Her kanlı saldırı gerçeğinde savaşın masunları olan çocukların endişeli gözlerine tanık oluyoruz.
Suçsuz, günahsız, olan bitenden habersiz en büyük bedeli ödeyenler o masum çocuklardır.
Bu çocuklar, ateş hattındaki savaşın o acı travmasını bir ömür boyu taşımaya mahkûm oluyorlar.
Birleşmiş Milletler, 4 Haziran 1992 tarihini “Uluslararası Çatışma Kurbanı Masum Çocuklar Günü” (International Day of Innocent Children Victims of Aggression) olarak ilan etmiştir.
Bu günün amacı, dünyanın hemen her yerinde yapılan fiziksel ve psikolojik sömürü, haksız güç kullanımı, yaşamı elinden alınan çocukları, öksüz ve yetim kalan milyonlarca çocuğun sesini duyurmanın yolunda bilinç ve farkındalık oluşturmaktır.
Bu kararın çıkış noktası, o dönemde İsrail’in saldırılarına maruz kalan Filistinli ve Lübnanlı çocuklardı.
Savaşlar bu ülkelerle de sınırlı değil ve günümüzde de Rusya-Ukrayna da devam eden savaşlardan biridir.
BM’ye göre çocuklara karşı işlenen suçlar;
Çocukları savaşta kullanmak,
Öldürmek,
Cinsel istismar,
Alıkoyma,
Okul ve hastanelere saldırı
İnsani yardımı engelleme gibi 6 başlıca suçtan oluşuyor.
Uluslararası sivil toplum örgütü Save the Children tarafından yayınlanan rapora göre, 2020’de 337 milyona yakın çocuk silahlı grupların ve çocukları askere alan hükümet güçlerinin kontrolü altındaki bölgelerde bulunmuştur.
Bu rakamın 1990 yılına kıyasla üç kat daha fazla olduğu ifade edilmektedir.
Yine bu rapora göre, 2021’de yaklaşık 200 milyonu yoğun çatışma bölgeleri olmak üzere 426 milyon çocuğun, çatışma bölgelerinde yaşadığı, bu sayının bir önceki yıla göre %20 arttığı vurgulanmaktadır.
Bu değişken dünya gündemi içerisinde dile getirilmeyerek “olağan” hale getirilen savaş ve göç mağduriyeti hızla artış göstermektedir.
Dünya’nın dört bir yanında savaş, çatışma ve göçün ortasında binlerce çocuk yaşamını yitirirken; milyonlarca çocuk doğduğu topraklardan başka ülkelere zorunlu olarak göç etmektedir.
Savaş ve göç olayları içerisinde yetim kalan çocukların eğitimsiz ve zorlu yaşam şartlarıyla baş başa bırakılması telafisi mümkün olmayan kayıplara sebep olmaktadır.
Zorlu yaşam koşulları, sağlıksız barınma ve yetersiz beslenme çocuğun fiziksel sağlığı ile gelişimini olumsuz yönde etkilemektedir.
Mülteci ya da sığınmacı olarak yaşadıkları ülkelerde ise dışlanma, fiziksel ve ruhsal sömürüler psikolojik olarak negatif etkiler göstermektedir.
Günümüzde ebeveyn ve yakın aile fertlerinin himayesinden mahrum kalmış çocuklar için çalışmalar yürüten -her ne kadar- çok sayıda resmi ve sivil toplum kuruluşu bulunsa da çocuklar için savaş ve göçün mağdurları ne yazık ki her geçen günde artış göstermektedir.
Çocukluk döneminin geçiriliş biçimi, fiziksel gelişimin yanı sıra psikolojik anlamda yaşananalar, ortam, öz şefkat ve ilginin nasıl sağlandığı konusu çok önemlidir.
Bir toplumun çocukluk döneminde olan nüfusunun nasıl bir süreçten geçtiği, gelecek dönemdeki toplumsal ruh sağlığını olumlu veya olumsuz biçimde etkilenmesine en önemli etkendir.
UNICEF’in paylaştığı verilere göre dünyada her gün 10.000’e yakın çocuk öksüz veya yetim kalmaktadır.
Bu verilerin tamamı savaş ve göçün yanı sıra diğer sosyal etkileri de barındırmaktadır.
Yine uluslararası verilere göre, öksüz ve yetim çocuk sayısı en az 140 milyon olarak kabul edilmektedir.
Resmi verilerin net rakamlara ulaşamadığını varsayacak olursak istatistiklere yansımayan milyonlarca yetim veya kimsesiz çocuğun bulunduğunu söylemek mümkündür.
Yetimliğe sebep olan ekonomik koşullar ve sağlık olanaksızlığının yanı sıra en büyük sebebin savaş ve çatışma olduğu bilinmektedir.
2018 yılında silahlı çatışmalarda 100.000’e yakın insan hayatını kaybetmiş, on binlerce çocuk yetim ve öksüz kalmıştır.
Bu ölümlerin %80’i İslam ülkelerinde gerçekleşen iç savaş ve çatışmanın sonucudur.
Suriye’de gerçekleşen iç savaş sonucunda 18 yaş altı 9 milyon 200 bin çocuk çeşitli sebeplerle yardıma muhtaç hale gelmiştir.
Ülkede 1 milyona yakın çocuğun ise yetim kaldığı sadece tahmin edilmektedir.
Yetim ve kimsesiz kalan çocuklar hayatlarını devam ettirebilmeleri için gerekli temel haklardan yeterince faydalanamamaktadır.
Bu koşullar altında yaşamlarını devam ettirip toplum içinde maddi ve manevi yoksunluğun getirisiyle çeşitli tehlikelerin hedefi haline geldikleri bilinmektedir.
Örnek vermek gerekirse; Avrupa’ya sığınmacı olarak giden çocuk sayısı 200.000 civarındayken son beş yılda 10.000 den fazla çocuk Avrupa ülkelerinde kaybolmuştur.
Ocak 2021 itibarıyla, BM’ye göre, devam etmekte olan Rusya-Ukrayna savaşında ise toplam insan zayiatı 13.100-13.300 kişidir civarındadır.
Herkes için yıkıcı ve zor olan savaş süreçleri, yetim ve kimsesiz çocuklar için dayanılması çok daha zor olan bir sorundur.
Yetim çocuklar savaşın olumsuz fiziksel ve psikolojik şartları içerisinde yaşamlarını sürdürebilmek için mücadele vermeye çalışırken, beslenme, barınma, sağlık, güvenlik, eğitim başta olmak üzere temel hak ve gereksinimlere ulaşmakta ciddi sıkıntılar çekmektedirler.
Türlü sosyal, ekonomik ve psikolojik zorluklarla karşı karşıya kalan çocuklar; hastalık, açlık, engellilik, kaçırılma gibi sorunlarla da mücadele etmek zorunda kalıyorlar.
“Savaş çocukları” ne yazık ki hiç birimizin aklında tezahürü olmayan her türlü istismarın hedefi haline gelmektedirler.
Ebeveyn ve yakın aile fertlerini kaybeden çocukları doğal olarak çeşitli riskler ve tehditler bekler.
Herhangi bir sebeple korunmaya muhtaç olan ve kimsesiz kalan tüm çocukların koruma altına alınması gerekir.
•Ağır işlerde çalıştırılma,
•Çocuk işçi,
•Organ ve fuhuş mafyası gibi suç örgütlerinin kötü amaçları için kullanılma savaş ve göç mağduru çocukların karşı karşıya kaldığı en büyük tehlikelerdir!
Günümüzde 30’dan fazla ülkede 300.000’e yakın çocuk aktif olarak savaştırılıyor.
Yine dünya genelinde 5-17 yaş arası 220 milyon civarında çocuk işçi olduğu ve bunların en az 75 milyonunun tehlikeli işlerde çalıştırıldığı bildirilmiştir.
Bu çocukların önemli bir kısmını yetim veya kimsesiz çocuklar oluşturuyor.
1987-2007 yıllarını kapsayan 20 yıllık sürede kayıtlara geçen kayıp çocuk sayısı 1 milyondur ve bu sayı ne yazık ki gün geçtikçe artış göstermektedir.
Kayıp çocukların büyük bölümü suç örgütlerince kaçırılıp ya hayatları tehlikede ya da hayatları ellerinden alınmaktadır.
Dünya’nın her yerinde çocukların ülke içi ya da ülkeler arasında çıkarlar için göç, savaş ve çatışma ortamında mağduriyeti, istismarı, ölümü ve daha nicesini yaşadığına tanık oluyoruz.
Bizler onlar için çok şey yapabiliriz.
Her şeyden önce büyük katliamlar olmadan büyük kayıplar gerçekleşmeden bir çocuğun bile yaşama, eğitime, barınma, sağlık koşulları gibi temel haklarının savunucusu olmak biz insanlığın en büyük görevidir.
Ayrıca her bir çocuk için politik adımların atılması, insani yardım faaliyetlerindeki çalışmaların artırılması, devlet yönetimlerinin çocuk ve kadın odaklı yardım çalışmalarına bütçe çalışmalarını ayrıca ele alması ülke liderleri ve uluslararası yasama yürütme organlarının görevi ve borcudur.
Mustafa Kemal Atatürk’ün söylediği gibi “Çocuklar geleceğimizin güvencesi, yaşama sevincimizdir. Bugünün çocuğunu, yarının büyüğü olarak yetiştirmek hepimizin insanlık görevidir.”
Bu durumda bugünün çocuğunu yarının büyüğü olarak yetiştirirken savaşın ortasında bırakarak gelecek hayallerini çalmak belki de işlenen en büyük insanlık suçudur.