinin okulda geçirdiği gün sayısının yıllık ortalaması 150 gündür ve yılın geri kalan 215 günü tatil!
(Olağanüstü bir durum olan Pandemi sürecindeki uzaktan eğitimi saymıyorum bile!)
Yukarıdaki anlayıştan yola çıkarak yıllar içerisinde değişen eğitim sistemi sorgulanmayı hatta değişmeyi çoktan hak etti de geç bile kalındı!
ÖSS sınavlarının yapıldığı yıllarda, ÖSS yerine ÜSS demek daha yaygındı çünkü o dönemlerde üniversiteler öğrenci seçmez, öğrenciler üniversite seçerlerdi. Bu nedenle gençler arasında sınavın adı üniversite seçme sınavı yani ÜSS idi. Öğrenciler tarafından tercih edilmek üniversiteler için bir başarı göstergesiydi.
Günümüzde nerede ise her yıl yenilenen adının ne olduğunu takip etmekte zorlandığımız bir sistemle karşı karşıyayız adeta!
Ölçme ve değerlendirme bakımından çıta yükseklere çıkmaya devam eden bir yol izliyor gibi görünse de eğitimdeki çıtanın ne kadar yükseldiği tartışmaya açık bir konudur.
Özellikle Yüksek Öğretime Geçiş Sınavı (YGS), öğrencilerin sahip oldukları temel yeterliliklerini ölçen birinci oturum sınavı Temel Yeterlilik Testi (TYT) ve öğrencilerin kendi alanlarında sahip oldukları başarılarını ölçen ikinci oturum sınavı olan Alan Yeterlilik Testi (AYT) sınavlara bambaşka bir boyut kazandırdı.
Sınav sistemini felsefik açıdan değerlendirmek gibi bir hataya düşecek olursak…
Söz konusu sınav sorularının kişinin kaderini neden bir kaç saatte belirlediğini, yeteneklerinin, özelliklerinin en önemlisi sevginin değerini nasıl ölçüldüğü soruları muhtemelen yanıtsız kalacaktır. Eğitim sistemi baştan bozuk olduğu bu ülkede, üniversite sınavı bu sisteme adeta bir darbe daha indirmektedir. Sürekli olarak isim ve yöntemlerin değiştirilmesi herkesin kafasını allak bullak etmekten öteye gitmemektedir.
Cumhuriyetin ilk yıllarından bugüne değin üniversiteye giriş sisteminde sürekli olarak ihtiyaçlar doğrultusunda birçok değişiklikler yapıldı ve yapılmaya da devam edilmektedir.
Ölçme, Seçme Ve Yerleştirme Merkezi (ÖSYM) Başkanlığı’nın internet sitesindeki bilgilere göre, Cumhuriyet döneminden, 1960‘lı yıllara gelinceye kadar lise mezunlarının sayısı az olduğu için pek çok fakülte, başvuran mezunların tamamını sınavsız kabul ediyordu. Geçen zamanla birlikte kontenjanlarını aşan bir taleple karşılaşan fakülteler, seçme için başvuru sırasını dikkate alıp, ihtiyaç kadar adayı kabul ettikten sonra kayıtlarını durdurur, o dönemde fakültede verilen eğitimin niteliği de dikkate alınarak, liselerin fen ya da edebiyat kolu mezunları kabul edilirdi. Mezunlar lise bitirme derecesine göre sıralanarak üniversiteye girebilirdi.
Sonralarında ise lise mezunlarının artması ve lise dengi okul mezunlarına da yükseköğretime başvurma hakkı verilmesi ile kullanılan “seçme teknikleri” talebi karşılayamaz hale geldi. Böylelikle bazı fakülteler kendi amaçlarına uygun giriş sınavları düzenlemeye başlarken, öğrenciler sınavlara girebilmek için farklı şehirlere gitmek zorunda kalıyordu. Aynı gün ve saatlerde çakışan sınavlarda mezunların seçim yapmaktan başka çaresi kalmıyordu ve bu durum da adaylar ve veliler açısından önemli sorunlara yol açıyordu.
1974 yılına gelindiğinde, Üniversitelerarası Kurul’u, üniversiteye giriş sınavlarının tek merkezden yapılmasına karar verdi. O yıllarda Öğrenci Seçme ve Yerleştirme Sınavı (ÖSYS) adı ile düzenlenen seçme sistemi, 1974 ve 1975 yıllarında aynı gün sabah ve öğleden sonra olmak üzere iki oturumda, 1976-1980 yıllarında ise aynı günde ve bir oturumda uygulandı. Bu dönemde yükseköğretim programları ile ilgili tercihleri toplanan adaylar, puanları ve tercihlerine göre programlara merkezi olarak yerleştirildi.
1981 yılından itibaren sınav sistemi iki basamaklı hale getirildi. İlk basamağı oluşturan Öğrenci Seçme Sınavı (ÖSS) Nisan, ikinci basamağı oluşturan Öğrenci Yerleştirme Sınavı (ÖYS) ise Haziran ayı içinde yapıldı. 1982 yılından itibaren ortaöğretim kurumlarından adayların diploma notları alınarak, bu notlar Ortaöğretim Başarı Puanı (OBP) adı altında belli ağırlıklarla sınav puanlarına eklendi.
1987 yılından itibaren sınav sisteminde yükseköğretim programları ile ilgili tercihlerini belli alanlarda toplayan adaylara, sınavda belli testleri cevaplama, diğerlerini cevaplamama olanağı tanındı.
ÖSS ve ÖYS olarak iki basamaklı gerçekleştirilen sınav, 1999 yılından itibaren ÖSS adı altında tek basamaklı hale getirildi. 1999 yılındaki değişiklikte önceki yıllarda uygulanan ÖSS’de herhangi bir değişiklik yapılmayıp, sınavda sorulara temel teşkil eden bilgilerde temel eğitim müfredatının üstüne çıkılmadı.
2006‘da ÖSS‘de yapılan değişiklikle sınavın bir basamakta uygulanmasına devam edildi ancak soruların bir kısmı önceki yıllarda olduğu gibi ÖSS tipinde, bir kısmı ise tüm lise müfredatı göz önünde tutularak hazırlandı.
Üniversiteye girişte 2010 yılından itibaren iki aşamalı yeni bir sisteme geçildi. Yeni ismi olan Yükseköğretime Geçiş Sınavı (YGS) ile adayların yükseköğretime geçiş için yeterliliği ölçüldü. Adayların bu sınavda aldıkları puan, nihai puanlarına yüzde 40 etki etti. Lisans Yerleştirme Sınavları (LYS) adı altında gerçekleştirilen ikinci aşamada ise Açık Öğretim dışındaki örgün lisans programlarına yerleştirmede esas alınacak başarı puanı belirlendi. LYS, Matematik Geometri Sınavı (LYS 1), Fen Bilimleri Sınavı (Fizik, Kimya, Biyoloji) (LYS 2), Türk Dili ve Edebiyatı, Coğrafya 1 Sınavı (LYS 3), Sosyal Bilimler Sınavı (Tarih, Coğrafya 2, Felsefe grubu) (LYS 4), Yabancı Dil Sınavı (LYS 5) olmak üzere beş alanda, Haziran ayında iki hafta sonunda ve ayrı ayrı oturumlarda yapıldı.
Akademik eğitimi tartışmalı olan partili Cumhurbaşkanı’nın –her nedense- Temel ve Orta Öğretime Geçiş Sınavı‘nın (TEOG) kaldırılması yönünde görüşünü dile getirmesi üzerine hızla çalışmalara başlayan Milli Eğitim Bakanlığı, TEOG‘un ardından üniversite sınav sisteminin de yeniden ele alınması ile ilgili harekete geçti. Böylelikle, 2018-2019 eğitim yılında yapılan yükseköğretime giriş sınavının yeni adı, Yükseköğretim Kurumları Sınavı (YKS) oldu. İki oturumdan oluşan yeni sınav sisteminde, adayların muhakeme, akıl yürütme, mantıklı düşünme odaklı sözel ve sayısal becerileri, yani Türkçeyi doğru kullanma, okuma, anlama, kavrama ve dil hakimiyeti ile temel matematiksel ilişkilerden yararlanmasının ölçülmesi amaçlandığı belirtilmiştir. .
ÖSS, ÖYS, LYS, YGS, YKS ve bundan sonra gelecek bilumum kısaltmaların aslında genel adı üniversite okumak için aşmanız gereken bir şeyden öteye gitmemektedir. Tam olarak tanımlamak gerekirse, bu bir yanda çok gereksiz ve maalesef bir o kadar da gerekli bir durum. Gereksiz olmasındaki sebep, hayatınızı bir-iki sınava ve tamamen o günkü şartlara bağlıyor olmanızdır. Öte yanda ise ülkemizde öğretim kurumları standart bir öğrenim veremediği için de gereklidir. Oysa öğrenciler, girmek istedikleri üniversiteye kendilerini sözlü olarak ifade ederek, öğretim görevlilerinin sorularını yanıtlayarak düşünebildiklerini, fikir üretebildiklerini ispatlayabilmeli ve bu sayede istedikleri bölümde okuyabilmelidir.
Öğrenmeye ket vuran bu ezberci sistemden aklı başında hiçbir öğrencinin memnun olmadığı da gün gibi ortadadır.
Her gelenin kendine göre yeniden dizayn etme yoluna girdiği “beyin yakan” sistemde kimlerin nereye ve nasıl yerleştirildiğini anlayan varsa beri gelsin.
KAFAYI YEDİREN SINAV SİSTEMİ!